Mustafa ÖZCAN
Ahirzaman gurbetinde ve fitneler karşısında ölüm temennisi
Ahirzaman gurbetinde ve fitneler karşısında ölüm temennisi
Hayat bir ikramı ilahidir ve varlık da bir zenginliktir. Bundan dolayı hayatın ve varlığın kıymetini bilmek lazımdır. Belki şükür gerektirir. Lakin zaman zaman insanlar hayata küsüyorlar. Hayata bağlılıkları azalıyor. Bu hastalık suretiyle gelen felaket ve afetlerden ve yakınlarını kaybetmekten ve benzeri hallerden mütevellit olabilir. İnsan hayata küsebilir ve hayattan bıkabilir. Mısır’da yargılanan devrik lider Hüsnü Mübarek’in, torununun ölümünden sonra hayata küsmesi ve iktidar şehvetinin bu suretle kesilmesi ve bu küskünlükten kaynaklanan boşluğu ise eşi Suzan Sabit’in doldurması hayatın ibretleri arasındadır. Meselemiz onu anlatmak değil. Sadece bir serd ve değini. Hayata küsmenin bin bir türlü nedeni ve hali var. Mübarek gibi Mısır’a hükmetseniz bile sevdiklerinizin kaderine hükmedemeyebilirsiniz. Onları kaybedince veya sizi hayata bağlayan tek teselliniz yok olunca hayata küsebilirsiniz. Dolayısıyla dünyaya hükmetmek dünyaya küsmeye engel değil. Öyleyse taşıyacak kadar yük yüklenmek gerekir.
Peygamberimizin bazı sahabelerine hafif el haz yani dünyada yük ve sorumluluğunun az olmasını tavsiye etmiştir. Mesele Mısır saltanatından açılmışken Hazreti Yusuf’un bir özelliğine temas edelim. Elektronik posta adresime gelen mesajlardan birisi ‘ilkler’ meselesi idi. İlkler sorusundan ilki ölümü ilk temenni eden ilk zatın kim olduğu idi. Altında cevap olarak Hazreti Yusuf Aleyhisselam yazılıyordu. Hazreti Yusuf Aleyhisselam bir duada bulunuyor ve Mevla'dan canını Müslüman olarak almasını istiyor ve salihlere ilhakını niyaz ediyordu. Kimileri bu duadan ölümü temenni anlamı çıkarmışlar. Ve bundan dolayı da ölümü isteyen ve temenni eden ilk kulun Hazreti Yusuf Aleyhisselam olduğuna hükmediyorlar. Cumhuru ulema meseleyi tahkik ederken Yusuf Aleyhisselam’ın mutlak ölümü istemek yerine esasında Müslüman olarak ve imanlı olarak ölmek istediğine dikkat çekiyorlar. Bu anlamda itminan suretinde ölümü isteyenler var.
Hazreti Mevlana da itminan suretinde ölümü istiyor ve refik-i a’laya vasıl olmayı niyaz ediyor. Ve onun için ölüm günü bayram ve vuslat oluyor. Onun meşhur sözlerinden birisi ise ‘er rahil’ yani göç göç ifadesidir. Hallac’a atfedilen meşhur bir ifadede ‘ya sikati uktuluni lienne hayati fi memati’ dediği rivayet edilmektedir. Yani ‘dostlarım bana kıyın ve öldürün! Zira hayatım ölümümdedir.’ Bediüzzaman da ‘ölümüm hayatımdan daha çok hizmet edecek’ diyor. Lakin zayıf ve mevzuya varan bazı rivayetlerde ebu’l enbiya Adem Aleyhisselam’ın ömrü dolunca Allah’dan bir müddet daha kendisine ömür bahşetmesini istediği ve kendi ömrünün diğer peygamberden alınacak ömürle uzatılmasını istediği rivayet edilmiştir. Keza müteşabih anlamda Hazreti Musa Aleyhisselam’ın da eceli geldiğinde ilave ömür istediği rivayet edilmiştir. Hazreti Adem (Aleyhisselam) ile ilgili rivayet zayıf ve Hazreti Musa ile ilgili rivayet ise müteşabih anlamlıdır. Veya tevile açıktır. Dünya nimetlerinden yararlanmak için değil bilakis ulvi duygularla ve kavmini Arz-ı Mev’ud’a taşımak için yani misyon duygusu ve kaygısıyla ömrünün uzatılmasını temenni etmiş lakin Allah’ın takdirine de boyun eğmiştir.
