Allah’ım, bir değişim bu kadar mı kısa zamanda olur?

Kendini namaza adayanlara bir örnekler...

Yaklaşık beş bin nüfuslu, küçük, sessiz, mütevazı bir ilçemizdeki lisenin din kültürü öğretmeniyim. Yeni eğitim-öğretim yılı başlamış, öğrencilere bir şeyler öğretebilmenin gayreti içerisinde, “Namazın önemini nasıl anlatabilirim?” diye kendimce planlar yapıyordum. Tabii koşuşturmalar arasında kitabı unutmuştum.
Bir gün derste öğrencilerimden biri, yaz tatilinde İstanbul’da çalışırken kendisine hediye edilmiş bir kitap gösterdi. İsmini bilip de henüz okumadığım kitaptı bu: Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?

Kendisine üç tane verilmiş olduğunu söyleyip, kitabı bana hediye etti. Çok sevinmiş ve hemen o gün kitabı okumuştum. İlk izlenimim şu olmuştu:
– Bu kitabı okuyan, namaz kılmamak için bahane bulamaz.
Tabii ki fırsat bu fırsat, ilk hafta başından itibaren girdiğim bütün sınıflarda, kitabın sabah namazının önemiyle ilgili giriş bölümünü ve kitabın sonundaki “okuyucu görüşleri” bölümünü okudum. Amacım sadece kitabın tanıtımını yapmaktı. Belki alırlar faydalanırlar, diyordum.
İlçemizde iki kırtasiye var ve onlarda da bu kitap yoktu. Öğrencilerim kitaba sahip olabilmek için il merkezine gitmeliydiler. Maddî durumları da iyi olmadığı için bunu yapamayacaklarını biliyordum.
– Kırtasiyelere bu kitabı getirtsek alır mısınız, diye sordum çocuklara.
Umduğumdan daha fazla bir taleple karşılaştım. Öğrencilerimin bu aşırı istekleri karşısında, kitabı ucuza mal etmek için kendim getirtmeye karar verdim.
İlk iş olarak, sınıflardan kitabı almak isteyenlerin isim listelerini topladık. Beş yüz öğrencinin neredeyse yarısı kitabı almak için ismini yazdırmıştı. Hemen kitabın yazarıyla irtibata geçmeliydim. Durumumu mail atarak anlattım. Fakat öğrencilerin heyecanı geçmesin diye, mailime cevap beklemeden il merkezimize gidip kırtasiyelerden fiyat aldım. Üzeri fiyatı 2.9 lira olan kitabı 2 liraya bize getirteceklerdi. Hemen sipariş verdim. Birkaç gün içinde kitapları ilçemize getirip teslim ettiler. Lisedeki öğrencilerimize 2 liradan kitapları dağıtırken, yazarımız Cemil Beyden cevap geldiğini gördüm. Bana yardımcı olabileceğini, hatta paranın bir miktarına sponsor bulabileceğini söylüyordu. Biraz üzüldüm, çünkü ben öğrencilerime daha pahalı alabilmiştim.

Sonra aklıma geldi: İlçemizde sadece lise yoktu ki; üç tane de ilköğretim okulumuz vardı. Hemen diğer din kültürü öğretmeni arkadaşla irtibata geçip kitaplardan kendilerine hediye ettim. Sınıflarda bu kitabı tanıtmalarını ve isteyenlere bir liraya bu kitabı verebileceğimizi söyledim. Ellerinden gelen gayreti gösterdiler ve yaklaşık 400 tane kitap dağıtabileceklerini söylediler.
Fakat kitapların bize gelişi bir lirayı biraz geçecekti. Bizim de sponsor bulmamız gerekiyordu. Başta ümitsizliğe kapıldım, çünkü genelde fakir olan halkımızdan bize çıkarıp toplu para verebilecek çok az kişi vardı.
Okul çıkışlarında iki öğretmen arkadaş, bakkalları dolaşmaya başladık. Az çok bir şeyler istiyorduk, “Hayır işi” diyor, birer kitap hediye ediyorduk. Gerçekten de zor oluyormuş istemek; keşke paramız olsa da çıkarıp kendimiz versek, diye geçiriyorduk içimizden.

Zaman zaman “Olmayacak bu iş,” diyorduk kendi kendimize. Yine de çalışmaya devam ediyorduk. Memur ağabeylerimizden birisi, memleketinden kendisine gönderilecek toplu hayır parasının 200 lirasını teklif etti. Allah’ım, bu ne sevinç. Belediye başkanına gitmemizi önerdi. Bu iş için belediye başkanımıza çıktık. Bizi anlayışla karşıladı ve yüz lira da o verdi.
İlk işim, yazarımızı aramak oldu. Dört yüz tane kitap sipariş ettim. İlçemize kargo bile uğramadığı için özel arabayla kitapları almaya gittik. Yolda giderken “Ne olur bir problem çıkmasın,” diye dua ediyordum içimden.
Hamdolsun bir pürüz çıkmadı. Kitapları alıp dağıttık arkadaşlara. Daha önce lisede yaşanan kitap sevinci bu hafta bütün ilköğretimlerde yaşanmıştı. Bütün öğrenciler bu kitabın ismini duymuş ve hepsi bu kitaptan bahsediyordu.
Öğrencilerime kitabı dağıtırken:
– Sakın aldığınız kitabı başkasına hediye etmeyin. İsminizi yazın, okuyun ve kütüphanenizde dursun; aileniz, komşularınız faydalansın. Hediye edecekseniz, yenisini alın, onu verin, diye sıkı sıkı tembihledim.

Unutamadığım ilk olay, kitabı dağıtmaya başladığım hafta, öğleden önce kitabını alan bir öğrencimin, öğleden sonra bana gelip:
– Hocam, kitap çok etkileyici. Ben artık namaza başladım, demesiydi.
Allah’ım, bu ne mutlu haber. Bir değişim bu kadar mı kısa zamanda olabiliyordu? Şükürler olsun.
Zaten amacımız, namazın önemini biraz olsun kavratabilmekti insanlara. Birçok kişinin kitaptan çok etkilenip namaza başladığı haberlerini aldık günlerce. Biraz da zamana bıraktık, çok fazla sormadık ne yaptıklarını. Umuyoruz ki o kitaplar evlerinde bulunduğu sürece, aile-lerinden, akrabalarından, komşularından birçok kişi okuyacak ve faydalanacaktır.
Evet, yaklaşık beş bin nüfuslu ilçemize 600 kitap kazandırmıştık. Bu demektir ki kitabı nüfusun yüzde 12’sine ulaştırdık. Neredeyse ulaşamadığımız aile kalmamıştı. Okuyup yaşıyorlarsa ne mutlu bize.
Yazarına müjdeyi verdiğimde şöyle dedi:
– Tebrik ederim, Türkiye’de ulaşma oranımızın en yüksek olduğu yer sizin ilçe. Bütün ülkeye aynı oranda ulaşmak için sekiz milyon kitap lâzım. İnşallah bir gün o da olur. (Ahmed Kırmızıgül)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum