Allah’ın sizi rızıklandırdığı helâl ve temiz şeylerden yiyin
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Nahl Sûresi 110-114. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
110 . Sonra şübhesiz Rabbin, eziyet edilmelerinin (ve küfre zorlanmalarının)ardından hicret edenler, sonra cihâd edenler ve sabredenler hakkında, bütün bunlardan sonra muhakkak ki Rabbin, elbette (bu güzel hâllerine binâen onlar için) Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.
111 . O gün (mahşer günü) herkes gelir, kendi nefsi(ni kurtarmak) için uğraşır. Ve herkese, yaptığının karşılığı tam olarak verilip, onlara haksızlık edilmez. (*)
112 . Allah, bir şehri (Mekke’yi size) misâl getirdi. (Bu şehir) emniyet ve huzûr içinde idi, ona rızkı her taraftan bol bol geliyordu. Fakat (halkı) Allah’ın ni‘metlerine nankörlük etti; Allah da onlara, (özene bezene) yapmakta oldukları şeyler sebebiyle açlık ve korku elbisesini tattırdı!
113 . Şânım hakkı için, onlara kendilerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine, onlar zulmedici kimseler oldukları bir hâlde iken azab onları yakalayıverdi!
114 . Öyle ise Allah’ın sizi rızıklandırdığı helâl ve temiz şeylerden yiyin; eğer yalnız O’na kulluk ediyorsanız, Allah’ın ni‘met(ler)ine şükredin! (**)
(*) “Evet, mâdem hiçbir saltanat yoktur ki, o saltanata itâat edenlere mükâfâtı ve isyân edenlere mücâzâtı (cezâları) bulunmasın. Elbette rubûbiyet-i mutlaka (herşeyin Rabbi olmak) mertebesinde bir saltanat-ı sermediye (ebedî bir saltanat), o saltanata îmanla intisab (bağlanan) ve tâatle (itâatle) fermanlarına teslîm olanlara mükâfâtı ve o izzetli saltanatı küfür ve isyanla inkâr edenlere de mücâzâtı, o rahmet ve cemâle (güzelliğe) ve o izzet ve celâle (şânının yüceliğine) lâyık bir tarzda olacak!” (Asâ-yı Mûsâ, 7. Mes’ele, 18)
(**) “Ni‘metler, Mün‘im-i Kerîm’in (çok ni‘met verici ve ikrâm edici olan Allah’ın) taahhüdü (va‘di) altındadır. Senin işin, O’nun sofra-i ihsânından yiyip içmekle şükretmektir. Şükürde bir zahmet yoktur. Bil‘akis, şükür ni‘metin lezzetini arttırır. Çünki şükür, ni‘mette in‘âmı (ni‘met verme işini) görmek demektir. İn‘âmı görmek, ni‘metin zevâlinden (bitmesinden) hâsıl olan (ortaya çıkan) elemi def‘ eder. Zîrâ ni‘met zâil olduğunda (bittiğinde), Mün‘im-i Hakîkî (hakîkî ni‘met verici olan Allah) onun yerini boş bırakmaz, misliyle doldurur. Sen de teceddüdünden (yenilenmesinden) lezzet alırsın.” (Mesnevî-i Nûriye, Habbe, 107-108)