*
Ölüm çeşitli nedenlerle istenebilir. Zulüm altında inleyen insanlar veya hayatın kahrını yüklenen ve bazen de tahammül edemeyen insanlar ölümü yeğlemişlerdir. Ahmet Davudoğlu’nun komünizm gayyasında Bulgaristan günleriyle alakalı ‘Ölüm Daha Güzeldi’ kitabında olduğu gibi. Bazen de insan ahirzaman ortamındaki gibi garip ve ortama yabancılaştığında ölümü isteyebilir. Bununla ilgili geçmişte temas ettiğimiz iki zevat Bediüzzaman ve Nasirüddin Elbani’dir.
Bediüzzaman: ”Milletimin imanını selâmette görürsem Cehennem'in alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur, Kur'an'ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, cenneti de istemem! Orası da bana zindan olur!” demiştir. Keza yine diyanete gelen eza ve cefa nedeniyle yani dini gurbet nedeniyle geçmişte ölümü çok aradığını ifade etmiştir. Kur’an cemaatsiz kalırsa ne dünyayı ne de cenneti istiyor. Nasirüddin Elbani’nin ahirzaman gurbetindeki temennisi de bu yöndedir.
*
Hazreti Osman dönemindeki büyük fitneden sonra da sahabelerin kimisi de önceden ölmüş olmayı yeğlemiştir. Hatta fitne dönemine yetişmeden ölümü gözlemiştir. Suyuti’nin el Hasais el Kübra’sında olduğu gibi bu meyanda Ebu Hureyre hicri 60 tarihi gelmeden vefat etmeyi temenni etmiş ve özlemiş ve yeğlemiştir. Zira o dönemde imaretü’s sibyana yani reşit olmayan iktidarlar dönemine yetişeceğini söylemiş ve bu menhus devreye ulaşmadan da kanatlanıp ötelere uçmayı niyaz etmiştir. Sahabeler arasında cereyan eden Cemel Vakası gibi nahoş hadiselerden sonra Hazreti Aişe ( R.A.) bir temennisini şöyle dile getirmiştir: "Keşke 20 yıl önce yitip gitseydim." Bu ifadeler adeta Hazreti Meryem’in kendi eseri olmadığı halde yaşadığı utanç karşısında ‘keşke unutulup nisyana gark olsaydım’ demesi gibidir. Sıffin’ın galip tarafında yer alan Hazreti Ali de (K.V.) yine Taberi’nin nakline göre aynı sözleri söylemiştir: "Keşke 20 yıl öncesinden ölüp gitseydim" (1). Galip ve mağlup aynı temennide birleşmiştir.
Başka sahabeler de çeşitli yanlışları nedeniyle Hazreti Peygamberin (S.A.V.) itabına ve azarına maruz kalmaları karşısında "keşke o hadiseden sonra Müslüman olsaydık" diye iç geçirmiş ve temenni etmişlerdir. Buhari ve Müslim’de yer alan hadis-i şerife göre bir gazaya gittiklerinde Müslümanlıklarını ilan etmelerine karşılık bunu kandırmak ve kurtulmak için yaptıklarını düşünen komutan Üsame Bin Zeyd ikrar getiren bir kişiyi öldürür. Bunun üzerine Peygamberimiz dönüşlerinde şiddetli bir biçimde kendisini azarlar ve bunun üzerine Üsame Radiyallahu Anh: ”Keşke bu günden evvel Müslüman olmasaydım’ der. Peygamberimizi üzmekten ve hatırını kırmaktan ve günaha girmekten dolayı neredeyse yerin dibine geçmişlerdir. (2) Hazreti Halit İbni Velid’in de başından böyle bir olay geçmiştir. İtaptan sonraki dönemde Müslüman olmayı temenni etmiştir. Hudeybiye’de de bir benzeri sahneden dolayı Hazreti Ömer de ‘Keşke Hudeybiye olayından sonra Müslüman olsaydım’ diye iç geçirmiştir. Demek ki bazen insan fitnelere maruz kalmasından dolayı da fitne dönemlerine yetişmeden ölümü temenni edebiliyor. Allah cümle Müslümanları ‘keşke' dedirtecek ahval ve şeraitten korusun.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır, ”Sizden biriniz kendine isabet eden zararlardan dolayı sakın ölümü temenni etmesin. Eğer mutlaka temenni etmek zorunda kalırsa şöyle desin: Allah’ım, yaşamak benim için hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat. Ölmek hayırlı olduğu zamanda beni ruhumu kabzet.”
1-El Fitne ve Vak’atu Cemel, Seyf İbni Ömer Ed Dabeyi’l Esedi, tahkik Ahmet Ratip Armuş., s: 27, Daru’n Nefais . 2008, Beyrut.
2- Ez Savaik el İlahiyye fi’r reddi ale’l Vehhabiyye, Şeyh Süleyman Bin Abdulvehhab el Necdi, s: 57,58. Tarihsiz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.