Solcular, Narin'e mi katil arıyorlar, yoksa katile mi Narin arıyorlar?

"Reklamcıların planına göre, dünyanın bütün büyük şehirleri, birkaç saat içinde aynı afişle baştan aşağıya donatılacaktır. Böylece şu zavallı dünyada yaşayan bütün şehirliler, kendi istediklerine rağmen, kendilerine sunulan değil 'dayatılan' şeyi görmek zorunda kalacaklardır." Enformasyon Bombası'ndan.

Geçtiğimiz günlerde Enformasyon Bombası'nı bitirdim. Paul Virilio'dan ilk okumamdı. Tanıştığımıza gayet memnun oldum. İnşaallah ileride daha fazlasını okuyacağım. Narin Güran cinayeti ile denk gelince bazı parçalarını sizinle de paylaşmak istedim. Kitabın temasını özetlersem: Virilio, bir kara-kehanet olarak, gelişen 'iletişim teknolojisi'nin küresel savaşların rengini değiştireceğini öngörüyor. Ona göre gelecekte savaşlar manipülasyon üzerinden yapılacak. Virilo 1932 doğumlu bir felsefeci. Elbette bunları kaleme aldığı dönemde söylediklerinin bir kısmı hayaldi. Fakat biz artık gerçeğiyle yüzleşiyoruz diyebiliriz. Evet. Bugün hakikaten devletler birbirlerine 'medyaları eliyle' operasyonlar çekiyorlar. Hasımlarının hem ekonomilerini hem siyasetlerini etkileyebiliyorlar. Hatta içsavaşlar bile başlatabiliyorlar. (Arap Baharında sosyalmedyanın neler yapabildiğini görmedik mi sahi?) Paul Virilo, işte bu tarz hâdiselere, Einstein'dan mülhem olarak 'enformasyon bombası' ismini veriyor:

"Bir Fransız borsacısı, 1997 sonbaharında, 'Dünyadaki borsa piyasası beşyüzbin ekran üzerinden tamamen bilgisayarlaştığı için Asya krizi heryere doğrudan ulaştı' diyordu. Ama asıl tüm dünyada beşmilyon 'live camera' olduğu, yüzmilyonlarca internet gezgini bu kemaralardan görüntü almak için aynı anda bağlandıkları zaman ilk 'görsel krize' tanıklık edeceğiz. Bu durumda televizyon yerini dünyanın tele-gözetimine bırakacaktır. Böyle bir dünyada finans piyasalarının şu ünlü sanal küresi, kolektif muhayyilenin görsel küresine bırakmış olacaktır yerini. Bu durum da, Albert Einstein'ın daha 1950'lerde haber vermiş olduğu bir bombanın, 'Enformasyon Bombası'nın patlamasını beraberinde getirecektir.

Bugün akıldışılık nasıl finansal küreselleşmenin çeşitli bölgelerinde artış gösteriyorsa, bu akıldışılık yakın gelecekte kolektif muhayyilenin küreselleşmesi alanında daha da fazla serpilip gelişecektir. Çünkü eskinin televizyonunun çoğaltıcı etkisi (Rodney King vakası, Simpson davası ve Prenses Diana'nın cenazesi gibi olaylardan bu etki sorumludur) dünya genelindeki tele-gözetimin aşırı-tepkisel niteliği nedeniyle müthiş şekilde artacaktır. Paris'teki Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi'nden bir araştırmacı Asya krizi hakkında 'Bireysel tavır alışlar genelleşir ve hep bir yönde hareket ederse küresel olarak istikrarsız ortamlar yaratır' diyordu: Bireysel hareketlerin akılcılığı küresel bir akıldışılıkla sonuçlanıyor."

