Hüseyin KARA
Alçakgönüllülük boyun büküklüğü mü?
Alçakgönüllülük, birey için toplum içinde bir boyun büküklük, bir eziklik ve bir teslimiyetçilik değil; aksine deyim yerindeyse bir dik duruştur, bir kendine güvendir. Alçakgönüllü insanın, bir korkak, bir uysal koyun olması şöyle dursun, o korkusuz bir özgürdür; kimseye karşı minnet duygusu duyma zorunluluğunda değildir.
Sanırım alçakgönüllü insan, gururlu insanın tam zıddı davranışı sergiler. Yazımızın burasında bu iki tipi, konunun anlaşılması noktasında, az çok karşılaştırmanın yararı olur. “Alçakgönüllü mü yoksa gururlu mu daha özgür ve daha korkusuz” diye bir soru sorsak nasıl? Görünüşte gururlunun daha sert ve sanki daha yaptırım gücü olan bir duruşu var, öyle değil mi? Aslında onu bu davranışa ve duruşa sevk eden, içinde duyduğu derin bir korkudur. Kendi gücüne güvenmektedir; bu gücünün bir o kadar da başkalarınca bilinmesini istemektedir. Oysa, ne tür zaaflarla kuşatılmış olduğunun farkında olsa da önemsememektedir. Doğum öncesi ve sonrası hayatının her karesi onun denetiminin dışında değil mi? Ama yine de kendi gücünden başka güç tanımamaktadır. Kendi gücünün ne olduğunu bilmediği gibi, başkalarının gücünden de haberi yoktur; yani tanımadığı için başkalarından öcü gibi korkmaktadır. Kendisinin sandığı bu gücün elinden uçup gitmesinden o denli kaygılanmaktadır ki, bütün rahatlığını ve güvencesini başkalarını, ama eylemle ama duruşla, baskı altında tutmakta görmektedir. İşte onun gururu, dışarıya karşı güçlü görünmesinin ve kendisinin sandığı gücün etkisini başkalarında görmek istemesinin görüntüsünden başka bir şey değil. Büyüklük taslamak, kendisine güvenmeyenin, yani kendini aşan bir güce dayanmayanın, yani güç gösterisinde bulunmakla sözde haz alanın bir garip halidir.
Alçakgönüllü ise, kendinden kaynaklanan bir güç olduğunu kabul etmeyen, ancak daha büyük, kendini aşan bir güce dayanan, her yerde kendini hakim bir unsur olarak gösteren kuvvetin güvencesi altında olan biridir. Onun görünüşteki sessizliği, bu güvencenin verdiği rahatlığın bir dışavurumudur. Kendini güvencede hisseden, yaşadığı sürece her şeyin Tek Hâkim gücün korumasında olan dünya ve dünyadakilerin nesinden korksun ki? Yani gururlunun sertliği, baskıcılığı ve beğenmezliği gücünden değil, güçsüzlüğündendir. Alçakgönüllünün de görünüşte sessizlik ve yumuşaklığı güçsüzlüğünden değil, tam aksine dayandığı gücün güvencesinde olmasından kaynaklanmaktadır.
Neden alçakgönüllünün davranışları bize sempatik gelir de gururlunun yaydığı soğuk dalgalardan hoşlanmayız? Alçakgönüllü büyük güven duygusuna sahip olduğu için sürekli yaydığı güvendir, barıştır, güçtür ve moraldir de ondan. Bu tür insanların yanında güçlü ve güvencede hissederiz kendimizi. Gururlu insansa, özgüvene sahip olmadığı için estirdiği korkudur, baskı, savaş ve soğukluktur. Bu iki tür görüntü nerden kaynaklanmaktadır? Elbette bu düğüm, “kendini bilme ve tanıma” noktasında çözülür. Kendini bilen Allah’ı bilir kuralına göre, Allah’ı bilenin hakikatte zaafı kalmaz ve herhangi bir komplekse kapılmaz. Kendinden uzak yaşayıp da her şeyi yaratan güce rağmen, kendinde bir şeyin olduğu yanılgısına kapılansa, sonsuz zaaflarını giderme imkânını bulamaz; böyle bir tip ister istemez kendinin bu eksikliğini kapamak için büyüklenmek, sık sık kendinden söz ederek kendini kanıtlamak ihtiyacını hisseder. Gururlu, bir tehdit olacağından kendi egosuna dokunan her şeyden de hoşlanmaz.
Demek alçakgönüllülük imanla doğru orantılıdır. Gurur da daha çok inkârcıların kullandığı bir savunma. Alçakgönüllü, öyle bir gücün karşısındadır ki, kendi cirminin yok denecek kadar silikleşmiş olduğunu görmektedir. Silik kişiliği ile kime, nasıl ve ne için büyüklük taslayabilir? Ona yaraşan kendinde bir şey görmemekle mahviyettir; evrenin kalbi olması noktasında toprak gibi ulaşılması kolay olmaktır. Allah’a ulaşılan yolların en kısa olanıdır toprak. İnsanın secde hali de toprağa en yakın olanı ve alçakgönüllülüğün ibadet zirvesidir. Alçakgönüllü, verme ve kabul etme noktasında toprağa çok benzer. Evet, toprağa ne verdik de kabul etmedi ve ondan ne istedik de vermedi? Alçakgönüllü, bu benzeyiş nedeniyledir ki, cömerttir de; gururlu için bunu söylemek asla mümkün değil. Varsa yoksa elindekidir gururlunun ve onu elinde tutmak istemesi de biricik amacı. Oysa Allah’a sahip olanın nesi yok ki! En azından gönül zenginliğine sahiptir o.
