Amellerimizde daima Allah'ın rızası olmalı

Amellerimizde daima Allah'ın rızası olmalı

Haftanın hutbesi


وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ
وَاصْبِرُواْ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ(1)
 
Muhterem kardeşlerim!

Şunu iyi bilmeliyiz ve biliyoruz ki; bu dünyada, husûsen uhrevi hizmetlerde; en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir dayanak noktası, en kısa bir hakikat yolu, en makbul bir manevi dua, en kerametli bir vesile-i makâsıd, en yüksek bir haslet, en safi bir ubudiyet ihlâstır. Yani amelimizde ve her yaptığımız işlerde Allahın rızası olmalıdır.

Bu müthiş zamanda ve günahların çoğaldığı bir devirde, bid’aların ve dalaletlerin içerisinde biz Müslümanlar, omzumuza Allahın koyduğu Kur'an ve İslam hizmetini yürütebilmemiz için herkesten daha fazla ihlâsı; yani Allah'ın rızasını kazanmamız lazımdır. Yoksa hem mesul olur hem de şimdiye kadar yaptığımız ameller kayıp olur gider. Hazreti Yusuf (as) bile  "Şüphesiz nefis daima kötülüğe sevk eder-ancak Rabbim rahmet ederse o başka."(2) demiş ve nefse güvenilmemesini bize söylemiştir.
 
Aziz müminler!

Amellerimizde daima Allah'ın rızası olmalı. Eğer Allah bizden razı olsa, bütün dünya bize küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse bir şey ifade etmez. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti gerektirirse, bizler istemesek de halklara da kabul ettirir. Onları da razı eder. Onun için her zaman Cenab-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir.

Bununla beraber Müslüman kardeşlerimizi tenkit etmemek ve onları iman noktasında ve fazilet yönünde eksik görmemek gerektir. Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalp ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını tamamlar, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o insan vücudunun hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır. İşte biz Müslümanlar da toplu olarak böyle bir manevi şahıs hükmündeyiz. Ve dünya denizinde ümmeti Muhammedle beraber darüs-selam olan ahiret âlemine çıkmak için sefine-i rabbaniye olan İslamiyet içinde çalışan hademeleriz. Böyle Kutsi bir vazifeyi yerine getirirken ihlâs ile birlikte hareket etmeliyiz.

Hutbemin başında okuduğum ayeti kerimede Cenab-ı Hak mealen şöyle buyuruyor: “Ayrıca Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Ve birbirinizle didişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (3)

Muhterem cemaat!

Kuvvet haktadır ve ihlâstadır. Bizler de bütün kuvvetimizi ihlâsta ve hakta bilmeliyiz. Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allah verir. İhlâs düsturunu her anımıza tatbik edersek başta Peygamber (a.s.m)’in, Hz. Ali (r.a)’ın Gavs-ı Azam hazretlerinin ve birçok evliyanın himmeti ve inayetini arkamızda buluruz. Hiç şüphesiz bu teveccühleri ihlâsa binaen gelir.

İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en kolay yolu rabıta-i mevttir. Yani ölümü düşünmektir Evet, ihlâsı zedeleyen ve gösterişe, riyaya ve dünyaya sevk eden bitmeyen istekler olduğu gibi, riyadan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, rabıta-i mevttir. Yani, ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu bilerek, nefsin desise ve kötü isteklerinden kurtulmaktır. Hadis-i Şerifte Peygamberimiz “lezzetleri tahrib edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz”(4) buyurarak ihlâs dersini bizlere veriyor.

1-Enfâl Sûresi, 8/46.
2-Yusuf Sûresi, 12:53.
3-Enfâl Sûresi, 8/46.
4-Tirmizî, Zühd: 4, Kıyâmet: 26; Nesâî, Cenâiz: 3;
 
Hazırlayan: Fatih Aksüt