Abdulkadir ÇELEBİOĞLU
Risale-i Nur, Kur'ânî ve Hikemîdir-1
Risale-i Nurlar, Risale-i Nur Dersleri ve Nur Talebeleri hakkında en çok akılları kurcalayan/kurcalatılan meselelerden biri de "Neden hep Risale-i Nur/Üstâd/Bediüzzaman deniliyor? Neden Kur'ân ve Hadîsten bahsedilmiyor?" Bu suâle çevremizde ekseriyetle muhatap olmușuzdur. Onlara da güzel bir şekilde Risale-i Nur eserlerinin Kur'ân-ı Kerîm'in tefsîri, hadîs-i şerîflerin şerh ve izahı, 1400 yıllık sahîh İslâm çizgisinin devamcısı ve bu asırda ilm-i Kelâm'da tecdid vazifesini gören bir müceddid olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Lâkin bu husus sadece konuştuğumuz ve anlattığımız kimselere münhasır kalınca insanların kısa, kolay, rahat ve aklen - naklen tatmin olacağı şekilde yazıya geçirilmesinin münasip olacağı, insanların da istifade edeceği kanaatine vardım.
Risale-i Nur eserlerinden okurken o cümlelerin hangi âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere dayandığı meselesi geniş ve küllî bir mesâi isteyen bir iştir. O cümlelerin dayanağı olan isnad ettiği tüm âyet-i kerîme, hadîs-i şerîf ve İslâmî me'hazlarını/kaynaklarını bitemamiha yapmak vakit alsa da en azından bazı nümûnelerini göstermeyi vazife addederek bu yazı serimize başlıyoruz.
Yazı serimizin başlığının "Risale-i Nur, Kur'ânî ve Hikemîdir" olmasının sebebi, âyet-i kerîmede geçen
وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ "Allah sana Kitâb'ı (Kur'ân'ı) ve hikmeti indirdi." (Nisâ Sûresi, 113. Âyet-i Kerîme ve Meâli'nden) ifadeleridir.
Müfessirler âyetlerdeki “hikmet”in Hz. Peygamber'in (asm) sünneti mânâsına geldiğini ifade etmişlerdir. (Bkz. Taberî, Râzî, İbn Kesîr, Bakara: 129 ve 151. âyetin tefsîri) Müfessir Râzî’ye göre “hikmet” Kur’ân’ın detaylı olan hüküm ve prensipleridir. (Râzî, Bakara, 151. âyetin tefsîri) Bu açıklamaya göre de hikmetin sünnet mânâsına geldiği görülmektedir. Çünkü Resûl-i Ekrem'in (asm) Kur’ân’ı “tebliğ” görevi yanında “tebyin” (Kur’ân’ı açıklama) görevi de vardır. (Bkz. Nahl Sûresi, 44)
Hülâsa edersek, İmam-ı Şafiî’nin dediği gibi âyetlerde yer alan “hikmet” kavramı Hz. Peygamber'in (asm) sünneti mânâsına gelir. (bk. Razi, Bakara, 151. âyetin tefsîri) Bakara Sûresi 129. Âyet-i Kerîme hakkında Müfessirler buradaki “âyetler”i kısaca “vahiy, Allah’ın varlığını, birliğini ve peygamberlerin doğruluğunu kanıtlayan deliller”; “kitab”ı “Kur’an-ı Kerîm”, “hikmet”i “Peygamber’in sünneti, din ve dinî hükümlerle ilgili bilgiler, söz ve yaşayışta doğruluk”; “tezkiye”yi de “temizleme yani inkâr ve şirkle kötü huylardan ve günah kirlerinden arındırma” şeklinde açıklamışlardır (Taberî, I, 556-558; Zemahşerî, I, 94; Râzî, IV, 66; Kur'ân Yolu Tefsîri, c. 1, s. 213'ten naklen)
Aynı zamanda hikmet, Hakîm isminden gelir. "Risale-i Nur ism-i Hakîm ve ism-i Rahîm'in mazharı olduğundan" (Şualar, s. 170) dolayı da Nurlar'daki hakikatler Kur'ânî yani Kur'ân'a ait olduğu gibi aynı zamanda hikemîdir. Yani hikmet, düşünceye ait; Hakîm isminin mazharıdır ve içindeki hakikatler de hadîslere dayanmaktadır.
Nurlar hakkında Üstâd Bediüzzaman; "Risale-i Nur ise, Kur'ân'ın malıdır ve mânâsıdır." (Şualar, s. 749) demiştir. Bir diğer eserinde ise "Risale-i Nur ise, Kur'ân'ın malıdır ve tefsîridir." (Emirdağ Lâhikası 1, s. 13) demiştir. Nurlar'ı bu cihetle anlamamız gerekir. Kur'ân'ın malıdır, mânâsıdır ve tefsîridir.
Bir başka eserinde de Üstâd Bediüzzaman şu mühim beyanlarda bulunur; "Ben kasemle temin ederim ki: Risale-i Nur'u senâdan maksadım, Kur'ân'ın hakikatlarını ve imanın rükünlerini teyid ve ispat ve neşirdir." (Mektubat, s. 465)
İşârâtü'l-İ'caz eserinin sonunda geçen müdafaada da şu ifadeler geçer; "Risale-i Nur, Kur'ân'ın bu asırda en yüksek ve en kudsî bir tefsîridir." (İşârâtü'l-İ'câz, s. 228)
Evet, Risale-i Nur "hakikatleri" "Kur'anî"dir (Bkz. İşârâtü'l-İ'câz, s. 228) ve "Risale-i Nur, erkân-ı imaniyeyi ve âyât-ı Kur'âniyeyi tefsîr eden" (İşârâtü'l-İ'câz, s. 227) bir eserdir. İman rükünlerini ve Kur'ân-ı Kerîm'deki âyetleri tefsîr eden bir külliyattır, Risale-i Nur.
