Şahin DOĞAN
'21. Yüzyıl İçin 21 Ders'
Son kitabı da bitti Harari’nin. “21. Yüzyıl İçin 21 Ders.” Aslında diğer ikisinin bir parça tekrarı ama yine de nevi şahsına münhasır bir kitap. Şeytan tüyü var Harari’de. Bağlıyor kendini size. Bitirmeden bırakamıyorsunuz.
İnsanlık 20. Yüzyılda üç büyük hikâye (anlatı) dinledi: 1-Faşizm 2-Komünizm 3-Liberalizm. Bunlardan ilki, II. Dünya savaşından sonra, diğeri Sovyetlerin dağılmasından sonra iflas etti. Liberalizm kısmen saltanatını sürdürüyor ama 21. Yüzyılın birinci çeyreği itibariyle onun için de tehlike çanları çalmaya başladı. Çünkü liberal hikâye her insanın özünde eşsiz ve biricik olduğunu savunuyordu ama algoritmik hamleler bu savı geçersiz çıkarmak üzere.
İnsanlığın kaydettiği akıl almaz bilimsel ve teknolojik mesafe bütün ideolojileri tarihin çöplüğüne attı. İnsanlık kendi eliyle cennet küreyi cehenneme çevirdi. Bizi bekleyen dört büyük tehlike: 1-Küresel Isınma 3-İklim Değişikliği 3-Algoritmatik Diktatörlük 4-Nükleer Savaş. İnsanlık bunlara karşı aralarındaki kadim ihtilafları bir kenara koyup asgari müştereklerde samimice birleşmezse eğer, çok uzak olmayan bir gelecekte kendi elleriyle kendi sonunu getirebilir. Milliyetçilik, Özgürlük, Eşitlik, Medeniyet vb. geçmişte kalan, miadı dolmuş romantik ve arkaik kavramlar artık. Çünkü bahsi geçen ölümcül tehlikelere karşı bunların sunabileceği hiçbir sahici hal çaresi yok.
İnsanlık tek medeniyete doğru ilerliyor. Giderek heterojenliğini kaybedip homojenleşiyor. Bu keyfi bir tercih değil, bir kaçınılmazlık. Küreselleşme küresel birliğe sebebiyet vereceğine “türleşme” denen garip bir şeyin ortaya çıkmasına neden olabilir. İnsanlık iki ayrı biyolojik kasta, hatta iki ayrı türe ayrılabilir. Küreselleşme ulusal sınırları ortadan kaldırarak dünyayı yatay düzlemde birleştirecek ama aynı zamanda insanlığı dikey olarak sınıflandıracak. Hem Facebook hem de diğer çevrimiçi devler insanları on parmak, bir ekran ve bir kredi kartına bağlı bir çift göz ve bir çift kulaktan oluşan görsel-işitsel hayvanlar şeklinde algılıyor.
Onun için insanlığı bir araya getirmek yolunda atılacak en önemli adımlardan biri, belki de birincisi insanlara bir bedenlerinin olduğunu hatırlatmak. Teknoloji son yüzyılda bizi bedenlerimizden uzaklaştırmaya başladı. Aldığımız kokuları ve tatları dikkate alma kabiliyetimizi yitirdik. Bunlar yerine akıllı telefonlarımıza ve bilgisayarlarımıza gömülmüş durumdayız. Sanal âlemde ne olup bittiği, oturduğumuz sokakta ne olup bittiğinden daha çok ilgimizi çekiyor. Artık İsviçre’deki kuzenimizle çok rahat konuşabiliyoruz ama kahvaltı ederken eşimizle sohbet etmek zorlaştı çünkü kafasını telefonundan kaldırıp bize baktığı yok.
Tarihte ilk defa salgın hastalıktan ölen insan sayısı yaşlılıktan ölenlerden, kıtlıktan ölenlerin sayısı aşırı kilodan (obezite) ölenlerden, zorbalık ve savaşlardan ölenlerin sayısı trafik kazalarında ölenlerden daha az. Bu gidişata karşı ‘panik duymak’ değil, ‘şaşkınlık duymak’ lazım. Çünkü panik bir kibir biçimidir. Dünyanın ne yöne doğru ilerlediğini bildiğine emin bir histen kaynaklanır. Şaşkınlık duymak daha mütevazi, dolayısıyla daha sağduyuludur. İçinizden kendinizi sokağa atıp, “kıyamet geliyor!” diye bağırmak geliyorsa kendinize şunu söylemeyi deneyin: “Yok, öyle değil, işin aslı dünyada neler olup bittiğini anlamıyorum, o kadar.”