Yani bilginin bu kadar hızlı yayılır olması insanların savunma reflekslerini düşürebiliyor. Hatta varolan sigaya çekme oranlarını da azaltıyor. Tekrarın şiddeti iradeyi törpülüyor. Bir köyde gerçekleşen cinayet aynı gün tüm Türkiye'nin, hatta yabancı ülkelerin de, gündemlerinde yer tutabiliyor. Bazen aslı dahi olmayan bir söylenti kitlesel infiallerin ortaya çıkmasına sebep olabiliyor. Evler yakılıyor. Dükkanlar taşlanıyor. Günahsızlar incitiliyor. Çünkü insanlar kendilerine erişen her bilgiye tepki vermek ihtiyacı hissediyorlar. Bilginin sonucu tepkidir. Çünkü bilgi de bir etkidir. Fakat tek tek akılcı görünen bu tepkiler yekünde büyük bir akıldışılığa, belki bir içsavaşa kadar, işleri götürebiliyor. İletişim, tam da bu noktada, bir nimet değil imtihana dönüşüyor. Küresel baronlar menfaatleri her iktiza ettiğinde bu yollu operasyonlar çekiyorlar. Enformasyon bombalarını gelişigüzel patlatıyorlar. Belki bunlar için büyük yatırımlar, insan kaynakları, fonlar, şirketler ayırıyorlar. (Belki sosyalmedyanın kuruluş amacı da bizzat buydu.) Kabul edelim. Neredeyse bütün iletişim kanallarının kontrolü onlarda. Onların tekelinde. Algoritmaları parmaklarının uçlarında. İstedikleri haberlerin şiddetle görünebilmesini istemediklerinin gündemden hemen düşmesini sağlayabiliyorlar. Yakınlarda, İsmail Heniye merhumla ilgili paylaşımlara gösterilen saygısızlıktan ötürü, Instagram'la yaşadığımız gerilimi hatırlayalım lütfen. Benzerleri bütün medya araçlarında fazlasıyla yaşanmakta değil midir?

İşte, o zaman, Bediüzzaman Hazretlerinin bir asırdan dahi önce söylediği hâlâ hayattardır denilebilir:

"İstanbul siyaseti İspanyol hastalığı gibi bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır. Biz müteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz. O tenvim ile telkin eder, biz kendimizden hayal edip, asammâne tahribimizde eser-i telkini icra ederiz."

Sen "Hak arıyorum!" sanırsın ama aslında 'arattırılmış'tır. Sen "Hürriyeti savunuyorum!" sanırsın fakat aslında 'savundurulmuş'tur. Hatta "Şeriat istiyorum!" sanırsın lakin aslında 'istettirilmiş'tir. Yakın tarihimiz, başta Gezi Olayları olmak üzere, bunun birçok nümunesiyle doludur. Aşırı tepkiyle ayağa her kalkıldığında, millet, başlangıçta hiç hesap etmediği zararlar üzere tekrar oturtulmuştur. İşte bu tekerrürün tecrübesinden dolayı sünni ulema 'Dahilde kılıç çekilmez'i bir düstûr haline getirmiştir. Yoksa bu tutum, hâşâ, 'sünnilerin pasifliğinden' dolayı değildir. Tarihi doğru okumanın getirdiği teyakkuzdandır.

Narin Güran cinayetinde yazılanları da hatırlayalım hemen. Evet. Sol haber kaynakları başından beri hâdiseyi nereye yerleştirdi? 1) Kur'an kursuyla ilişkilendirilmek istendi. 2) Ailenin meçhul dindarlığıyla bağlanmak istendi. 3) Ailenin güya HÜDA-Par'lı oluşuyla alakalandırıldı. 4) İtirafçının namaz kıldığına dikkatler çekildi. 5) İslamcılığın aslında böyle birşey olduğuna atıf yapıldı. 6) Dindarların hükümetinde bu tarz olayların arttığı(!) vurgulandı. 7) (...) Uzatmayayım. Özetle solcular millete demek istediler ki: "İslam çok kötü birşeydir. Çocuk istismarıdır. Cinayetidir. Kötülüktür. Ahlaksızlıktır... vs. Bunları iktidardan devirmezseniz böyle şeyleri daha çoooook yaşarsınız." Vakıada argümanları hep yalan çıksa da ellerinden geldiği kadar mezkûr temayı işlediler. Kuvvetleri dahilindeki her türlü imkanla saldırdılar. Acı üzerinden bir 'toplumsal infial oluşturmaya' çalıştılar.

Peki bunu kendi başlarına mı düşündüler? Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Bence bize böyle hâdiseler üzerinden de 'enformasyon bombaları' atılıyor. Hatta Türkiye, 23 yıllık AK Parti iktidarı boyunca, Dresden'in-Gazze'nin maruz kaldığı hakiki bombardımandan daha yoğun bir bombardımanı sürekli yaşıyor. Sosyalmedyada yaşıyor, medyada yaşıyor, sokak röportajlarında yaşıyor, köşeyazılarında yaşıyor, youtubeda yaşıyor... Doğru haber daha köşeyi dönmeden yanlış dağları aşıyor. Ve bu operasyonların arkasında Batı'nın ya doğrudan yahut da dolaylı desteklediği mecralar var. Fonlar var. Burslar var. Bayrağını değiştirmiş gayrımeşru evlatlar var. Küreselcilerin veled-i zinası haline getirdiği gafil zihinler var. Bu insanlar sabahtan akşama müslüman ahaliye nasıl operasyon çekeceklerini tartıyorlar. Oluşan her fırsatta tempoyu yükseltiyorlar.