Risale-i Nur eserlerinin âyetleri tefsîri de kendine hâstır, kendisi de "manevî ve șuhûdî bir tefsîrdir".
Evvelâ tefsîrin kısımlarını öğrenmemiz gerekir. "Risale-i Nur, nasıl bir tefsîrdir?" başlıklı Tarihçe-i Hayat'ta geçen yerde de ifade edildiği gibi; "Tefsîr iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsîrlerdir ki, Kur'ân'ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânâlarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsîr ise: Kur'ân'ın imanî olan hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsîrler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar; fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsîrdir." (Tarihçe-i Hayat, s. 681)
Evet Risale-i Nur eserleri burada geçen "ikinci kısım tefsîr"lerdendir. "Kur'ân'ın imanî olan hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah" etmektedir. Yukarıdaki metinde de anlaşıldığı üzere Risale-i Nurlar "emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da sustur"duğu gibi "manevî tefsîrdir" denilerek de nasıl bir tefsîr olduğu izah edilmiştir.
Yine Tarihçe-i Hayat eserinde Nurlar'ın mahiyeti çok güzel bir şekilde ifade edilmiştir; "Risale-i Nur!.. Nurlu bir külliyat... Yüz otuz eser... Büyüklü küçüklü risaleler halinde... Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir... Aklı ve kalbi tatmin eder... Kur'ân-ı Kerîm'in yirminci asırdaki -lafzî değil- manevî tefsîri..." (Tarihçe-i Hayat, s. 681)
"Kur'ân-ı Kerîm'in yirminci asırdaki -lafzî değil- manevî tefsîri..." ifadesi üstteki yeri desteklemekte ve açıklamaktadır. Ek olarak Mesnevi-i Nuriye eserinin Katre Risalesi'nde "Kur'ân'ın bazı âyâtını şuhudî bir tarzda beyan eden bir nevi tefsîrdir." (Mesnevi-i Nuriye, s. 75) ifadesi Nurların aynı zamanda "șuhûdî bir tefsîr" olduğunu gösterir.
İshak Özgel Hoca da bir makalesinde bu hususa dikkat çekerek şöyle demiştir; "[Bediüzzaman Said Nursî] Tefsirini birçok vasıfla tanımlamıştır. Bunlar arasında en kapsamlı olanı “Şuhûdî Tefsir”dir. Bu nitelemeyle başta imana taalluk eden âyetlerin kâinatta gözlemlenebilen, gerçeklikler ve hissedilebilen deruni iç tecrübeler ile tefsirini kast etmektedir. Ayrıca ona göre bu yöntem sonucunda muhataplarda şuhuda yakın bir iman hâsıl olmaktadır.» [Prof. Dr. İshak Özgel, "Çağdaş Tefsir Yöneli̇şleri̇ Açısından Bediüzzaman Said Nursî’nin Tefsir Yöntemi (Şuhûdî Tefsir)" Makalesi, s. 1]
Üstâd Bediüzzaman'ın talebelerinden Ali İhsan Tola Ağabey'in de dediği gibi; "Risale-i Nurlarda âyet ve hadîslere dayanmayan bir tek cümle yoktur. İsteyen araştırsın." (Nakleden: Ayşegül Polat, Ağabeyler'den Öğütler-2, s. 132)
Şimdi Nurlar'dan bazı misaller ile hangi cümlelerin hangi âyet, hadîslere ve ehl-i sünnet kaynaklarına dayandığına dair bazı nümûneleri serd edelim.
Sözler eserini açıyoruz, "Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebânıdır." (Sözler, s. 5) diye başlıyor. Bu yer başta olmak üzere Birinci Söz'ün tamamı, On Dördüncü Lem'a'nın İkinci Makâmı ve besmele hakkında Nurlarda geçen sâir yerleri ele alalım.
Bu ifadeler Kur'ân-ı Kerîm'in ilk başındaki بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ yani besmele âyeti ile Neml Sûresi'nde geçen şu âyetin tefsîri olmaktadır; اِنَّهُ مِنْ سُلَيْمٰنَ وَاِنَّهُ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ “Şüphesiz ki o, Süleymân'dandır ve gerçekten o: 'Rahmân, Rahîm olan Allah'ın ismiyle' (diye başlamakta)dır.” (Neml Sûresi, 30. Âyet-i Kerîme ve Meâli)
Aynı zamanda başta şu hadîs-i şerîfler olmak üzere birçok besmele hakkındaki hadîsin șerh ve izahı hükmündedir; "Besmelesiz başlanılan her iş sonuçsuz ve bereketsizdir." (Kenzü'l-Ummâl, 1:555, 2491) ve “Besmele ile başlanmayan her önemli iş sonuçsuz kalır.” (Bkz. İbn Mâce, hadis no: 1894; Feyzü’l-Kadîr, V, 13)
(Devam Edecek)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.