Benim üniversitemde başörtüsü yasağı yok
Mardin Artuklu Üniversitesi Rektöri Prof. Dr. Serdar Bedii Omay, RisaleHaber'e konuştu
Özkan Erdem'in röportajı
RisaleHaber-Meslek liselerine uygulanan katsayı engeli, düşünce özgürlüğünün kısıtlanması, başörtü meselesi gibi birçok durum uzun yıllardan beridir Türkiye’deki eğitim yuvalarında mevcut. Bir kısmı çok uzun bir süre uygulandıktan sonra kaldırıldıysa da, halk henüz refaha kavuşabilmiş ve istediği tarzda eğitim ve öğretimine devam edebiliyor değil.
Üniversite dediğimiz eğitim yuvası nedir, nasıl olmalıdır? Üniversitelerde özgürlükler nasıl temin edilebilir? Türkiye’deki üniversitelerimizin, dünyadaki ilk 500 üniversite arasına girebilmesi için Ülke olarak neler yapmalıyız? Üniversitelerdeki kılık-kıyafet uygulaması nasıl olmalıdır? Bu ve daha başka soruları, Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Serdar Bedii Omay’a sorduk. Omay, Üniversitelerdeki başörtü yasağının kaldırılması için “Türban Bildirisi”nin altına imza atan akademisyenlerden biri…
11 yıldır Meslek Liseleri önünde duran katsayı engelinin kaldırılmasını nasıl yorumluyorsunuz? Bu engelin kaldırılması çok gecikmedi mi?
Ben bu soruya Medya’da daha önce cevap verdim. Orada da görmüş olabilirsiniz. Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK)’un verdiği ‘katsayı engelinin kaldırılması’ kararını son derece olumlu karşılıyorum. Destekliyorum. Çok hayırlı bir karar olarak görüyorum. Tabii ki çok gecikmiş bir karar. Bunun da muhtemelen siyasi nedenleri vardır; oraya da yorum getirmek istemiyorum.
Başörtüsü meselesi hakkında da yorumlarınızı almak istiyorum… Aylarca ÖSS’ye hazırlanıp sınavda büyük başarı gösteren başörtülüler Üniversite okuyamıyorlar… Hatta bu öğrenciler arasında, Türkiye’de derece yapanlar da var… Bu engeli nasıl yorumluyorsunuz?
Şiddetle, antidemokratik, özgürlük karşıtı olarak gördüğüm, insan haklarına aykırı bir uygulamadır. Ne yazık ki, hâlâ, despotik uygulamaların bir kalıntısı olarak vardır. Ve Üniversitelerde maalesef devam ediyor. Ben buna çok üzülüyorum tabii. Özgürlük dışı, insan haklarına aykırı bir uygulama nasıl yorumlanabilir ki? Ben bu uygulamaya son derece karşıyım. Zaten biliyorsunuz, “Türban bildirisi”nin altına imza atan biriyim. Ve halen de attığım imzanın arkasındayım. Bu sorunun ülke çapında kalkmasını istiyor ve temenni ediyorum. Çünkü bundan daha abes bir durum olamaz.
Sizin, kendi üniversitenizdeki kılık-kıyafet uygulamanız nasıl?
Benim kendi üniversitemde başörtü sorunu diye bir sorun yok. Herkes istediği gibi giyinebilir. Ne kendi öğrencilerim, ne hocalar, ne de memurlara böyle bir uygulamam yok. Üniversite özgür olan bir yerdir. Başkalarına da karışmıyorum. Kimsenin kılık kıyafetiyle ilgili bir itirazımız yok. Herkes istediği gibi giyinebilir; insanların ne giydikleri ne düşündükleri değil, ne öğrettikleri ve ne öğrenmek istedikleri önemlidir.
Üniversitenizde başörtülü biri derse girebilir yani…
Tabii ki başını açmadan derse girebilir; burada böyle bir engel yok. Herkes başörtüsü ile okuyabilir, Öğretmenlik yapabilir, çalışabilir. Az evvel de söyledim; Öğrencilerin başörtü engeli ile karşılaşılması kadar daha büyük bir abes olamaz…
Üniversitelerde Özgürlük var mıdır, Sizce?
Henüz hayır. Ama bizim Üniversitemizde var. Ama yaygın değil, hâlâ problemli. Eski kalıntılarla devâm ediyoruz çünkü.
Peki, Üniversitelerdeki özgürlük ne zaman ve nasıl temin edilebilecek?
Üniversitelerdeki özgürlüğü kısıtlayan tüm etkenler, Demokratik dönüşümle birlikte kendiliğinden ortadan kalkacaklardır. Ayrı tarzda kanun ve uygulamalara gerek yok. Zihinler demokratikçe, özgürlüğü kısıtlayan bu engeller ortadan kalkacaktır. Ayrıca, bunu/özgürlüğü yasaklayan bir kanun yok ki! Dolayısıyla yeni kanunlara hiç gerek yok. Dediğim gibi, insanların zihinleri demokratikleştikçe, süreç içerisinde bu durum kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Zihinlerin demokratikleşme süreci çok uzun mu sizce?