İşte Narin Güran cinayetinde de kırk türlüsünü gördük. Daha kayıp haberlerinin ilk gününden mevzu Kur'an kurslarına bağlanmaya çalışıldı. Sonra AK Parti'ye, HÜDA-Par'a, dindarlığa, namaza kadar geldi. Yani, solcular Narin'in katilini aramadılar baştan beri, kafalarında zaten belirgin olan katile Narin buldular. Ona yamamaya çalıştılar. O katil de Erdoğan'dı, AK Parti'ydi, muhafazakârlardı, HÜDA-Par'dı, Diyanet'ti, Kur'an kurslarıydı, namaz kılanlardı vs. Karalamalar hep bu kıvamda sürdü gitti.

Ben, Bediüzzaman'ın, Eski Said ile Yeni Said arasındaki tavır farkı olarak 'siyasetle meşguliyet'le birlikte 'özgürlükle meşguliyet'e de ayraç koyarım. Bence, mürşidim, ahir ömründe 'hürriyet' üzerinden müslüman ahalinin bir tür manipülasyona maruz kaldığını farketmiştir. Her ayağa kalkıldığında zararla oturulduğunu tecrübelerle yaşamıştır. Abdülhamid Han'ın zayıf istibdadına karşı tepki İttihat ve Terakki'nin parti istibdadını netice vermiştir. İttihat ve Terakki'nin parti istibdadı da arkasından Tek Parti döneminin şedit istibdadını getirmiştir. Yeni Said döneminde Bediüzzaman'ın metinlerindeki vurgusu 'hürriyet'ten 'müsbet hareket'e kaymıştır artık. Çünkü 'algı yönetimi çağında' hiçbir şekilde kullanılmamanın tek yolu müsbet harekettir. Yıkıcı bir etkinin maşası olmaktan kurtulmanın tek yolu yapıcı tavırdan sapmamaktır. Her adımında dengeleri kollamaktır.

"Bir dert görünürse devâsı âsândır..." diyor yine mürşidim bir yerde. Biz de derdimizi görmeliyiz. Derdimiz: Medya eliyle kolay manipüle ediliyor oluşumuz. Devamız: Hangi haber, ne sıklıkta/şiddette tekrarlanıyor olursa olsun, onu sınamamız. Bir tepki geliştirirken müsbet hareketten ayrılmamamız. Dahilde kılıç çekmememiz. Dinimize güvenmemiz. Bizden olanlara olmayanlardan daha fazla itimat etmemiz. Kur'anî ifadesiyle 'fâsıktan gelen haberi sorgula'mamız. Salihler/salihalar hakkında duyduğumuz kemliklere "Bu bir iftiradır!" diyebilmemiz. Ancak böyle yaparsak operasyonlardan kurtulabiliriz. Evet. Ne diyelim. Hüda hilecilere karşı muinimiz olsun. Hakkı 'hak' bâtılı 'bâtıl' gösterecek yalnız O’dur. İnayetini herdaim dilemeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
16 Yorum
  • Murt / 17 Eylül 2024 21:27

    Tebrikler güzel .

    Yanıtla (1) (0)
  • Üzeyir Talha / 14 Eylül 2024 00:24

    Afedersiniz, pornografi izler gibi canlı yayında TV ler ,sosyal medya bu soruşturmaya kilitlenmiş, katledilen zavallı çocuk kimsenin umurunda değil gibi, teşhirci bir toplum olduk çıktık. Kızın babası diyor ki:" Çevre illerden gelip, kızımın mezarı başında bir Fatiha okumadan fotoğraf cekinip gidiyorlar." Paylaşıp, duyar kasacaklar. İki tık fazla alıp takipçi arttıracaklar. Korkunç bir acı üzerinde tepinip duruyorlar. Bu ifadelerin medyaya sizdirilmasi doğru mu, ifadeler havada uçuşuyor. Herkes olmuş savcı, hakim. Ya kızın annesi ya da başka yakını olan kadın hakkında iddia doğru değilse bu çamur nasıl temizlenecek? İslâm zaten bunu yasaklıyor ancak kendi koydukları beşeri kanunlara da uymuyorlar: "Aksi ispatlanana kadar herkes masumdur."

