Abdulvahap Ağabey’in Ardından…

Metin Yalçın

Bursa’nın semâlarından bir yıldız daha kaydı. Hem akademide hem de iman hizmetinde kırk küsur senedir talebe yetiştiren Abdulvahap Yiğit Ağabey bekâ âlemine göçtü. Başı sonu bir ay sürmeyen bir hastalık sürecinden sonra aramıza ayrılık acısı düştü. Kader… Emir… Boynumuz kıldan ince…

Üniversite tahsili için geldiğim Bursa’da, 1998 yılında tanıdım Abdulvahap Ağabeyi. Benim askerlik görevim ile onun medrese-i yusufiye tahsili dışında uzun süreli ayrılığımız olmadı. 25-26 sene, hem umumi hizmetlerde, hem eğitim hizmetlerinde, hem de mahalle derslerinde teşrik-i mesaimiz oldu. Bu nedenle birikimlerinden uzun süre istifade etme imkânı buldum.

abdulvaha-yigit.jpgÜniversite yıllarımızda bizlerle yakından ilgilendi. Akademik hayatın zorluklarına rağmen gençlere zaman ayırırdı. Okuma programlarına birlikte giderdik. Kendisine de nöbet yazdırır, çayını kendi doldurur, kimseye yük olmazdı. Her gün birlikte top oynardık, imanî konuları müzakere ederdik. Arkadaş gibiydik. Yol arkadaşı… Onun şehir dışında bize 8-10 gün eşlik ettiği dönemlerde, çocukları Ömer, Osman ve Elif henüz ilk mektep talebesi idi. Onların hakkından alır, bize zaman ayırırdı. Bu durum aynı zamanda Yenge Hanım’ın fedakârlığının eseriydi.

Haşir Risalesi ve Tabiat Risalesi sanki onun için yazılmıştı. Bu iki risaleden ders yaptığına o kadar çok şahit oldum ki… Hesabını yapamam. Bu risalelerdeki hakikatleri özümsediği için kabirdeki suallere cevap vermede zorlanmayacağını ümit ediyorum.

Her insanın hayatında dönem dönem inişler olur, meclisten ayağı kesilir, ya da insanlara mesafe koyma ihtiyacı doğar. Abdulvahap Hoca da zaman zaman inisiyatif paylaşır, geri çekilir, fakat hizmette fütur vermezdi. Geçerli bir mazereti yoksa bulunması gereken yerde olurdu. Tevziatçı, havaleci değildi. Hiçbir hizmeti küçümsemezdi. Hiçbir sayıya takılmazdı. Az insanla da öz işler yapar, şevki kırılmazdı. Biz ne kadar onu öne çıkarmaya çalışsak da o, popülerlikten kaçınırdı. İstişarenin hakkını verir; herkesin fikrini alır, kendi düşüncesini dayatmazdı.

Onu herkes derin tevazusu ile tanırdı. Sohbet ortamlarında herkesle hemhâl olur, herkese hatır sorardı. İsmini unuttuğu biri olursa, çaktırmadan bize sorar, kimseyi boş geçmek istemezdi. Uludağ mezunu değildi ama 80’li yıllardan beri Uludağ’dan mezun olan arkadaşlarımızı o toparlardı. Bundan dolayı dünyamıza bıraktığı boşluk, onun yorgun bedenini saklamak için açtığımız kabirden çok daha büyüktür.

43 yaşındayım. Haddini, hududunu iyi bilen; ölçülü yaşayan çok az insan tanıdım. Bunlardan biri Abdulvahap Ağabey’dir. Bir yemeği şehvetle yediğini görmedim. Bir konuda aşırı ısrar ettiğini… Bir lüzumsuz şakasına rastlamadım. Bir gereksiz esprisine şahit olmadım. Bir telefon görüşmesini, bir sohbeti, bir gerginliği, bir ziyareti uzattığını hatırlamıyorum. Bana “Haddini bilen birini tanıdın mı?” diye sorarlarsa tereddüt etmeden “Abdulvahap Ağabey” diye cevap vereceğim. Haddini bilmeseydi, henüz 63 yaşında, dünyadan yakasını sıyırıp gider miydi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum