Neden ille de Anıtkabir ziyareti?
'Saygı için ille de kabir ziyareti mi gerekiyordu? Atatürk batıcı değil miydi? Batıda, Avrupa’da böyle şey yoktu.'
Mehmet Doğan'ın yazısı...
Vakıf Haftası ve “Atatürk”
Genç dostum, bir Avrupa ülkesinde doğmuş. Onlara “üçüncü nesil” diyorlar galiba. Hani 1960’larda vagonlara yüklenip Almanya’ya işçi olarak gönderilen, orada para kazandıktan sonra dönüp memleketindeki hayatını sürdürmesi beklenen ve fakat aradan geçen bunca zamana rağmen, dönmeyip çoluk çocuk, sonra torun tosun sahibi olan bir vatandaşın soyundan. Dedesi, emekli olmuş ama hâlâ orada; torun bir arayış içinde ve şimdilik ata memleketinde. Onunla Türkiye ahvalini konuşmak hoş oluyor.
Bizim gibi resmî tabular ve dogmalarla yetişmediği için, hassas mevzulara yandan geçmeyi bilmiyor. Söylenmesi gerekeni uluorta söyleyiveriyor.
Birkaç gün önce bir davetiye ile çıkageldi. Baktım Vakıf Haftası davetiyesi. Bir zamandır Vakıflar Genel Müdürlüğü “Vakıf Haftası” düzenliyor. Vakıf müessesesinin önemini ve değerini halkın hafızasında canlı tutmak için düzenlendiğini sandığım bu haftalar galiba başlangıçta yılın sonlarında yapılıyordu. Bir zamandır da mayısın ilk haftasında yapılıyor.
“Alamancı”nın torunu -mahallede ona Hans diyorlar, elbette- davetiyeyi altındaki notu açıklamamı bekler bir eda ile okudu. Açılış toplantısı büyük bir salonda yapılıyordu ve fakat salona gitmek için Anıtkabir’den servis otobüsleri kaldırılacağı belirtiliyordu. Benden açıklayıcı bir söz bekleyen genç dostum, “vakıfları Atatürk mü kurdu?” diye sordu. Bu normal Türk vatandaşı için safdilane addedilmesi gereken soruya nasıl cevap vereceğimi biraz düşünmek zorunda kaldım. “Vakıfları değilse de, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nü o kurmuş olmalı” dedim.
1924’te Şer’iye ve Evkaf Vekaleti (Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı) lağvedilince, Vakıflar Umum Müdürlüğü kurulmuştu. Genç dostum vakıfların bakanlık seviyesinden genel müdürlük seviyesine indirilmesinden pek hoşnud olmadı. “Öyleyse çok büyük vakıflar yapmış olmalı Atatürk” diyerek, cevabımdan tatmin olmadığını açığa vurdu. “Yok” dedim; “Atatürk hiç bir vakıf yapmadı. Hatta onun döneminde vakıf kurmak mümkün değildi.” (“Yasaktı”, diyemedim, konuşma zeminini sertleştirmemek için. Hatta vakıfların tasfiyesi için harekete geçildiğini, içinde camilerin de bulunduğu çok sayıda vakıf emlâkinin ucuz pahalı demeden satıldığını da söylemedim.)
Bundan sonraki “neden” sorusunun cevabını bir türlü açıklayamadım, Türkiye dışında büyümüş bu “Türk genci”ne.
Neden Vakıf Haftası Anıtkabir’de başlıyordu?
“Cumhuriyetin kurucusu olduğu için saygı maksadıyla” diyecek oldum.
Vakıflar bir Cumhuriyet kurumu mu idi? Saygı için ille de kabir ziyareti mi gerekiyordu? Atatürk batıcı değil miydi? Batıda, Avrupa’da böyle şey yoktu. Dinî muhtevalı bir kurumla ilgili olarak Atatürk’ün ziyaret edilmesi mantıksız değil mi idi? “Bütün resmî açılışlarda böyle yapılıyor galiba” demem de onu tatmin etmedi.
“Camiler Haftası’nda veya Kutlu Doğum Haftası’nda da gidildi mi?” diye sordu bu sefer de.
Sonra “bence” diyerek fikirlerini açıklamaya başladı.
“Bence Vakıflar Haftası, ya vakıfları icad eden kişinin ziyaretiyle başlamalı, ya da en büyük vakfı yapan kişi sağsa onu. Ölüyse kabri de ziyaret edilebilir, ama açılıştan sonra.”
Beni suskun gören alamancının torunu, düşüncesini açıklamak ihtiyacını hissetti. “Ben anlamıyorum bu laikliği, pozitivizmi, bilimciliği. Laik ve pozitivist bir devlet, kabir ziyaretini nasıl protokol haline getirir? Bir mezarı dilek kapısına dönüştürür? Geçenlerde, Ergenekon savcısının sorgulamasından sonra mahkemece tutuklanan bazı zevatın yandaşları da Anıtkabir’e gidip, savcıyı şikâyet etmişlerdi. Yoksa, Vakıflar Genel Müdürü de böyle bir şikâyet için mi oraya gidiyor?”
Hay sen çok yaşa Hans (pardon, Hasan)!
Bir de bana eski Demir Perde fıkralarından birini anlatmasın mı?
Efendim, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Sovyetler Birliği’nin dimdik, sapasağlam ayakta olduğu o eski günlerde bir gün, partinin politbürosu, büyük Rus yazarlarından Maksim Gorki’yi anmaya karar vermiş. Parti yetkilisi Maksim Gorki’yi anma programını açıklamış: “Önce yoldaş Lenin’in mozolesini ziyaret edip saygı duruşunda bulunduktan sonra...”
Bu gidişle Hasan dede-baba memleketinde pek fazla kalamıyacağa benziyor!
Vakit