Amerika, Said Nursi'nin uzaylı tanımına yaklaşıyor

Amerika, Said Nursi'nin uzaylı tanımına yaklaşıyor

ABD Savunma Bakanlığının (Pentagon) eski yetkilisi, kainatta sadece insanların olmadığını belirterek "Evrende yalnız değiliz" dedi

Batıda uzaylıların varlığı her zaman gündemdeki yerini koruyor. Özellikle Amerika'da hayali varlıklar ve tiplemeler ile betimlenen uzaylılar çoğu zaman korku unsuru olarak kullanılıyor.

Uzay gibi geniş bir boşlukta varlıkların muhakkak olacağı görüşü haklı olarak düşünülürken bunların nasıl olacağı konusunda yanlışa düşülüyor.

UZAYDA VARLIKLAR VAR ANCAK...

Her şeyi maddede arayanlar uzay sakinlerini tarif etmekte sıkıntı yaşıyor. Evet uzayda varlıklar var. Ancak onlar insanoğlunun kafasında çizdiği gibi değil.

İnsan, her şeyi mutlaka kendine kıyas edip, ona göre hüküm veriyor. Yani, dünyanın dışında varlık olsa bile, mutlaka insan tarzında olması gerektiğini varsayıyor ve ona göre kurguluyor.

KUR’AN’IN TESPİT ETTİĞİ VARLIKLAR

Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur'da dünya dışı varlıkların olduğunu kabul eder ve Kur'an'a dayanarak ispat eder. Ama bu varlıklar, insan zihninin ve hayalinin ürettiği UFO ve uzaylı tarzında değil, Kur’an’ın tespit ettiği melekler, ruhaniler ve cinler tarzındadır.

ESKİ PENTAGONLU YETKİLİDEN UFO İDDİASI

ABD basınındaki haberlere göre, ABD Temsilciler Meclisi Gözetim ve Hesap Verebilirlik Komitesi, Washington'da "Tanımlanamayan Anormal Fenomenler (UAP), Gerçeği Ortaya Çıkarmak" başlıklı bir oturum düzenledi.

Son yıllarda UFO'larla ilgili iddiaları yüksek sesle dile getiren eski ABD Savunma Bakanlığının (Pentagon) eski yetkililerinden Luis Elizondo, oturumda bir araya gelen temsilcilere, "UFO gerçektir. Aşırı gizlilik sadık devlet memurlarına, askeri personele ve halka karşı ciddi suistimallere yol açıyor. Tüm bunlar evrende yalnız olmadığımız gerçeğini gizlemek için yapıldı." iddiasında bulundu.

Elizondo, ABD'nin UAP diye adlandırdığı UFO'ların gerçek olduğunu belirterek, daha önce gizli bir Pentagon programının parçası olarak UFO'ları araştırdığını öne sürdü.

Hükümetin UFO'lar hakkındaki çalışmalarının çoğunun halen gizli olduğunu belirten Elizondo, "Bizim hükümetimiz ya da başka bir hükümet tarafından üretilmeyen gelişmiş teknolojiler dünyanın dört bir yanındaki hassas askeri tesisleri izliyor." ifadelerini kullandı.

"UFO'LAR, İNSAN OLMAYAN BİR ÜST ZEKANIN KANITI" VURGUSU

ABD Donanmasından emekli Tuğamiral Tim Gallaudet de Elizondo'nun söylemini destekleyen açıklamalarda bulundu.

İnsan dışı zeka ve onların bilinmeyen teknolojilerinin evrendeki tek gelişmiş zekanın insanoğluna ait olmadığını belirten Gallaudet, ABD halkının UFO'larla ilgili bilgiye sahip olma hakkı olduğunu vurguladı.

Gallaudet, UFO'ların insan olmayan bir üst zekanın kanıtı olduğuna inandığını kaydetti.

KUR'AN'A GÖRE DÜNYA DIŞI VARLIKLAR, UZAYLILAR!

Dünya dışındaki varlıklara iki açıdan bakabiliriz. Birinci bakış açısı; Kur’an’ın bakış açısıdır. Diğeri ise; insan zihin ve hayalinin bakış açısıdır.

Kur’an’ın tarzı açısından, dünyamızın dışında yaşayan varlıklar melekler, cinler ve ruhaniler olarak isimlendirilir. Bunların yaşama şartları, insanların yaşama şartlarına benzemez. Yani; bu varlıklar yaşamak ve hayatta kalabilmek için; hava, su, toprak, ateş gibi unsurlara ihtiyaç duymazlar. Ayrıca bu varlıklar nurani ve latif oldukları için, bizim maddi gözümüze de görünmezler. Ama onların varlıkları hakkında, hem Kur'an, hem akıl ittifak etmiştir. Onların hayatları ve hayatına lazım olan şeyler bizimkinden farklı olduğu için, onları kendimize kıyas edip öyle anlamaya çalışmak yanlış olur.

