Şeyma GÜR
Ahmet Altan
“Bugün ne yazmış?” diye takip ettiğim bir yazar Ahmet Altan. Yalın ve güçlü bir kalemi var. Anlaşılabilir nedenlerle Müslümanlar kendisine hayli sempati duyuyor. Bu nedenlerin başında başörtüsü yasağını kıyasıya eleştirmesi geliyor kuşkusuz. O, özgürlük anlayışının gereği olarak her bir bireyin nasıl isterse öyle yaşaması gerektiğine inanıyor. Hatta bir yazısında şuna benzer bir ifade kullanmıştı. “Ben kadının mini eteklisini severim. Ama isteyenin de başını örtmesini savunurum.” Biz Müslümanlar bu konuda çok yıprandığımız, çok kırılgan olduğumuz için mağduriyetlerimizin ortadan kaldırılması için mücadele veren birileri karşısında ziyadesi ile minnetle dolup taşıyoruz.
Ahmet Altan’a duyulan sempatinin diğer nedeni, özellikle son zamanlarda ve Taraf gazetesinin yayın hayatında yer alması ile birlikte çizdiği “cesur yürek” portresi. Şimdiye kadar söylenemeyenleri gerçekten pervasızca yazıyor ve ürkütülmüş, senelerdir gördüklerini, söylemek istediklerini yutkunmak zorunda kalmış bir milletin ekserisine, yazdıkları ile “oh be!.” dedirtiyor. Yaptığı şeyi çok önemli buluyorum. Gerçekten o ve gazetesi Türkiye’de bir dönüşümü sağlıyorlar. Silahlı kuvvetler ile ilgili tabular bir bir yıkılıyor. Ordu’da olup bitenlerin devlet sırrı olarak saklandığı, bilinenlerin de konuşulamadığı günler geride kalıyor. Evlatlarımızı teslim ettiğimiz bu müessesede yaşananlar git gide sorgulanabilir oluyor.
Ahmet Altan bir proje üzerinde çalışıyor. Özgürlükleri bir şekilde sınırlandırılmış Müslümanlar, Kürtler ve Alevilerin sadece kendilerinin değil, birbirlerinin hakları uğruna da mücadele etmeleri gerektiği, ancak böyle yapmakla özgürlüklerden bahsetmeye hakları olacakları ve muvaffak da olabilecekleri tezini işliyor. Müslümanlarca da yoğun olarak okunduğunu biliyor kuşkusuz ve zaman zaman onlara dönüp salvo atışları yapıyor. “Sizi savunuyorum ama siz de kendinizi kanıtlayın bakalım..” mealinde yazılar yazıyor.
Kendi adıma insanların ve milletlerin özgürlük alanlarının Allah’ın belirlediği kadar ve şekilde olduğuna ve bu alanın hiç de dar olmadığına inanıyorum. Özgürlükleri savunurken sürekli sınanmaktan ve samimiyet testinden geçirilmekten ise hiç hoşlanmıyorum.
Gelelim Ahmet Altan’a Müslümanlar olarak yaptığımız kötülüğe!..Kendisi hayata samimi bir Allah dostu olarak başladığı halde biz Müslümanlar, onun Allah algısını bozmakla, Allah ile arasına girmekle onu dinden imandan çıkarmışız!
“Benim Allah’ım” başlıklı son yazısında yine bu konu. Ahmet Altan bunu hep yapıyor. Seneler önce yazdığı bir yazıyı hatırlıyorum. Babası ondan bir tasvir yapmasını istemiş çocukluğunda. Konu; pencereden bakarak evlerinin çaprazındaki caminin mahyalarının yanmasını bekleyen oruçlu bir çocuk idi yanlış hatırlamıyorsam. O zamanlar ne kadar samimi bir mü’min olduğunu, daha sonra bir cami imamının korkutması sonucu dini de ibadetlerini de terk ettiğini yazmış, bu suçluluğu ebediyen hepimizin vicdanına yüklemişti. O zaman çok etkilenmiştim. Saf saf, tanıdığım ilim irfan ve takva sahibi Müslümanları düşünüp “keşke “ diyordum “Ahmet Altan’ı bu kişilerle tanıştırabilsem, Müslümanlar zannettiğin gibi değil, beşerin hatalarıyla güzel dinimizi mahkum etme, Allah’ın hidayetinden vazgeçme, diyebilsem”…
Benim gibi pek çok Müslüman bu sızıyı içlerinde duymuş olmalı ki bir röportajında “Müslümanlar beni cami içinde ve çevresinde gördüklerinde çok iyi davranıyorlar, benim için üzülüyorlar, beni hidayete davet ediyorlar” demişti. Evet biz onun için üzülüyoruz ama suçumuz büyük, mahkûmiyetimiz müebbed… Risale Haber’de de yayınlanan yazısına yapılan yorumlara baktığınızda bu konuda özeleştiri yapmaya ne kadar hazır olduğumuzu görebilirsiniz.
Pek çok kusurluyuz elbette. Ama kimseyi Allah’tan soğutmaya çalışmıyoruz. Bilakis birazcık adım atana bin temennahla sevdirerek tebliğ yapabilelim diye kendimizi yırtıyoruz.
Ne var ki bizim sürekli gülen, senli benli bir Allah tasavvuru oluşturmaya yetkimiz yok. Rabbimiz karşısında korku ile ümit arasında olmakla emrolunduk. Ayıca O’nunla “aramızın iyi olduğundan” Ahmet Altan kadar emin olamıyoruz bizler. O’nu keyfimize göre konuşturmaktan yine O’na sığınıyoruz. Dualarımızda bütün iyi insanlar için hidayet diliyoruz. Hiç tanımadığımız birisi ihtida etmiş diye duyduğumuzda bir sahra dolusu kırmızı koyunumuz olmuş gibi seviniyoruz.
Bu kadar yaş yaşadı. Bunca gözlemci bir insan. Demek düzgün tek bir Müslümana rastlamadı bugüne kadar!.. Bu ne demek? Nasıl okumalıyız serzenişlerini? Herhalde şöyle: Düzgün Müslüman yoktur. Müslümanlara bakarsanız sizi Allah’tan soğuturlar. Aslında kendileri de Allah’ı pek sevmezler. (hâşâ)
Arada sırada yazdıkları ile bizleri kışkırtıyor. Ah aslında nasıl da iman etmek istiyor ama… Etrafta hiç şöyle eli yüzü düzgün, sevecen, samimi, dürüst, bilge Müslüman yok ki!.. Bir yandan imansızlığı için mütemadiyen bizi suçlarken bir yandan da her bir müslümanın gönlündeki o “birisinin hidayetine vesile olma” sevdasına göz kırpıyor. Ama bu seslenmenin bir cevap beklentisi var gibi gelmiyor bana. Kendisine sormak lazım: Her zamanda, her milletten şu kadar insan bu dine nasıl intisab ediyor? Müslümanlara rağmen…
Akıllı bir insan Ahmet Altan. Okur yazar birisi. Hem artık çocuk da değil. İslamiyeti kaynaklarından okuyabilir. Cenab-ı Hak kendisini bizzat kendisi tavsif etmiş. Biz hiç araya girmeyelim doğrudan doğruya kendisinden öğrenebilir.
Mesela bakın ezeli kelâmıyla Habibine ne buyuruyor “De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Âl-i İmran:31)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.