İsmail BERK
16. Sözün hatırlattıkları-1
Bir şeyin olmasını murat ettiği zaman, onun işi sadece ol demektir; o da oluverir. Şanı ne yücedir onun ki, her şeyin hüküm ve tasarrufu elindedir. Siz de ona dönecekseniz. (Yasin:82-83)
Yukarıdaki ayetten, kudret elinin oluverir kıldığı şeylerin Ol emriyle hareket ettiği ve bunun da Allahın murat etmesiyle mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
Çünkü her şeyin Hüküm ve tasarrufu Allahın elindedir. Sonuçta bütün amellerimizden dolayı yine Ona döneceğiz.
Burada bir tasnif yaparsak;
1-Bir şeyin olma süreçleri ve varlığa dönüşmesi söz konusudur.
2-Bunun için Allahın murat etmesi gerekmektedir.
3-Murat etme zamanı, Ol demekle gerçekleşmektedir.
4-Ol emrine mazhar olan, oluvermektedir.
Oluverir denilen şey/varlıklar/kainat, bir süreç içinde beşer aklının ilim ve öğrenme konusu olmaktadır. Murat, zaman ve ol beraberliğinde oluveren mahlukat, ilahi tecellinin zaman üstü ve süreç üstü an mesabesinde hakikat olmaktadır. Ancak beşer için oluverir süreci, kendi içinde hikmet ve ilim ile tedricidir. İnsan, bunları öğrenmekle, Adetullahı öğrenmektedir.
5-İkinci ayet (83), oluverir kılınanın dışında bir şeyin kalamayacağını ifade etmektedir. Her şeyin hüküm ve tasarrufu elindedir hakikati, tesadüfe yer olmadığını, mutlak kudretin ve takdirin varlığına işaret etmektedir.
Hüküm, murat edilen zamanda Ol demekle başlamaktadır. Tasarruf ise Oluverir sürecinde yaşanmaktadır. Hüküm kaynağı,illet ve hikmet boyutunda takdirin yüce tasarrufu ve tecellisi ile ortaya çıkmaktadır.
6-Belirleyici olan Hüküm ve tasarruf sahibi olduğuna göre, sonuçta beşer olarak, oluverenlerin bizimle ilgisi nispetinde mübaşeret/dokunma/isteme/ilişki boyutundan dolayı ve cüz-i irademizin mesuliyeti içinde tekrar Ona döneceğiz.
7-Bir hesap,muhasebe için, hüküm ve tasarruf amacına uygunluğun testi İçin, mülkünde yaşamanın hakkı için Döneceksiniz uyarısı yapılmaktadır.
Anlamaya ve birazda olsa öğrenmeye çalıştığımız yukarıdaki ayetlerin izahı ve ispatı sadedinde on altıncı söz metot vermekte ve yol açmaktadır.
Dört şua olarak konu anlatımı yapılırken, risalelerin her genel girişinde karşılaştığımız gibi, amaç ve hedef kısmı belirtilmektedir.
16. sözün giriş kısmındaki ilk paragrafı tasnife tabi tutarsak;
1-İtminan-ı nefsime medar olacak dediği amaç kısmı belirtilmektedir. Öncelikle, itminan-ı nefs/nefsin tatmini esas alınmaktadır. Burada, nefsi bir itiraz ve kabulde zorlanan bir akıl söz konusudur.
Çarpıcı olan; Nasıl oluyor da, murat ettiği anda Ol diyor ve oluveriyor? özet sorusudur. Zaten birinci şua dediği ilk bölümde Ey nadan nefsimdiye vasıflandırdığı nefsin kendi dilinden itiraz noktaları bir bir sayılmaktadır.
Burada; Birbirine zıt ve telafisi zor,birlikte tahakkuku imkansız görülen farklı özelliklerin ehadiyet ve vahidiyet içinde nasıl bir araya gelebileceğinin gerekçeleri sıralanmaktadır.
Soruya giriş sadedinde Ey nefs-i nadan! hitabıyla uyarılan Nadan nefis tarafından aşağıdaki iddialar ortaya atılmaktadır:
a-Ehadiyet-i Zat-ı İlahiye dediğimiz bir olan Allahın zatı ile Külliyet-i efal denilen bütün fiiller arasındaki ilişki,
b-Vahdet-i şemsiyesiyle muinsiz umumiyet-i rububiyeti ve ferdaniyeti olarak ifade edilen ve her şeyi ihata eden vahdet şemsiyesi altında yardım almadan,genel olarak terbiye edici rububiyet vasfının ve ferdaniyet/birlik,tek olan yaratıcı özelliği ile şeriksiz şümul-ü tasarrufatı olan ortaksız,desteksiz ve tek başına kapsamlı tasarrufu arasındaki bağ,
c-Mekandan münezzehiyetiyle bağlantılı olarak nazara verilen; Her yerde hazır bulunması ve nihayetsiz ulviyetiyle her şeye yakın olması ve birliği ile Her işi bizzat elinde tutması arasındaki ilişki, Kuran hakikatlerinden olmasına rağmen, akıl boyutunda zahiri bir münafatı görünüyor denilmektedir. Yani zıtlık ve tezat teşkil eden bir durum olduğu iddia edilmektedir.
Nadan nefsin ağzından,risale üslubu içinde sorunun sonunda nefsin isteği açıklanmaktadır: Aklı teslime sevk edecek bir izah isterim.
Özetle, yukarıda nefsin akla kabul ettirmekte zorlandığı üç husus olan Allahın Zati olan ehadiyeti ile külliyeti, vahdaniyetindeki şamiliyeti ile ferdaniyeti ve mekandan münezzeh oluşu ile her şeye hakimiyeti arasındaki bağ ve bütünlük sorgulanmaktadır.
Bu yüzyılın akla önem veren ve her iddiasını akla kabul ettirmeyi hedef seçen yapısıyla Kurani hakikatlerin böylesi akıl gözüyle ve nefis diliyle itiraza maruz kalması, bir veri olarak kabul edilmelidir.
Bediüzzaman, böylesi kritik ve kafa karıştırıcı ince soruları,bizzat nefsi konuşturarak ve onun şahs-ı manevisini muhatap kabul ederek ikna edici bir diyalogla inkar bataklığını kurutmaya çalışır.
İddialarını yargılamadan izah eder. İtirazlarını küçümsemeden gerçeği önüne koyar. Gerektiğinde kıyas,temsil ve yakınlaştırıcı örnek öğeler kullanır.
Burada da istenen bir izah vardır. Risalenin izah özelliği/şekli şöyle açıklanabilir:
a-Akla hitap etmesi,
b-Sonunda aklın onaylayacağı ve kabulleneceği bir teslim noktası olması,
c-Beraberinde aklın teslime davet edeceği/sevk edeceği bir iç süreç ve sorgunun yaşanması,
d-Sorgu ve soru sahibinin isteğinin karşılık bulması,
e-Akla zorlama yapmadan,yani tahmil/yükleme yapmadan anlaşılır bir akış ve kabul sürecini işletmek.Bu,aynı zamanda Hakim isminin hikmetle alakalı bir tarzıdır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.