Allah bana yeter! Tevekküledenler, ancak O’na tevekkül eder

Allah bana yeter! Tevekküledenler, ancak O’na tevekkül eder

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Zümer Sûresi 38-40. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

38 . And olsun ki, eğer onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlakā: “Allah!” diyeceklerdir. (*) De ki: “Söyleyin bana! Allah’Tan başka (kendisine) yalvarmakta olduklarınız, eğer Allah bana bir zarar vermek istese, onlar, O’nun vereceği zararı giderebilecek olan şeyler midir? Yâhut beni bir rahmete mazhar etmek istese, onlar O’nun rahmetini tutabilecek olan şeyler midir?” De ki: “Allah bana yeter! Tevekküledenler, ancak O’na tevekkül eder.” (**)

39,40 . De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın; doğrusu ben de (onu) yapan bir kimseyim. Kendisini rezîl edecek bir azâbın kime geleceğini ve devamlı bir azâbın kimin üzerine ineceğini artık ileride bileceksiniz!”

(*) “Kur’ân-ı Hakîm şu nevi‘ âyâtla (âyetlerle) yıldızlardan ve semâvâttan tutup, tâ zerrelere kadar şirki (Allah’a ortak koşmayı) tard eder (reddeder). Şöyle işâret eder ve ma‘nen der: Semâvât ve arzı böyle muntazam halk eden (yaratan) bir Kadîr-i Mutlak’ın elbette devâir-i masnûâtından (san‘atla yarattığı varlık dâirelerinden) olan manzûme-i şemsiye (güneş sistemi) bilbedâhe (açıkça) O’nun kabza-i tasarrufundadır (hükmü altındadır). Mâdem O Kadîr-i Mutlak, şemsi seyyârâtıyla (gezegenleriyle) kabza-i tasarrufunda tutuyor. Ve tanzîm ve teshîr ve tedvîr ediyor (itâat ettirip idâre ediyor). Elbette o manzûme-i şemsiyenin bir cüz’ü (parçası) ve şems ile bağlanan küre-i arz dahi kabza-i tasarrufunda ve tedbir ve tedvîrindedir. Mâdem küre-i arz kabza-i tasarrufunda ve tedbir ve tedvîrindedir, bilbedâhe arzın yüzünde yazılan ve îcâd edilen (yaratılan) ve yerin meyveleri ve gāyâtı (gāyeleri) hükmünde olan masnûât (san‘atlı varlıklar) dahi O’nun kabza-i rubûbiyetinde (idâresi altında) ve terbiyesindedir.” (Sözler, 32. Söz, 273)

(**) “İnsan zaîfdir; belâları çok. Fakîrdir; ihtiyâcı pek ziyâde. Âcizdir; hayat yükü pekağır. Eğer Kadîr-i zü’l-Celâl’e dayanıp tevekkül etmezse (güvenmezse) ve i‘timâd edip teslîm olmazsa, vicdânı dâim azâb içinde kalır. Semeresiz (netîcesiz) meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar. Ya sarhoş veya canavar eder.” (Sözler, 6. Söz, 16)