Cemil KARAKULLUKÇU
21. Gün mektupları (1)
Sevgili dostum;
Bu sefer sana bir sürprizim var. On gün boyunca sana yazacaklarımla bir tür zirve yolculuğu yapacağız birlikte. On gün uzun soluklamalardan sonra yirmi birinci günde en uzun bir soluğa kavuşma zirvesidir bu.
Aslında, bir yıl içinde bir kez olsun, bu uzun gün ışığının üzerimize vurduğu güne ulaşmak için tam üç yüz altmış beş gün gece gündüz sayısız soluklamalarla yol almak zorundayız. Yani sekiz bin yedi yüz altmış saat, yani beş yüz yirmi beş bin altı yüz dakika, yani otuz bir milyar beş yüz otuz altı bin saniye sürekli yol almamız gerekir. Soluk soluk bir miraçtır bu; yılın en bol ışığına, günün en uzun soluğuna ereceğimiz bir yükseliştir. Saniyede aşağı yukarı bir nefes alsak, en uzun gün ışığına ulaşmak için, yıl boyunca çekilen zorluklara göre değişmek kaydıyla, en az otuz bir milyar beş yüz otuz altı bin nefes alıp veriyoruz. Bu ne demektir? Bu, aşağı yukarı bir saniyede alıp vereceğimiz nefeslerin toplamı kadar bizim kontrolümüzün dışında bir hayat sürdürüyoruz demektir. İşte nefes aldığımız kadar bizim dışımızdaki bir güce ihtiyacımız var demektir. Nefes alamadığımız takdirde en uzun gün ışığına kavuşmak mümkün değil.
Nefes nefes, milim milim alacağımız yolda bizim en küçük bir etkinliğimiz yok. Yok ama üç yüz altmış beş günü bir solukta almış gibi gelir bize, öyle değil mi sevgili dostum?
Zirvelere kimileri uçarak ve kimileri de sürünerek çıkarlar. Seninle elle tutulan, gözle görülen ya da maddi zirvelere çok çıktık. Hep adım adım çıktık; dinlene dinlene, demlene demlene, duyduklarımızı ve söylediklerimizi özümseye özümseye... Birlikte bu tür zirvelere çıktığımızda, kendimizi ne de özgür hissetmiştik. Tepeler, tepecikler, vadiler, dereler, deniz ve koca toprak parçası aşağımızda kalmıştı. Biz hâkim pozisyonunda öyle bir psikoloji yaşıyorduk ki, sanki her şey bizim emrimizde hazır durumdaydı. Biz her şeye kuşbakışı bakıyorduk. Biz bir büyük özgürdük. Bir büyük muhatabın dışındakiler bizi hiç mi hiç ilgilendirmiyordu. Ve sohbet arasında “böyle bir hayat da var mıydı?” diye hayretimizle birlikte aldığımız ulvi hazzı bedenimizin bütün hücrelerine varıncaya kadar yaşamıştık.
Zirveler, her zaman insana derin ve engin hazlar yaşatır. Her şeyin “en”le başlayanı daha bir derin ufuklar açar.
Sevgili dostum; birlikte olduğumuz zamanlar, doğanın en zirvelerine çıkmak isteğimizin nedeni budur. Yokuşlarda, bir zirveciğe çıkmak için az mı nefes tükettik. Bir zirve hazzını birazcık olsun tatmak için, nefes nefese kalıp kalp atışlarımızın azami hızı yakalayarak nerdeyse kalbimizin göğüs kafesimizden fırlamasına ramak kaldığına az mı şahit olduk?
İşte, doğada yaptığımızı şimdi zaman tünelinde yaparak tam yirmi birinci günde yakalayacağımız birlikteliğin, kaynaşmanın en uzun soluğuna ve ışığına ulaşmak için bir büyük yükselişin, bir miracın, bir manevi tırmanışın stardını vermeme ne dersiniz? Milyarlarca nefes en uzun soluğa ulaşıncaya kadar bir büyük şükrün kapısını da aralayacak. Her nefes ve soluk, hem bir başlangıç ve hem de bir son olma düşüncesiyle bilinçliliğin o doyulmaz hazzını da bize yaşatacak. Bu yolculukta alacağımız her nefes, bir anahtar da olacak elbette en büyük zirveye ulaşmada.
Evet, sevgili dostum; elbette seninle olacak bu tırmanış. Biz birlikte zirvelere hep sürünerek çıktık. Acıların, yoklukların, çilelerin, sevdaların ne olduğunu biliriz. Biliriz bu tırmanıştaki yalnızlığın acısını. Yine bu gidişte biz bizeyiz; ama güçlü bir ikiliyiz biz, birbirini anlayan ve birbiri için her şeyini feda eden bir ikili.
Yarınki mektupta buluşmak üzere… Dostun.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.