Allah’a kızları isnâd ediyorlar! O, bundan da, erkek çocuktan da münezzehtir
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Nahl Sûresi 56-60. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
56 . Hem kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden, hiçbir şey bilmeyenlere (putlara) bir hisse ayırıyorlar. Allah’a yemîn olsun ki, bu iftirâ etmekte olduğunuz şeylerden mutlakā sorulacaksınız. (*)
57 . Hem Allah’a kızları isnâd ediyorlar! (Hâşâ!) O, bundan (da, Îsâ ve Uzeyr gibi erkek çocuktan da) münezzehtir; kendilerine ise beğendiklerini (erkek çocuklarını dilerler).
58 . Hâlbuki onlardan biri, kız (çocuk) ile müjdelendiğinde, öfkelenmiş biri olarak yüzü simsiyah kesilir.
59 . Kendisine verilen (müjden)in (kendince) kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu zillet altında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün (**) (diye düşünür)! Bak, hükmediyor oldukları şey ne kötüdür!
60 . Âhirete îmân etmeyenler için çirkin sıfatlar vardır. En yüce sıfatlar ise Allah’ındır. Çünki O, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.
(*) Câhiliye devrinin Arabları, ekinlerden ve hayvanlardan bir kısmını Allah ile putları arasında taksîm ederek: “Bu hisse Allah’ın, bu da putlarımızın payı!” derlerdi. Daha sonra Allah için olanı misâfirlere, fukarâya ikrâm ederler, âilelere âid olan hisseyi de putların önünde yapılagelen merâsim ve âyinlerde sarf ederlerdi. Putlarına ayırdıkları bitince diğerinden tamamlarlardı. Allah’a ayırdıklarını bitirdiklerinde ise, onun yerine putların hissesinden koymazlar ve: “Allah’ın buna ihtiyacı yoktur, bizim putlarımız fakirdir” derlerdi. (Kurtubî, c. 4/7, 89)
(**) “Evet, Asr-ı saâdetten (Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın asrından) evvelki zamanlarda kalblerdeki katılık, merhametsizlik öyle bir hadde bâliğ olmuştu (ulaşmıştı) ki, kocaya vermekten âr ederek (utanarak) kızlarını diri diri gömerlerdi. Asr-ı saâdette İslâmiyet’in doğurduğu merhamet, şefkat, insâniyet sâyesinde, evvelce kızlarını diri diri gömerlerken müteessir olmayan (üzülmeyen) o bedevîler (göçebe Arablar), İslâmiyet dâiresine girdikten sonra karıncaya bile ayak basmaz olmuşlardı! Acabâ böyle rûhî, kalbî, vicdânî bir inkılâb (değişiklik)dünyevî (dünyaya âid) kānunlardan hiçbir kānun ile tatbîk edilebilir mi?” (İşârâtü’l-İ‘câz, 160)