ACABA HİÇ MÜMKÜN MÜDÜR Kİ UZAY BOŞ OLSUN

Bunun delilleri çoktur. Sözler isimli eserinin, Yirmi Dokuzuncu Söz'ünde Üstad Bediüzzaman Said Nursi, bu meseleyi kati olarak ispat etmiştir.

"Mesela: İki adam, biri bedevî, vahşî, diğeri medenî, aklı başında olarak, arkadaş olup İstanbul gibi haşmetli bir şehre gidiyorlar. O medenî, muhteşem şehrin uzak bir köşesinde pis, perişan, küçük bir haneye, bir fabrikaya rastgeliyorlar. Görüyorlar ki, o hane amele, sefil, miskin adamlarla doludur. Acip bir fabrika içinde çalışıyorlar. O hanenin etrafı da zîruh ve zîhayatlarla doludur. Fakat onların medar-ı taayyüşü ve hususî şerâit-i hayatiyeleri vardır ki, onların bir kısmı âkilü'n-nebattır, yalnız nebâtatla yaşıyorlar. Diğer bir kısmı âkilü's-semektir, balıktan başka bir şey yemiyorlar."

"O iki adam bu hali görüyorlar. Sonra bakıyorlar ki, uzakta binler müzeyyen saraylar, âli kasırlar görünüyor. O sarayların ortalarında geniş tezgâhlar ve vüs'atli meydanlar vardır. O iki adam, uzaklık sebebiyle veyahut göz zayıflığıyla veya o sarayın sekenelerinin gizlenmesi sebebiyle, o sarayın sekeneleri o iki adama görünmüyorlar. Hem şu perişan hanedeki şerâit-i hayatiye o saraylarda bulunmuyor."

"O vahşî, bedevî, hiç şehir görmemiş adam, bu esbaba binaen görünmediklerinden ve buradaki şerâit-i hayat orada bulunmadığından, der: 'O saraylar, sekenelerden hâlidir, boştur, zîruh içinde yoktur.' der, vahşetin en ahmakça bir hezeyanını yapar."

"İkinci adam der ki: Ey bedbaht! Şu hakir, küçük haneyi görüyorsun ki, zîruhla, amelelerle doldurulmuş. Ve biri var ki, bunları her vakit tazelendiriyor, istihdam ediyor. Bak, bu hane etrafında boş bir yer yoktur; zîhayat ve zîruhla doldurulmuştur. Acaba hiç mümkün müdür ki, şu uzakta bize görünen şu muntazam şehrin, şu hikmetli tezyinatın, şu san'atlı sarayların, onlara münasip âli sekeneleri bulunmasın? Elbette o saraylar umumen doludur ve onlarda yaşayanlara göre başka şerâit-i hayatiyeleri var. Evet, ot yerine belki börek yerler; balık yerine baklava yiyebilirler. Uzaklık sebebiyle veyahut gözünün kabiliyetsizliği ve onların gizlenmekliğiyle sana görünmemeleri, onların olmamalarına hiçbir vakit delil olamaz. Adem-i rüyet, adem-i vücuda delâlet etmez. Görünmemek, olmamaya hüccet olamaz."

"...Hayat olmazsa, vücut vücut değildir, ademden farkı olmaz. Hayat ruhun ziyasıdır. Şuur hayatın nurudur. Madem ki hayat ve şuur bu kadar ehemmiyetlidirler. Ve madem şu âlemde bilmüşahede bir intizam-ı kâmil-i ekmel vardır. Ve şu kâinatta bir itkan-ı muhkem, bir insicam-ı ahkem görünüyor. Madem şu biçare, perişan küremiz, sergerdan zeminimiz bu kadar had ve hesaba gelmez zevilhayat ile, zevil’ervah ile ve zevil’idrak ile dolmuştur. Elbette sadık bir hads ile ve kat’î bir yakin ile hükmolunur ki, şu kusûr-u semâviye ve şu buruc-u sâmiyenin dahi kendilerine münasip zîhayat, zîşuur sekeneleri vardır. Balık suda yaşadığı gibi, güneşin ateşinde dahi o nuranî sekeneler bulunur. Nar, nuru yakmaz. Belki ateş ışığa medet verir."

