Cemil KARAKULLUKÇU
21. Gün mektupları (10)
Sevgili dostum;
Bu mektubu 21.günün ilk saatinden sonra, gece, henüz uykuya dalmadan kaleme aldım. Anlayacağın mektubumu sen 21.günün tanyeri ağarmadan önce okumuş olacaksın. Kuşkum yok ki, gündemini yazıp hazır bekliyorsundur.
Ben de senin gündemine 21.gün boyunca uyacağıma karar aldım. Çünkü sen gündem adamısın. Kendi gündemini kendin yazıp uygulayanlardansın. Bu huyunu ne kadar taklit etmişsem de tam olarak başardığımı söyleyemem. Birilerinin ve bazı şeylerin beni benden uzaklaştırmasına çok üzülüyorum. Ama bu gün kararım o ki, senin yazdığın gündeminden beni koparacak güce ne olursa olsun direneceğim.
Tahmin ettiğim gündemimize yoğunlaşmak için eski hayatımızdan bir kesitle yeni hayatımıza ruh katan Risale-i Nur’a gönlümüzü tam açmamızın arifesinde ruh dünyamızın iki anısına değineceğim.
Hatırlıyor musun sevgili dostum, güneş tam batarken Kale Park’ta oturuyorduk. İkimiz de anlaşılmaz bir bunalımın cenderesindeydik. İkimiz de yorgun düşmüştük. Ne ettiysek bu halimizin baskısından kendimizi kurtaramamıştık. Ufukta kızıllaşan güneştopunun yarısı henüz görünürken, ben sana, dua etmenin tam zamanıdır dedim de kurtulmamız için Allah’a çok içten yalvarmamızın zamanının geldiğini söylemiştim. Karanlık basınca yeni bir aydınlığa kavuşmak için evlerimize gitmiştik. O gece sen de ben de aynı rüyayı gördük. Rüyamızda bize bir ışık yol göstermişti. Rüya ya o zaman üzerinde çok durmamıştık. Ama zaman onu çok doğru yorumlayacaktı.
Üniversite aşamasında senden ayrılıp ben bir başka ile gitmek zorunda kaldım. Gittim ama ben bu ilde daha körpecik bir yaşta yalnızlığı çok derin bir şekilde yaşadım. Dayanamadım ve sonra ne ettimse sana gelmeyi, yani İstanbul’a gelmeyi başardım.
Kale Park’lı yıllar elbette arkada kalmış. O dayanılmaz acılar, yalnızlıklar da… Fikir dünyalarımızı bir daha ayrılmamacasına birleştirdiğimizde, bir gün senin kaldığın pansiyonun merdivenlerinden yukarı çıkıyorduk. İkinci katın sahanlığından dönüp daha ikinci kata çıkan merdivenlerinin yarısında olan bana, tarif edilmez bakışına tanık olduğum o nurani insanın kim olduğunu tatlı bir şaşkınlık içinde sana sorduğumu hatırlıyor musun? “Kimdi bu?” dedim. Sen de “İşte günlerce konuştuğumuz Risale-i Nur’lara baş koyan büyük dava adamı Dr. Sadullah Nutku!” dedin.
“Ama bu ne etkili bakış?” dedim. Günahlarımın farkına da varsa bu bakışın ötelerden gelen bir bakış olduğunu anlamada gecikmedim. O bu duruşun, bu bakışın, bu derinliğin ve bu ufkiliğin kaynağını şimdi bizim de ruh dünyamızı ışıtan Risale-i Nur’dan aldığına hiç şüphem kalmamıştı. Ve ben sana, “artık bundan sonra bizim hayatımıza yön verecek bu eserlerdir”, dedim ve sen de ses çıkarmadın, ama tatlı tatlı gülümsedin. İşte o büyük insanın o bakışından sonradır ki, benim de senin de hayatımız, birlikte kaldığımız dostlarımızın faul tutumlarına rağmen tamamen değişmişti.
Sevgili dostum; hayatımızdan bu kesiti hatırlatırken seni biraz da tetiklemek istedim. Ne idik ve ne olduk? Büyük bir şükrün tam ruh haletini yaşıyoruz şimdi. Artık tam uygulamaya başarılı olamazsak da karınca misali bu dev eserlerin programına baş koyduk. En azından acizliğimizle teslimiyeti kabul edenlerdeniz.
21.gün boyunca bence içinde olacağımız en büyük şükür haleti budur. Acizliğimiz bizim en büyük dayanağımız. Üç yüz altmış beş günün zirvesini, uzun soluğunu almış olmanın sevinci içindeyiz elbette. Yıllık hedefimize ulaşırken daha büyük hedeflerimizi belirleme çabalarımız da sürecek. Risale-i Nur büyük bir proje ve biz ucundan tırmalayarak yararlanmaya çalışan bir ikili.
Nice nurlu hedeflere… Dostun.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.