Alçakgönüllüyü herkes sevdiği gibi, “O büyüklük taslayanları sevmez (Nahl:23).” ayetinin manay-ı muhalifiyle Allah da sever. İblisi de isyancı yapan kendi kibri değil miydi? Allah’a karşı asla büyüklük taslamayacağımız gibi, O’nun yaratıklarına karşı da büyüklenemeyiz. Çünkü İblis’in Hz. Âdem’e secde etmemesine delil olarak gösterdiği “Beni ateşten yarattın ve onu topraktan” deyip büyüklük taslarken düştüğü yanılgısı olan gururunu, başkalarına karşı kullanırken biz hangi haklı gerekçeyi ileri sürebiliriz? Çevremizde olan insanların hangi birinden üstünüz? Hasan-ı Basrî, haklı olarak alçakgönüllülüğü tanımlarken, “Alçakgönüllülük, karşılaştığın her Müslüman’ın senden üstün olduğunu kabul etmendir.” demiş. Gerçekten hiç bilmediğimiz şey çevremizdekilerin kimin ne olduğudur. Bunun ötesinde kendimizde bir şey olduğunu sanmak da alçakgönüllülüğün en büyük engeli. Bu konuda bir büyüğün dediği de güzeldir; “Kendini bir şey sanan kimsenin, alçakgönüllülükten nasibi yoktur.” L Bruyere de buna yakın söyler: “Gerçekten alçakgönüllü olan bir insan, kendisinden hiç söz etmeyen insandır ”
Alçakgönüllü, çevresi hakkında o denli bilgi sahibidir ki, kime karşı nasıl bir tavır takınacağını da çok iyi bilir. Deyim yerindeyse bir iletişim ustasıdır. Eylem ve tutumuyla bir alçaklığa neden olmaz. O her şeyden önce şeref sahibidir. Güçlü iken, zayıflara eğilir ve büyüklük asla taslamaz; zayıf iken de baskıyı dayatanlara, yani her halde büyüklük gösterenlere karşı da asla boyun eğmez. Elinden bir şey gelmediği halde, kendini büyük gösterenlere karşı yalvarma anlamında ezikliği bir alçaklık sayar. Boyun eğmediği kimsenin her şeyi yaratanın karşısındaki silikliğini de iyi bilir. Alçakgönüllü her zaman ve her halde güçlüdür, feraset sahibidir; görünüşteki yumuşaklığına aldanmamak gerekir.
Alçakgönüllülük istenerek gerçekleşen bir şey değil. Birçoklarına göre de bu öğrenilmez. Alçakgönüllü olmaya çalışan bir anlamda gurura düşer. Neden alçakgönüllü olmak ister? Çünkü kendisinde bir değer bulunduğunu, kendisinin boş olmadığını, herkes tarafından beğenilen böyle tavra o herkesten daha layık olduğunu sanır. İşte bu, bir şey olduğumuzu sanmanın, bir üstünlüğe sahip olduğumuzu bilmenin ta kendisidir. Bu ise bizim büyüklük taslamamızın göstergesidir. O halde ölçümüz ne olmalıdır? Sürekli bizde olan her şeyin gerçekte Allah tarafından bize verildiğine inanmak, acizliğimizi her an görmek ve sonlarını bilemediğimiz hiç kimseden kendimizi üstün görmemektir. Kendimiz tarafından tayin edeceğimiz bir davranış biçimimiz olamaz. Şu alçakgönüllülüktür ve şu değildir diye bir davranış modelini de ortaya koyamayız. Alçakgönüllülük tamamen bir hal dilidir; inancımızın gereğini yaşamaktır, iç dünyamızın kendiliğinden ortaya çıkmasıdır.
Ama alçakgönüllülük öyle bir haldir ki, herkes tarafından da bilinir ve takdir edilir. Çünkü bu hal asla olumsuz bir dalga yaymaz. Bu bağlamda Urve’nin söylediği gibi, “Alçakgönüllülük, şerefi avlamanın etkin aracı. Her ün ve varlık sahibi kıskanılır; ama kıskanılmayan tek şey var ki o da alçakgönüllülüktür.” Böyle bir insanın hiç kimseye karşı önyargısı olamaz, bakışları tatlı, yüzü sevecendir.
Alçakgönüllü insan her şeye açıktır, bilginin her türüne ve önerilerin her çeşidine de. Çünkü hiçbir önyargıya sahip değil. O denli ilkelidir ki, zorla da bir şey yaptıramazsınız ona. Olması gereken ne ise o olur.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.