KENDİNE MÜNÂSİP VARLIKLAR

"Hakikat ve hikmet ister ki, zemin gibi, semâvâtın da kendine münâsip sekeneleri bulunsun. Lisân-ı şer'îde o ecnâs-ı muhtelifeye "melâike ve ruhâniyât" tesmiye edilir.

"Zemin (Dünya), küçüklüğü ve hakaretiyle beraber, zîhayat (hayat sahibi) ve zîşuur (şuur sahibi) mahlûklardan doldurulması ve ara sıra boşaltılıp yeniden zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrih eder ki, şu muhteşem burçlar sahibi müzeyyen kasırlar hükmünde olan semâvât (gökyüzü) dahi zîşuur ve zevi'l-idrâk (anlayış sahibi) mahlûklarla doludur.

Onlar dahi, ins ve cin gibi, şu âlem sarayının seyircileri ve şu kâinat kitâbının mütâlâacıları ve şu saltanat-ı Rubûbiyetin dellâllarıdırlar. Çünkü, kâinatı had ve hesâba gelmeyen tezyinât (süslemeler) ve mehâsin (güzellikler) ve nukuş ile süslendirip tezyin (donatma) etmesi, bilbedâhe (açıklıkla), mütefekkir istihsan edici ve mütehayyir takdir edicilerin enzârını (bakışlarını) ister." (Sözler, 162)

"Denilebilir ki, hayat olmazsa, vücud vücud değildir, ademden (yokluktan) farkı olmaz. Hayat, ruhun ziyâsıdır; şuur, hayatın nurudur. Mâdem ki hayat ve şuur bu kadar ehemmiyetlidirler (önemlidirler); ve mâdem şu âlemde bilmüşâhede (bizzat şahit olarak) bir intizam-ı kâmil-i ekmel (mükemmel bir düzen) vardır; ve şu kâinatta bir itkân-ı muhkem (sağlam ve pürüzsüz), bir insicâm-ı ahkem (tam düzgünlük) görünüyor; mâdem şu bîçare perişan küremiz, sergerdan (şaşkın) zeminimiz bu kadar hadd ü hesâba gelmez zevi'l-hayat (hayat sahibi) ile zevi'l-ervâh (ruh sahibi) ve zevi'l-idrâk ile dolmuştur; elbette sâdık bir hadis ile ve katî bir yakîn ile hükmolunur ki, şu kusûr-u semâviye (gezegenler) ve şu bürûc-u sâmiyenin dahi kendilerine münâsip zîhayat, zîşuur sekeneleri (sakinleri/oturanlar) vardır. Balık suda yaşadığı gibi, güneşin ateşinde dahi o nurânî sekeneler bulunur. Nâr (ateş), nuru yakmaz. Belki ateş ışığa meded verir." (Sözler, 468)

UFO'LAR VEYA HAYALİ, GARİP MAHLUKLAR GİBİ UCUBE VE ASILSIZ ŞEYLER YOKTUR

Bu meseleye insan zihni ve hayali açısından bakacak olursak, dünyanın dışında yani uzayda tuhaf UFO'lar veya hayali, garip mahluklar gibi ucube ve asılsız şeyler yoktur. Bunlar heyula tarzında kurgulardır ki, insan zihninin bir hezeyanıdır. Ancak bilim kurgu tarzı, zihni varsayımlardır. Yoksa aslı ve esası olsa idi, çoktan tezahür ederdi. Var olan bir şeyin ebediyen veya uzun bir süre gizli ve saklı kalması düşünülemez. Risale-i Nurlarda, bu tarz bir kabul söz konusu değildir.

Özet olarak insan, her şeyi mutlaka kendine kıyas edip, ona göre hüküm veriyor. Yani, dünyanın dışında varlık olsa bile, mutlaka insan tarzında olması gerektiğini varsayar ve ona göre kurgular. Bu da hayalden ve hezeyandan öteye geçemez. Risale-i Nurlarda, dünya dışı varlıkların varlığı kabul edilir ve ispat edilir. Ama bu varlıklar, insan zihninin ve hayalinin ürettiği UFO ve uzaylı tarzında değil, Kur’an’ın tespit ettiği melekler, ruhaniler ve cinler tarzındadır.

Aslında bu uçuk kaçık, zihni ve hayali varlık anlayışı, felsefenin bakış açısı ile Kur'an'ın bakış açısı arasındaki farkı da gösteriyor, Felsefe, kainatı tam olarak ihata edemediği için yorumları da hava da kalıp, hayalden öteye geçemiyor.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.