Allah, iman edenleri müdâfaa eder, hiçbir hâini, hiçbir nankörü sevmez

Allah, iman edenleri müdâfaa eder, hiçbir hâini, hiçbir nankörü sevmez

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Hacc 33-38. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

33 . Onlarda (kurbanlık hayvanlarda) sizin için belirli bir zamâna kadar birtakım menfaatler vardır. Sonra onların varacakları (kurban edilecekleri) yer, Beyt-i Atîk (Harem bölgesinin yanın)a kadardır.

34 . Her ümmet için bir kurban ibâdeti (ve yeri meşrû‘) kıldık ki, (O’nun) kendilerine rızık olarak verdiği sağmal hayvanlar(dan kurban keserken) üzerine Allah’ın ismini zikretsinler! Çünki sizin İlâhınız tek bir İlâhtır; öyle ise O’na teslîm olun! (Ey Resûlüm!) İşte o gönülden bağlı olanları müjdele!

35 . Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalbleri titrer; (ve onlar) başlarına gelen musîbetlere sabredenler ve namazı hakkıyla edâ edenlerdir; hem (onlar) kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden (Allah yolunda) sarf ederler.

36 . Kurbanlık develeri (ve sığırları) da sizin için Allah’ın (dîninin) alâmetlerinden kıldık; onlarda sizin için hayır vardır. Öyle ise (onlar) ayakta dururken, üzerlerine Allah’ın ismini zikredin (ve kurbân edin)! Nihâyet yanları yere yaslandığında (canları çıkınca) onlardan yiyin ve kanâat edene (istemeyene) de (açıkça) isteyene de yedirin! İşte böylece onları sizin istifâdenize verdik; tâ ki şükredesiniz.

37 . Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır; (*) fakat O’na (sâdece) sizin takvânız ulaşacaktır. İşte böylece onları sizin istifâdenize verdi ki, sizi hidâyete erdirdiği için (tekbir getirerek) Allah’ı çokça yüceltesiniz! (Ey Resûlüm!) Artık o iyilik edenleri müjdele!

38 . Şübhesiz Allah, îmân edenleri müdâfaa eder. Muhakkak ki Allah, hiçbir hâini, hiçbir nankörü sevmez.

(*) İbn-i Abbâs (ra) ve Mücâhid (ra)’dan rivâyet edildiğine göre: Müslümanlardan bircemâat, câhiliye devrinde yaptıkları gibi, kestikleri kurbanın etlerini parçalayarak Kâ‘be’nin etrâfına dağıtmaya ve kanını da Kâ‘be’nin duvarlarına sürmeye kalkıştıklarında, bu âyet-i celîle nâzil oldu. (İbn-i Kesîr, c. 2, 546)