Ben sanmıyorum. Çünkü çok hızlı ve olumlu ve mutluluk verici bir demokratik dönüşüm var Türkiye’de.
Bu sürece Kürt açılım paketi de dâhil mi?
Bu bir demokrasi paketidir. Kürt açılımı gibi, bu da bir Müslüman açılımıdır aynı şekilde. Sadece Kürtlere has bir açılım değil ki bu! Sonuçta demokratik hak ve özgürlüklerin artmasına yönelik bir açılımdır. Her ne kadar Medya sadece Kürt açılımı olarak görse de, ben öyle görmüyorum. Kürtlere has bir açılım olmadığını muhtemelen ilerleyen zamanlarda göreceğiz. Türklere yönelik de insan hakları ve demokratik gelişmeler olacaktır. Bu Müslümanlık için söz konusudur. Aidiyet için de söz konusudur. Kim ki dayatmalar altındadır, onların hepsi için bunlar söz konusudur. Ve söz konusu olması da gereklidir.
Peki, yasaklar neden dayatılıyor? Yasaklar bir şeyleri belirler mi, belirleyici midir?
Ötekileştirme… Yani, Faşizmin ötekileştirilmesi anlamında bir anlayıştır bu. Yani, benim inancım, benim anlayışım, benim ideolojim, sadece benimki doğrudur geri kalan hepsi batıldır anlayışının getirdiği bir antidemokratik uygulamadır. Faşisttir… Faşist bir uygulamadır yasaklar.
Üniversiteler nasıl olmalı?
Üniversiteler bir ilim-irfan yuvasıdır. Bilim üretilen yerdir. Öyle olması gerekiyor. Başka da hiçbir şeyin Üniversitelerde kıymeti yoktur. Tamamen özgür bir bilimle, açıklıkla, ilim ve irfanın işlendiği, tartışıldığı, mütalaa edildiği, müdaveleyi efkârda bulunulduğu bir ilim mahfilidir. Böyle olmadığı zaman, isterse adı Üniversite olsun muhtevası başka olur.
Peki, Üniversiteler öğrencilerin sosyalleşmesini de sağlar mı?
Hiç şüphesiz… Çok doğal ortamlarda bunlar kendiliğinden ortaya çıkıyor, gerçekleşiyor zâten. Yani, eğitim, öğretim, sosyalleşme, modernleşme, ideoloji sahibi olma, kabiliyetini geliştirme bunların hepsi Üniversitelerde olan şeyler... Biz de üniversite de öğrenci iken bir çok sosyal yönde kendimizi geliştirdik. Zihnin en berrak, en körpe, en taze olduğu dönemdir Üniversite yılları. Tabii ki, aynı yaş döneminin gençleri Hocalar ile birlikte Üniversitenin sosyal ortamı içerisinde son derece güzel çalışmaları sağlayabilir. Eğer sağlanan imkânlar iyi kullanılabilirse…
Peki, Üniversitelerimizin Dünyada ki ilk 500 üniversitenin arasına girebilmesi için Türkiye olarak neler yapmamız lâzım sizce?
Kendimiz olmamız lâzım. Öncelikle kendimiz olacağız. Mukallit bir medeniyet olmaktan çıktığımız takdirde Türkiye’nin birçok üniversitesi dünyanın ilk 500 üniversitesi arasına girer. Eğer, Batı üniversitelerinin taklitleri olarak yaşamaya devam edersek böyle bir umut içinde olmamızın bir anlamı yoktur... Ne demek istiyorum? Kıymetli medeniyetimizi modern zamana, kendi üniversitemizi taşıması, diretmesi ve yeniden yaratması gerekiyor. Bu, çok yaratıcı bir deyim ile bir medeniyet algısı değişimi ile olabileceği bir şeydir. Rahmetli Cemil Meriç’in tanımlamalarıyla “oryantalist tip” olarak kendimize bakmaya devam ettiğimiz müddetçe, o aşağılık kompleksinden kopmadığımız sürece böyle bir sonuca ulaşamayız. Zihinde yollar kapalı ise, hiçbir değişim ve yenilikler bizi ilklere taşımaz.
Zihinlerimizde bazı değişiklikler yapmamız lâzım. Fikirler değişmesi lâzım. Yoksa bina ve laboratuarların değişmesi, duvarların değişik renklerle boyanması vb bazı görsel değişimlerin gerçekleşmesi ile mümkün değildir. Gerekli olan değişim, zihinlerde ki değişimdir. Bizim üniversiteler olarak buna ihtiyacımız var.
Bildiğim kadarıyla Üniversitenizde bir Kürt Dil Edebiyatı bölümü var… Bununla alakalı da biraz bilgi verebilir misiniz?
10 Eylül’de Yüksek Öğretim Kurumu’nun imzası ile kuruldu. Öğrenci ve Öğretim Elemanı alımı ise, bu yıla yetişemeyeceği için önümüzdeki yıl, yani 2010’da gerçekleşecek. Bu, Türkiye demokrasisi için atılan güzel bir adımdır. Hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.