Ahmet AKCAN
Besmele’ye Başlamak-IV
“Bismillah Her Hayrın Başıdır”
“Hayırlı her işin başı Bismillah” denilmiyor, ‘Bismillah’ hayrın önüne getiriliyor. “Besmele ile başlayan işler hayırlı olur” mesajı veriliyor. Bismillah’ın hayırlı işlerin hem başı hem de bizzat hayrın kendisi olduğu bildiriliyor.
Evet “Allah'ın İsmiyle” demek olan ‘’Besmele’yi’ işlerin başına almak, işleri hayır ile tamamlamak için elzem görmek gerekmektedir. Allah’ın ismiyle başlamayan işlerin hayır ile neticelenmesi mümkün görünmemektedir.
İçinde hayır bulunmayan yahut seyyie olan işlere ‘Besmele’ ile başlamak, büyük bir mesuliyeti intaç etmektedir. Şuurunu yitirmemiş hiçbir müslüman ‘hayır’ olmayan işlerin başında ‘‘Besmele’’ çekemez, haram olan bir taamı ‘‘Besmele’’ çekerek yiyemez. Veya sarhoşluk veren içeceklere ‘‘Besmele’’ ile başlamak büyük bir günah olmakla beraber, kasdi yapılması halinde küfre sebebiyet vereceği bildirilmektedir.
“Biz Dahi Başta Ona Başlarız”
Bu cümle ile derse Bismillah ile başlandığı, ilk başta onun izahının yapılacağı ifade edilmektedir. ‘Besmele’ye başlamak; hayrın bizatihi kendisi olan ‘Besmele’yi anlamak, ona dayanmak, onunla hayra ulaşmayı istemektir. Yani ‘Besmele’yi hayatının kılavuzu yapmak için gayret etmektir.
“Bil Ey Nefsim”
İhtar kısmında dört defa ‘nefis’ kelimesi geçmektedir. Demek derslerin birinci muhatabının nefis olması, nefsin terbiye ve ıslahının hedeflenmesi gerekmektedir. Bununla hakikati öncelikle nefsine dinletmelisin, derslerin birinci muhatabı olarak nefsini bilmelisin, nefsini herkesten ziyade nasihate muhtaç görmelisin denilmektedir. Nurlu Eserler hakikat seyahatinin en son mertebelerinde gerçekleşecek nefsin ikna ve terbiyesini daha en başlarda gerçekleştirmeyi istemektedir.
‘Nefsen Bilmek’, aklen bilmenin fevkinde olduğu görülmektedir.
‘Nefsen Bilmek’, insanın sathi ve suri bir bilgiye ermesi manasına gelmemektedir.
‘Nefsen Bilmek’, aktarmak için değil aklanmak için, rivayet için değil riayet için öğrenmek demektir.
‘Nefsen Bilmek’, malumatını arttırmak için değil, nefsin ıslah ve terbiyesi adına bilmek demektir. Çünkü nefis nazari (teorik) bilgi ile terbiye edilememektedir.
Nefis hakikati bildiği, manen ikna edildiği kadar Rububiyet davasından vazgeçmekte, tevazu ve mahviyet içinde abdiyetini yerine getirmektedir. Kalp dinlese, akıl fehmetse, nefis hakikati tam bilmese, yani ikna edilmezse hakiki hidayet ve itaat gerçekleşmemektedir.
Her mümin hem bilmek hem de bildirmek (tebliğ etmek) ile mükelleftir. “Tenvir edenin nurani olması gerek” ifadesinden hareketle bilmek asıl, bildirmek füru bir mes’uliyet olduğu manasını düşünmek mümkün görünmektedir.
“Şu Mübarek Kelime, İslâm Nişanı Olduğu Gibi, Bütün Mevcudâtın Lisan-ı Hâliyle Vird-i Zebânıdır”
Kur’an Surelerinin başlarında ‘Besmele’nin tekrar edilmesi, Efendimiz Hz. Muhammed’in (a.s) her amel ve faaliyetine ‘Besmele’ ile başlaması, ‘Besmele’nin İslam nişanı olduğuna dair ehemmiyetli alametler olarak değerlendirilmektedir.
‘Besmele’ çeken Müslüman olduğunu, Allah’ı tanıyıp tasdik ettiğini ikrar etmektedir. Dünyanın neresinde olursa olsun, yerken ve içerken ‘Besmele’ çeken birinin mümin olduğu akla gelmektedir. İşte ‘Besmele’ bu şekliyle Cami gibi, Ezan ve Namaz gibi İslam’ın bir nişanı yani alameti olarak kabul edilmektedir. Bu alamet kimin lisanından çıksa onun mümin olduğuna hükmedilmektedir. Demek ‘Besmele’ aidiyet ve abdiyet için alamet hükmündedir.
Şer’i emir ve amellerde ‘Besmele’nin’ İslamiyet nişanı yani alameti olması gibi, tekvini, yani hilkate dair emirlerde de ‘Besmele’ mevcudatın hal diliyle söylediği bir vird olarak müşahede edilmektedir.
“Bismillah Ne Büyük Tükenmez Bir Kuvvet, Ne Çok Bitmez Bir Bereket Olduğunu Anlamak İstersen Şu Temsil-i Hikâyeciğe Bak Dinle”
‘Bismillah’ Zatı taleptir. Ulûhiyete yani Zata âlem olan Allah ismi haricinde tüm isimlerde insanın şahsi ihtiyacına dair bir talep olduğu görülmektedir. Hâlbuki ‘Allah’ isminde şahsi bir talep değil, kulun aidiyetini farketmesi, abdiyetini Allah’a arzetmesi manası öncelenmektedir.
Fıtrat-ı insaniye itibarıyla hem aciz hem de nihayetsiz fakir olarak yaratıldığımız görülmektedir. Aczimiz cihetiyle kuvvete, fakrımız cephesiyle berekete ve rahmete muhtacız. Nokta-i istinadını ilahi kudret, nokta-i istimdadını rabbani rahmet ile karşılanacağını gören müminler tükenmez kuvvetin, bitmez rahmetin tecellilerine mazhariyet kesbetmektedir. Rahmetin nihayetsiz denizini bulanlar bir katre serap hükmünde olan cüz’i iradelerine itimada tenezzül etmemektedir.
Elhasıl; ‘Besmele’ Kur'an için bir miftah, kâinat kudret çekiciyle yazılmış bir talimgâh ve seyrangâh, insan ise kâinatın mücmel bir hülasası, en cami bir nüshası olarak yaratılmış bir seyyahtır. Âlemde tecelli eden ilahi isimler, küçük bir âlem olarak yaratılan insanda da tecelli etmektedir.
Öyleyse insan şuuren bilmese de lisan-ı haliyle ‘Bismillah’ demekte, yani Allah’ın isimlerini hal diliyle zikretmektedir. Fıtri olarak tahakkuk eden bu mananın şuuri olarak vücuda gelmesi halinde, insan aziz bir misafir-i rahman makamına yükselmektedir...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.