Rasim Ozan KÜTAHYALI

Rasim Ozan KÜTAHYALI

Abdullah Öcalan ve Ergenekon

Abdullah Öcalan’a açık mektup yazınca ben de açık ya da kapalı çok sayıda mektup aldım. Özellikle Öcalan’ın Kürt muhalifleri hep aynı nokta üzerinde duruyorlar...

Çoğu Batı Avrupa şehirlerinde yaşayan Öcalan muhalifi bu Kürt milliyetçisi aydınların hemen hepsi Öcalan’ın ilk çıkışından beri “derin devletin adamı” olduğunu sürekli tekrarlıyorlar. Son derece inandırıcı kanıtları arka arkaya sıralıyorlar ve şu anki Ergenekon-PKK ittifakının son derece doğal olduğuna sözü getiriyorlar...

Öcalan’ın çıkışı ve yükselişi itibariyle Türk derin yapılanması tarafından desteklenmiş ve önü açılmış biri olduğuna kimse itiraz etmiyor zaten... Genelkurmay, MİT ve Emniyet yetkilileri de bunu özel konuşmalarında belirtmekten kaçınmıyorlar. Öcalan’ın palazlanmasının ardından da bu ilişkinin devam ettiğine dair net kanıtlar var. Fakat bütün bu gerçekler Kürt yurttaşlarımızın Öcalan algısı noktasındaki realiteyi değiştirmiyor. İster devlet eliyle ister kendiliğinden ama bir şekilde Ortadoğu politik arenasında bir “Öcalan fenomeni” oluştu. PKK’nın Kürt halkıyla ilişkisi bakımından 32 yıllık tarihi şu cümleyle özetlenebilir: PKK’nın ideolojisi tutmamıştır, bu pozitivist ideoloji halkın çok kısıtlı bir kesimini etkileyebilmiştir ama PKK’nın liderliği tutmuştur, Öcalan realitesi denen olgu oluşmuştur. Bu realite gözardı edilerek bu mesele tamamen çözülemez...

Türkiye’nin sivil yönetici eliti açısından şu an kritik soru, bu fenomenin kontrolünün kimlerde olduğudur... Öcalan, İmralı’da mahpus. İmralı’nın kontrolünün kimde olduğu ise hâlâ muğlâk. Bu konuyu görüştüğüm bir AK Parti milletvekili 2005 yılına kadar İmralı’nın kontrolünün tamamen askerlerde olduğunu söylüyor. Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmelerinde daima askerî yetkililer hazırda bulunuyor. Öcalan’ın daha evvel defalarca ifade ettiği üzere dört tane asker Öcalan’la “devlet adına” o adada görüştüler... Adanın kontrolü bir dönem, Ergenekon sanığı Orgenaral Hurşit Tolon’a bağlıydı. Yine Ergenekon sanıkları Levent Ersöz ve Hasan Atilla Uğur da İmralı’nın kontrolü noktasında görev almış diğer isimler... Öcalan bir görüşme notunda “Benimle devlet adına görüşen paşalardan biri şu an Ergenekon’dan içerde” deyince, gözler Hurşit Tolon’a çevrilmişti. Hurşit Tolon ise asla Öcalan’la görüşmediğini, tüm kayıtlara bakılabileceğini söylüyor...

Şu anki KCK iddianamesinde ise Çevik Bir’in Öcalan’la yakalandıktan sonra İmralı’da görüştüğü, belli noktalarda anlaştığı belirtiliyor... Fehmi Koru ta 1999 yılında bu görüşmeyi yazmıştı. Koru’ya göre Çevik Bir, Öcalan’ın yakalanması öncesinde de sürekli Öcalan’la temastaydı. 25 Ocak 1999’da Suriye’de yayımlanan El-Vasat isimli dergiye Abdullah Öcalan “Son iki yıldır Türk Genelkurmayı’yla temastayız. Altı maddelik bir siyasi çözüm planı üzerinde mutabık kaldık” diyordu. O röportajda Abdullah Öcalan’ın “Sürekli temastayız” diye adını andığı isim de 28 Şubat darbesinin baş aktörü Çevik Bir’di...

Ergenekon soruşturma sürecinde de gizli tanık “İlk Adım”, Cemil Bayık ile dönemin Jandarma İstihbarat Daire Başkanı Levent Ersöz’ün Hezil Çayı kıyısında görüşerek birbirilerine zarflar verdiğini söyledi. Yanlarında telsizle 10 dakika görüşen ikili görüşme sonrasında telsizin kablolarını söküp çaya atmış, sonra da ayrılmıştı... Bu görüşme Öcalan’ın yakalanmasının hemen sonrasında oluyordu. Bir diğer Ergenekon sanığı Hasan Atilla Uğur da 2002 yılına kadar İmralı’da sorumlu komutanlardan biriydi. H.A.U, Öcalan Şam’da ikamet ederken de askerî ateşe olarak aynı şehirde ikamet ediyordu. Öcalan’ın en yakın adamlarından biri olan Şerif Şener, dönemin askerî ataşesinin Öcalan’la Şam’da görüştüğünü yazıyor. Şamil Tayyar bu ismin H.A.Uğur olduğunu yazdı. Uğur, Tayyar’ı dava etti ama bu davayı kaybetti... H.A.U. Ergenekon duruşmaları sırasında, Öcalan’ın ilk sorgusunda olduğunu da açıkça söylüyor. Öcalan, yakalanır yakalanmaz 16-18 Şubat 1999 arası Bandırma’daki üste iki gün boyunca sadece askerî görevliler tarafından sorgulanmıştı. Bu sorguya ne savcılık ne Emniyet ne de MİT alınmıştı...


Bir yandan “Devlet, Öcalan’la, PKK ile görüşmez, aynı masaya oturmaz” deniyor, bir yandan da Genelkurmay kanadında Öcalan’la aynı masaya oturan bir dolu adam olduğu ortaya çıkıyor. Kimi istihbarat ve güvenlik yetkililerinin Başbakan’ın emri ve kontrolü altında Öcalan’la görüşmesi, perde arkasından barışın önünü açmak için çabalaması doğrudur, özellikle istihbarat teşkilatlarının amacı budur... Fakat Başbakan’dan ve sivil hükümetten tamamen bağımsız, otoritesini nerden aldığı belli olmayan bir karanlık çetenin “barışın önünü açmak” için değil, bir kaos ve çatışma ortamının sürdürülmesi için yaptığı temaslar bu ülkeye ihanettir...

Ağustos 2004’ten itibaren “devlet kontrolünde” Öcalan’ın alenen şiddeti tırmandırması, göz göre göre savaş emirleri vermesi, bir yandan da o dönem çok ciddi darbe planlarının yapılması ne kadar tesadüftür? 31 Mayıs 2010 kararı da aynı şekilde. Sonra bir soru daha: Niçin 2005 yılında atanan sivil gözlemciden Öcalan çok rahatsız olmuş ve bunu dillendirmiştir? Niçin, niçin?

Taraf

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.