    Yanıtla (2) (1)
  • Okur / 14 Eylül 2024 10:22

    Üzeyir bey her şey çürümüş, sağlam hiçbir sey kalmamış, sorumluluk derecesine görede çürüme büyüyor, küçülüyor, köylüler, kendini güvende göreceği bir düzen görse bu iş bu kadar büyümezdi, herkesin hepimizin bu bozuk düzenden çürümüşlükte az çok payı var.

    Yanıtla (3) (0)
  • Okur / 14 Eylül 2024 10:28

    Yangınlar, kahpe fakları
    Korku cığlıkları
    Ve irin selleri, aç yırtıcılar
    Suyu zehir bıçaklar ortasındasın
    Bir cana, bir başa kalmışsın vay, vay
    Pusatsız, duldasız, üryan
    Bir cana, bir de başa
    Seher vakti leylim, leylim
    Cellat nişangahlar aynasındasın
    Oy sevmişem ben seni
    Üsküdar'dan bu yana lo kimin yurdu?
    He canım
    Çiçek dağı kıtlık kıran
    Gül açmaz, çağla dökmez
    Vurur anının çatına, vurur çakmaktaşı kayalarıyla küfrünü medetsiz Munzur
    Şahmurat suyu kan akar
    Ve ben şairim
    Namus işçisiyim yani
    Yürek işçisi
    Korkusuz, pazarlıksız
    Kül elenmemiş
    Ne salkım bir bakış resmin çekeyim
    Ne kınsız bir rüzgâr mısra dökeyim
    Oy, sevmişem ben seni
    Ve sen daha demincek
    Yıllar da geçse demincek
    Bıcaklanmış dal gibi ayrı düştüğüm
    Ömrümüm sebebi ustam, sevgilim
    Yaran derine gitmiş
    Fitil tutmaz bilirim..

    Düşün uzay cağında bir ayağımız
    Ham carık, kıl çorapta olsa da biri
    Düşün olasılık, atom fiziği
    Ve bizi biz eden amansız sevda
    Atıp bir kı

    Yanıtla (3) (0)
  • Okur / 14 Eylül 2024 12:12

    Yahudiler en çok peygamber gelen kavim ama bu gün dünyanın başbelası canlı yayin soykırım işliyor, 8 milyar dünya 2 milyar müslüman tavuk gibi izliyor ekonomik ilişkileri bile kimse ciddi kesmiyor, demek din diyanet ciddiyet ve akıl ilimle nefsi islah olmazsa kötulüklere alet oluyor, dünya çıkar ve menfaatine bir alet basamak ve araç yapılıyor.

    Yanıtla (3) (0)
  • A.kadir / 14 Eylül 2024 01:10

    Bildiğimiz kadarıyla köyde sağcı, solcu, İslamcı her fikirden insanlar var. Ama hepsi katilleri koruyorlar. Mesele sağcılık, solculuk, İslamcılık meselesi değildir. İman, Ahlak ve vicdan sahibi olmak meselesidir.

    Yanıtla (4) (1)
  • Hkaya / 13 Eylül 2024 20:46

    Farklı bakış...
    neden olayları tahlil ederken taraflı bakıyoruz...
    Bir vahşet var ve bu vahşeti gizleyen bir sürü insanlar.. (Milleti.. Dini.. Irkı) önemli değil..
    İnsan olması yeterli.. ( aile faciası.. İlişkiler yumağı)
    Masum bir çocuğu öldürmek, Yalan ve zina büyük günah değil mi?
    Bunlar İslâm dini için Şiar değil mi?
    Bizler bunların tahlilini yapmaz isek herşey boş!!!
    Fakat müslüman kimliğine yakışmayan bir duruş var ise bunu savunmak uygun değil..
    Hataları söylemek ve bunların olmaması için elbirliği ile neler yapabilirizi konuşmak önemli !
    Zulme rıza zulme ortak olmaktır..
    Sırtımız da akrep var ve birisi bunu söylüyorsa bizim iyiliğimiz için..
    Biraz da Yüce İslâm dini ne yakışır erdemli ve Onurlu bir kişiliğimiz olmalı..
    Küfür ehli mesleğini icra ediyor.. ( tersi zaten imkansız)
    Müslüman kendisine yakışanı yapmalı.. Bir hata var ise örtmemeli( sonu ne olursa olsun.. Ölüm veya hapis)

    Yanıtla (3) (0)
  • Kerimoğlu / 13 Eylül 2024 18:25

    alkışlıyorum tebrikler

    Yanıtla (1) (1)