Algoritmanın Sapiens’in tahtına geçmesiyle birlikte “anlam” dediğimiz şey üzerinde yeniden düşünmemiz gerekecek. Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam, Budizm, Komünizm, Hümanizm birer anlam durakları. Her biri kendi öznel anlam dünyasında yaşayabilir ama o öznel anlamı genelleştirip diğer anlamları yok sayarsa felaket o zaman kapıda demektir. İnsanlar kendi inançlarından emin olabilir -ki bu onların en doğal hakkı- ama bunu başkalarına dayatma noktasında kendinden emin olmamalı. Mevcut anlamlar (hikâyeler) Sapiens’in tarihsel serencamı dikkate alınınca düşünen insanı tatmin etmek bakımından çok kifayetsiz, Harari’ye göre. Ne ki bunların yerine ikame edecek ve bunlardan daha cazip evrensel bir anlam henüz yok elimizde. Ama insanlık böyle bir anlam bulmak zorunda. Üstelik hiç vakit kaybetmeden. Hemen şimdi.
Dinlerin ve ideolojilerin sabit herhangi bir özü yok. Hıristiyanlar Hıristiyanlıktan ne anlıyorsa Hıristiyanlığın özü odur, Yahudiler Yahudilikten ne anlıyorsa Yahudiliğin özü odur, Müslümanlar İslam’dan ne anlıyorsa İslam’ın özü odur… Sözgelimi İslam’ın özüne dair yürütülen hararetli tartışmaların hiçbir anlamı yok. Çünkü bütün hepsinde olduğu gibi İslam’ın belli bir DNA’sı yok. Müslümanlar ona ne anlam atfederse İslam’da o anlama gelir. Çoğu hikâyeyi ayakta tutan temellerinin sağlamlığından ziyade çatılarının ağırlığıdır. Hikayeleri anlamlı kılan sahih olmaları değil, insanların ona dair kopmaz uzlaşımı. Kültürler, dinler, ideolojiler biraz tevazu gösterip “tek hakikatli” söylemden vazgeçerek “çok hakikatli” söyleme geçmeli. Çünkü ufuktaki küresel tehlike birincisini kaldırmıyor artık.
Milliyetçilik bir parça anlaşılabilir ama faşizm helak olmaktan başka sonuç vermez. Biri milletini sevmek iken diğeri milletini üstün görmektir. Birincisine her milletin bir nebze hakkı var ama ikincisine hiçbir milletin hakkı yok. Bütün milletler biyolojik, sosyolojik ve tarihsel olarak eştir ve eşittir çünkü. Sapiens’in mazisine vurduğumuzda bütün milletler, ırklar, diller, dinler daha dün gibi yeni sayılır. İnsanlar on binlerce yıl bu kabil yapay ayrımlar olmadan da çok daha mutlu ve huzurlu yaşadı. Ne acıdır ki bunlar, insanları hiçbir zaman gerçek anlamda birleştirmedi, tam aksine daima ayrıştırdı.
En büyük düşmanımız statizm. Değişmeyen tek şey değişimin kendisi çünkü. Önceki çağlarda bu değişim bazen bin yıllar alırken; günümüzde on yıl hatta bir yıl içinde bile inanılmaz değişimler yaşanıyor. Hiç kimse şimdiden dünyanın 2059’da nasıl olabileceğini kestiremiyor. Gelecekte en büyük trajedi bu değişime ayak uyduramayan vasıfsız ve işlevsiz yığınların gezegeni dolduracak olması. Tabiiki yönetimi elinde bulunduran algoritmaların zerre miskal merhameti yoktur. Faydanız yoksa varlığınızın da bir anlamı yoktur onlar için. Liberalizm, İslam, milliyetçilik veya yeni bir öğreti 2059’un dünyasını şekillendirmek istiyorsa, sadece yapay zekayı değil, büyük veri algoritmalarını ve biyomühendisliği de anlamlandırması ve bunları anlamlı bir yeni anlatının içine yedirmesi gerekiyor.
Yaşadığımız kaotik zaman diliminin başat özelliği şu: Her şeyin durmadan değişmesi, hiçbir şeyin kalıcı bir özünün bulunmaması ve yine hiçbir şeyin bütünüyle tatmin edici olmaması. Galaksinin, bedeninizin ya da zihninizin en kuytu köşelerini keşfetseniz de hiç değişmeyen, sonsuz bir öz taşıyan ve sizi bütünüyle tatmin eden bir şey asla bulamazsınız diyor yazar. Maddi olarak belki öyle ama manevi bakımdan bu fikre bir Müslüman olarak katılmamız imkansız. Zira kalplerin ancak Allah’ı anmakla tatmin olacağına inanıyoruz.
Harari’nin baktığı yerden bakarsanız karamsar olmamak için hiçbir neden yok. Çünkü onun gözünde kainat ve içindeki her şey sonsuz bir atom ve molekül yığınından ibaret. Bütün dinler, ideolojiler ve mitolojiler Sapiens’in hayal gücünün bir uydurması sadece. Sapiens’i teselli etmek ve durdurmak mümkün değil çünkü.
Kutsalı, yani Allah’ı işin içine katmadan mâna-yı ismi ile yapılan bir okumanın böylesi ümitsiz bir akıbet ile neticelenmesi mukadder. Aslında onun da yaptığı şey yaşananlara dürüstçe ayna olmak. Aynaya kızmanın lüzumu yok. Her şeye rağmen dileriz insanlık kendi geleceği için bile olsa Harari’nin bu derslerine kulak verir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.