Teceddüt İhtiyacı

Geniş dairede İslam âleminin, dar dairede cemaatlerin kalbi ve ruhi intibahlarını tevlid edecek “teceddüde” ihtiyacın olduğu bedihi bir hakikattir. “Değişmeyen tek şey değişim” ifadesinden hareketle, tekemmül için teceddüt gerçeğinin gerekliliği elzem olarak değerlendirilmektedir.

Bilenen ezberleri tecdit ile kemali tezyid edememe akli ataletten, o dahi cehalet ile taklitten haber vermektedir. Risale-i Nur külliyatında, beşerde meyl-i teceddüd olduğundan, “halef selefi kâmil görse, tezyid eylemese; meylinin tatminini başka tarzda arayacağı” ifade edilmektedir. (Sünuhat, 26) Nebevi beyan, imanların yenilenmesini istemektedir. (Müsned, II/359)

Tecdit etmek ülfeti ve sebep olduğu gafleti kırdığı gibi, kemalat-ı insaniyenin tekmilini de intaç etmektedir. Evet gaflet ve seyyiat ile eskiyen belki de zedelenen imanların tefekkürat ve tahkikat ile yenilenmesi gerekmektedir. “Yeniye imana değil, yenilenen bir imana” ihtiyacımızın olduğu düşünülmektedir.

Aklı azl, bürhanı tard eden, ilim ve marifet ile kendilerini yenileyemeyen, “klişe kabuller” ile yetinen, her alanda yeni ve özgün manaları üretemeyen milletlerin zaman içerisinde fikren iflasa sürüklendikleri, kendilerini geliştiren zümrelere benzedikleri, inanç yönüyle onlar gibi bir hayat tarzını benimsedikleri esefle müşahede edilmektedir...

İlmin iletilmeden önce üretilmesi, hazmedilmesi ve tatbikine dikkatlerin çekilmesi lazım gelirken, günümüzde daha önce istihsal edilmiş hazır bilginin ezberletilmesi ve iletilmesi öncelenmektedir. İlmin akledilmesi ve hazmedilmesi olmadan özgün fikirlerin istihsali müşkilleşmektedir.

İlimde sathilik, imanda taklitçilik, ibadat ile muamelatta sahteciliği (riya ve yalancılığı) intaç etmektedir. İlim ve tefekkürde yenilenme yoksa önce ülfet ile akli atalet, o dahi sefahat ile dalalete iltihak suhuletle gerçekleşmektedir.

Tahayyül, tasavvur, taakkul, iltizam, iz’an ile itikadı salabet derecesine çıkaran, insani kemalata vesile olan bir silsile-i ilmiyeyi tahakkuk ettirememek, fikren, hissen ve ruhen kendini yenileyememek, dalalet fırkalarının hücumuna açık hale gelmek, onlara yenilmek gibi elim bir neticeye sebebiyet vermektedir.

Haz ile hızın öncelendiği bir asırda yüksek istidatların, “hel min mezid” diye inleyen cins kafaların arayışlarına cevap olacak, batıl fikir cereyanlarını durduracak, bir yönüyle hayatı kuşatacak, derin tefekkürat ile istihsal edilmiş özgün yorumlar, şerh ve izahlar gerekmektedir.

Yoksa en büyük işgallerin fikirlerde gerçekleştiği bir asırda, İslami bilgi manzumesinden hakkıyla haberdar olmayan müslümanların fikri ve hissi işgallerden kurtulmaları müşkülleşmektedir.

İktisadi, içtimai ve itikadi mes’elelerde İslam adına tasarrufta bulunabilmek, tefekküri faaliyetler silsilesini zaruret derecesinde gerektirmektedir. Bilgi yığınlarını işleyecek, kullanıma hazır hale getirecek selim akıl sahiplerinin yetiş(tiril)mesi elzem olarak değerlendirilmektedir.

Yeni fikirlerin istihsalini gerçekleştirmek, kendi inşa ve imar sürecimizin safhalarını tespit etmek, dalalet cereyanları ile fikren mücadele etmek yerine, daha çok müdafaa mevziinde oturup psikolojik rahatlamaya hizmet eden sloganlar üretmek, kapalı devre yayın ile hayatın gerçeklerinden uzakta, anlaşılması zor garip bir vaziyet sergilenmektedir.

Evet bugün batılı cins kafaların üretip İslam ülkelerini ifsad için sevkettikleri batıl fikirlere genelde bilinen ezberler ile karşılık verilmekte, günümüz mes’eleleri hakkında İslam ne diyor, içtimaî ve itikadî yaralara hangi ilaçları tavsiye ediyor gibi yeni fikirler istihsal etmek yerine, mevcut bilgileri iletmek yeterli görülmektedir.

Öte yandan, kalpleri mümin ancak akılları batılı fikirler ile biçimlenmiş “bilim insanları” ile İslami mes’eleler üzerinde -geleneğimizi zedelemeden- geleceğimizi imara ve inşaya dair fikir istihsallerinin de faydadan ziyade zarar verdiği bilinmektedir.

“Akletmenin” fıtri semereleri olan diraî eserleri telif etmek yerine, bilinen ezberlerin tekrarı olan, akılların inkişafını doğurmayan, daha çok rivai kültür ile malumatı ve gururu artıran eserlerin ellerde dolaştığı görülmektedir. Sâri bir illet olarak, cehalet ve neticesi olan taklidi nakiller, bir kısım müslümanların hâlâ kurun-u vustada ikamet ettiklerini göstermektedir.

Müslümanlar tefekküri istihsalatın tarifsiz lezzetini tatmadan, özgün fikirler ile yenilenmenin zevkine varmadan, şu sefih medeniyetin tahriplerinden uzak kalmaları mümkün görünmediği gibi, kendi medeniyetimizin inşası da gecikmektedir.

Hâsıl-ı kelam; en sinsi esaret ve tahrip akıllarda gerçekleşmektedir. Akli ataletin sebebiyet verdiği cehalet ile taklidi kabuller fikri esaretten haber vermektedir. Fikri esaret; akledip üretmek yerine, üretilmiş bilgileri nakletmek ile kendini göstermektedir. Manayı yenilemek, metin üstünde teemmül ile yeniden düşünmeyi istemektedir. Yeni manaları istihsal etmeden manen yenilenme, maneviyatta teyakkuz ile intibahı devam ettirme, nefis ve şeytana yenilmeden istikamet üzere yürüme muhale yakın müşkül görünmektedir.

Boş çuval doğru durmaz. İlim ve tefekkür ile kendilerini yenilemeyen kişiler sefahate ve dalalete kapılmaktan kurtulamaz. Ya kendi inanç ve medeniyetimize dair istihsaller yapacağız yahut batı medeniyetinin kokuşmuş inanç ve kabullerini kopyalayacağız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum