Ak Parti Ayasofya’yı açmadı oy kaybetti!
Ayasofya’nın bugünkü kimliksiz hali de millet ekseriyetinin içinin “ukde”sidir!
Risale Haber-Haber Merkezi
Yeni Akit yazarı Yavuz Bahadıroğlu, Ak Parti’nin oy kaybetmesinde Ayasofya’yı açmaması olduğunu söyledi.
Seçim sonuçlarını yalnızca maddi sebeplere bağlamanın “pozitivist” bir yaklaşım olduğuna dikkat çeken Bahadıroğlu, “Bu bakış açısı Müslümana yakışmaz. Müslüman, maddi sebeplerin yanında “manevi” sebepleri de dikkate alır ve “kader”açısından da hayata bakar” dedi.
Ak Parti’nin bir çok başarılı icraatına rağmen, oy kaybetmesine “kader” cihetinden bakılması gerektiğini vurgulayan Bahadıroğlu, yazısını şöyle sürdürdü:
Bilen bilir: Türkiye 1950 seçimlerine giderken çok fakirdi. Kasabalarda ve köylerde yaşayanlar aç ve bîilaçtı. Ayrıca da halkın üzerinde korkunç bir jandarma ve devlet baskısı vardı. Buna rağmen halk, demokratlardan ekonomik rahatlıktan önce “Ezan-ı Muhammedi” istiyordu...
Kasketliler, mitinglerde konuşan Demokrat Partili adayların sözünü kesiyor, “Ezan ne olacak ezan?” diye soruyordu. Çünkü ezan, 1932’den beri (tam 18 sene olmuştu) “Muhammedî” kimliğinden çıkarılmış, Türkçe okunmaya başlanmıştı.
Yani “Türkçe ezan” milletin içindeki en önemli “ukde” idi. Rahmetli Menderes ezanı aslına döndürüp bu “ukde”yi kaldırdı. Böylece gönüllere taht kurdu. Millet ekseriyeti tarafından hâlâ hayırla yâd ediliyor.
Diyeceğim şu ki, Ayasofya’nın bugünkü kimliksiz hali de millet ekseriyetinin içinin “ukde”sidir!
Konu çok önemlidir: Önemli olmasaydı Bediüzzaman, Mehmed Âkif, Abdulhakim Arvasi, Necip Fazıl, Süleyman Hilmi Tunahan, Mahmud Efendibaşta olmak üzere, pek çok kanaat önderleri, açılması için çaba sarf etmezlerdi.
Bu konuda Bediüzzaman Said Nursi’nin Başbakan Adnan Menderes’e bir de mektubu var. Aslı, Emirdağ Lahikası’nda yer alan bu mektupta özetle şöyle diyor:
“...Ayasofya’yı muzahrafattan (süprüntüler, pislikler) temizleyip ibadet mahalli yapmaktır... Otuz sene siyaseti terk ettiğim halde, bu nokta hatırı için Namık Gedik’i görmek istedim ve geldim (Ankara’ya). Adnan Bey, Namık Gedik ve Tevfik İleri gibi zatların hatırı için başka yere gitmedim.”(Said Nursî, 25 Aralık 1959).
Ayasofya’nın açılmasına ilişkin başka mektupları da var, hatta birinde“Ayasofya’yı açmazsanız sonunuz hüsran olur” ikazını yapıyor. Yaklaşık beş ay sonra “hüsran” geldi çattı: 27 Mayıs (1960) darbesi gerçekleşti.
Zamanın şartlarında Demokrat Parti’nin yapamadığını yapmak, onun izinden giden Ak Parti iktidarına düşerdi. Yazık ki, o da yapamadı. Yine hüsran!
Bereket versin, bu seferki “hüsran” sadece “şefkat tokatı” şeklinde geldi, yalnızca oy oranını düşürdü.
Şimdi bize düşen, 481 sene “cami” olduğu için, artık “ebedi cami” olanFatih’in emaneti Ayasofya’ya en azından ayakkabılarla girmemek, Fatih’in, Ak Şemseddin’in, Molla Gürani’nin ve Âlişan Efendimiz tarafından müjdelenen fetih ordusunun alnının secdeye gittiği “secdegâh”lara kirli ayakkabılarla basmamaktır...
Mescid-i Aksa’yı, İsrail askerlerinin postallarından, belki bu dikkatimiz sayesinde kurtarabiliriz!
Bu da o işin “kader” cihetidir!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.