Bediüzzaman Said Nursi’ye göre ideal din adamı
'Camiler ve Din Görevlileri' konulu 'V. Ulusal Din Görevlileri Sempozyumu', açılış konuşmalarıyla başladı
Risale Haber - Mehmet Selim Mardin’in haberi.
Mardin Artuklu Üniversitesi’nin (MAÜ) ev sahipliğini yaptığı Yunus Emre Camii Külliyesi Eğitim ve Kültür Derneği’nin (YECDER) katkılarıyla beşincisi gerçekleştirilen toplumsal barışa katkısı açısından “Camiler ve Din Görevlileri" konulu “V. Ulusal Din Görevlileri Sempozyumu”, açılış konuşmalarıyla başladı.
Mardin Artuklu Üniversitesi Vali Kılıçlar Salonu’nda yapılan sempozyumun açılışına Mardin Valisi Dr. Ahmet Cengiz, Artuklu Kaymakamı Soner Karataşoğlu, Artuklu Üniversitesi Rektörü Serdar Bedii Omay, İl Müftüsü Dursun Ali Coşkun, Mardin Belediyesi Eşbaşkanı Februniye Akyol, ECDER Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Yılmaz, din görevlileri, seydalar ve vatandaşlar katıldı.
Mardin Artuklu Üniversitesi Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Zübeyir Akçe sunduğu tebliğinde, Bediüzzaman Said Nursi’ye göre ideal din adamı ve mürşidin özelliklerini dile getirerek görüşlerini şöyle özetledi:
Bilindiği gibi Bediüzzaman, yaşadığı 82 yılık (1878-1960) bereketli ömrünün neredeyse tümünü talim, tedris ve te’lif ile geçirmiştir. Gerek yaşadığı hayat ve gerekse telif etmiş olduğu eserlerle iman ve Kur’an hakikatlerini insanlara benimsetmekten ibaret olan davasını geniş kitlelere ulaştırmaya muvaffak olmuş büyük İslam âlimlerinden biridir. Şüphesiz bu muvaffakiyetin altında yatan en önemli husus, söylenen her sözün arkasında yaşanmış olan bir hayatın varlığıdır. Başka bir deyişle “lisan-ı kal” inin, lisan-ı hal” tarafından desteklenmesidir diyebiliriz.
Bu tebliğimizde, Bediüzzaman’ın, özellikle “nastan istiğna” özelliği başta olmak üzere, din adamı ve mürşidler için örneklik teşkil edebilecek yönleri ve görüşleri Risale-i Nur metinlerine dayanılarak incelendi.
Bediüzzaman, din adamlarının hakkıyla mesajlarının iletiminde bir engel olarak gördüğü, karşılıksız hediye alma konusu üzerinde durur. Kendisi, hayatı boyunca kimseden karşılıksız hediye almamıştır. Bunun nedenlerini Mektubat isimli eserinin “ikinci Mektup” kısmında ve diğer eserlerinde teferruatlı bir şekilde anlatmaktadır.
Nursî, din adamları ve mürşidlerin, kendileri tarafından sindirilmiş ve içselleştirilmiş olan ilmi başkasına telkin etmeleri gerektiğini şu sözleri ile beyan eder: “Âlim-i mürşid koyun gibi olmalı; kuş gibi olmamalı. Koyun yavrusuna (hazmolmuş) süt, kuş ise yavrusuna kay (hazmolmamış besin) verir.”
Bediüzzaman, veliliğin, şeyhliğin ve büyüklüğün belirtisinin tevazu ve mahviyet olduğuna işaret eder. Bu özeliklere sahip olmayanların büyük olarak tanınmaması gerektiğini, zira tekebbürün küçüklük alameti olduğunu vurgular. Konu ile ilgili orijinal bir misal vererek bu hükmünü gerekçelendirir. Büyüklerdeki meziyet tevazuya vesile olması gerekirken tahakküme sebep oluyor. Avamın cehaleti şefkatin celbine vesile olması gerekirken, ezilmelerine ve esaretlerine neden oluyor. Bu paradoksal durumun izahı üzerinde durulmalıdır.
Bediüzzaman, geçmişte bazı davaları kuvvet üzerine bina etmek mümkün olmuştur, der. Ancak “her zamanın bir hükmü var” kaidesince bu zamanda bunun mümkün olmadığını söyler. Bu zamanda her kim davasını, irşad metodunu baskı ve kuvvete dayandırırsa zamanın onu tasfiye edeceğini, bu zamanın geçer akçesinin hak, akıl, marifet, kanun ve kamuoyu olduğunu söyler.
Nursî, din adamı ve müfessirlerin izahlarının, “kendisine değil, kendisinden baktıran birer şeffaf cam gibi” altında Kur’an-ı Kerim’i göstermesi gerektiğini söyler. Önerdiği metodolojik bir yöntemi şu şekilde örneklendirir: “Bir adam, İbn-i Hacer’e nazar ettiği vakit, Kur’an’ı anlamak ve Kur’an’ın ne dediğini anlamak maksadıyla nazar etmeli. Yoksa İbn-i Hacer’in ne dediğini anlamak maksadıyla değil.”
Bu yöntemle yapılacak olan bir irşadın gönüllerde yansıma bulacağını şu şekilde ifade eder: “Avam-ı mümini imtisale sevk eden burhandan ziyade me’hazdaki kutsiyettir.” Yani bir hüküm hakkındaki iddiayı, çeşitli verilerle süslemek yerine o konu ile ilgili vicdanları harekete geçirici özelliği olan Kur’an ve Hadisi nazara vermenin, bilhassa avamın o hükmü benimsemesi açısında daha geçerli bir yol olduğunu ifade eder.
Bediüzzaman, veli olan şeyh ile müddei olan müteşeyyih (şeyhlik taslayan) arasındaki fark nedir? Sorusuna geçerliliğini bugün de muhafaza eden çok orijinal cevaplar verir.
Akçe, Bediüzzaman’a sorulan İslam âlemi ulemasının arasındaki müthiş ihtilaf hususunda ne dersin, re’yin nedir? Sorusu bağlamında verdiği cevap üzerinde de ayrıca durulması gereği üzerine dikkat çekerek bu konudaki düşüncelerini dile getirdi.
Uluslararası sempozyum dokuz ayrı oturum halinde üç gün devam edecek.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.