Aklınla düşün, kalbinle inan

Yazımın başlığına bakan her okuyucum şunu diyebilir ki; “yazar bu kadar basit bir konuda acaba ne yazmış olabilir?” Bu ifadenin basitliği konusunda okuyucumla aynı düşüncedeyim. Zira akıl fonksiyonları yerinde olan her insan aklın düşünmekte kullanılmak amacıyla var edildiğini kalbin ise inanç merkezimiz olması gerektiğini  normal olarak bilir.

Benim bu konuyu ele almaktan maksadım ise, akıl ve kalp denilen bu iki organ veyahut (benim asıl onayladığım deyimle) bu iki latifenin insanlar tarafından var oluş amacına uygun kullanıldığını söylemek acaba gerçekten mümkün mü? Şahit olduğum birkaç olay üzerinden bu konuda mantık yürütmek ve bu sorunun cevabını aramak niyetindeyim.

Olay 1: Belediye otobüsüyle akşam vakti evime doğru gitmek üzere durakta otobüse bindim. Bir veya iki durak sonrasında bir erkek ve bir bayan olmak üzere 25-30 yaş aralığında iki genç önümdeki koltuklara oturdular. Çok geçmeden bu iki genç arasında birbirine karşı sevgi gösterileri toplum ahlak değerlerini zorlayacak düzeye ulaştı. Öyle ki bu durum otobüste bulunan diğer yolcuları da rahatsız etmişti ki yolculardan birisi gençlerden erkek olanını uzaktan kaba bir dille uyardı. Tabi karşılığında kaba bir tepki aldı ve bunun sonucunda çıkan kavga otobüste daha fazla bir rahatsızlığa sebep oldu. Burada dikkat edilmesi gereken husus tüm bu yolcuların Allah ve ahiret inancı taşıyor olmalarıydı.

Olay 2: Yıllardır okuyan genç kız, uzun zamandır verdiği emeğin neticesini güzel bir sonuca bağlamak için ÖSS sınavına girmek ve hedeflediği meslekte topluma faydalı olmak niyetindeydi. Ailesi de onun bu amacında sonuna kadar destek olmakta ve hatta teşvik etmekteydiler. Genç kız sonrasında bu niyetinde vazgeçmek zorunda olduğunu anladı. Çünkü kendisi için daha önemli olan inançlarına uygun bir şekilde hayatını devam ettiremeyecekti. Ancak ailesi onun vazgeçmesine müsaade etmedi. ÖSS’ye girdi ve üniversite hayatı boyunca büyük bir sıkıntıyı ailesini incitmemek adına omuzladı. Maksadı ise ailesinin üniversiteden sonraki hayatında aynı büyük fedakarlığı ondan istememelerini sağlamaktı. Sonunda mezun oldu ancak ailesinin tekrar başını açıp çalışması istekleriyle çok fazla boğuşmamak adına ilk talibiyle çok düşünmeden evlenerek kötü bir evlilik yaşadı ve sonunda hem ailesini, hem kendini ve hem de kurduğu yuvasını mahvederek hayatını sona erdirdi. Bu olayın tüm aktörleri de Allah ve ahiret inancı taşıyan insanlardı.

Olayları artırmak mümkün. Bununla birlikte olayları hakikate yaklaşmak için araç olarak kullanmak ve ne kişi ne de olaylarla ilgilenmiyor olmamız açısından, ayrıca fikirlere odaklanabilmek için bu 2 olay ile yetinerek başlığa dönmekte yarar görüyorum.

Birinci olayda, otobüse benden sonra binen genç çifti ele alalım. Öncelikle yürekten sevdiklerini söylememiz mümkün değil. Çünkü eşini yürekten seven insan, sadece kelimeleri ve bakışları kullanarak da haz alabilir. Kalpleriyle değil de akıllarıyla seven bu iki insan, sevgilerine karşılık maddi rüşvet peşindeydiler. Bu güdülenme sonucunda her türlü toplumsal bedeli göz ardı edip, alacakları zararlı rüşvete odaklanmışlardı. Ayrıca akıllarıyla değil kalpleriyle düşünüyorlardı. Çünkü toplum kurallarına dikkat edip akıllarını kullanarak yaptıkları işin (!) yerinin kamusal alan olmadığını göremediler. Kalplerindeki güdülenme onları güçlü olduklarına gereksiz yere inandırarak haksız oldukları halde ortaya çıkıp topluma meydan okuma hatasına düştüler. Bu gençleri uygunsuz şekilde uyaran yolcu ise aklıyla düşünmüyordu. Çünkü aklıyla düşünmüş olsaydı, kaba bir tepkiyle ne otobüs yolcuları ve ne de genç çift için faydalı bir sonuç alamayacağını rahatlıkla görebilirdi. Diğer yandan kalbiyle düşünmüştü. Burası bir İslam coğrafyasıydı. Müslüman mahallesinde salyangoz satılmasına izin vermemesi lazımdı. Ve kalbiyle düşünerek kahramanca ortaya atıldı. Kendisi de bir sürü kul hakkını üzerine almış ve rahatsızlığın büyümesi sonucunu kendi elleriyle hazırlamıştı.

İkinci olayda ise, genç kızın tek hatası kalbiyle düşünerek ailesine dik durmamış ve üniversiteye başlamıştı. Sonra buna bağlı olarak daha fazla taviz vermekten kaçmış amma velakin yine kalbiyle düşünerek işin kolayına kaçmış ve mutlu olamayacağı bir yuva kurmuştu. Ailesi başından beri yanlış yapmış sadece evlatlarının dünyalarını düşünmüşler, akıllı davranmamışlar ve evlatlarının önce dünyasını sonra da ahretini mahvetmişlerdi.

Sonuç itibariyle; akıl düşünmek için, kalp ise inanç merkezidir. Biz toplum olarak maalesef bunun tam tersini yapıyoruz. İnançlarımızı ezberliyor ama yüreğimize koymuyoruz. Dinden, imandan, vatandan bahsedildiğinde mangalda kül bırakmayız ahkam üstüne ahkam keseriz. Bununla birlikte askerlikten kaçmanın, kısa yoldan köşeyi dönmenin, işimizi yaptıracak adam aramanın yollarını da aramayı görev biliriz. Oysa inançlarımızı önce akıl, mantık ölçeğine vurup uygun gördüklerimizi yüreğimize sağlam bir şekilde vazgeçilmez prensipler olarak yerleştirsek ve karşılaştığımız olaylarda yüreğimizin rehberliğinde ama aklımızla karar versek daha güzel olmaz mıydı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum