Hüseyin YILMAZ
Ankaralı Müstebidin Tahtırevan keyfi bitmek üzere!
Bektaşiye, iyisini tesbit etmesi için iki kadeh şarab ikrâm etmişler. Birinci kadehten ilk yudumu alır almaz kararlı bir edâ ile, “Diğeri iyidir, erenler!” demiş. Etrafındakiler taaccüble, “Ama ikincisinin tadına bile bakmadınız ki?” diyecek olunca, karşı koyar ehl-i şarab: “Bundan daha kötüsü olmaz!”
Bektaşinin ölçüsünü devlet hayatımızın bir çok noktasında şaşmaz mikyas olarak telâkkî ediyorum. Meselâ, anayasa değişikliği tartışmalarında, “Değişiklik paketini nasıl buluyorsun?” diye soranlara, iyi bulduğumu ifâde edince devam ediyorlar: “Paketin muhteviyatını biliyor musun?” Şart değil erenler, darbe anayasasından daha kötüsünü yapamazlar. Yapamazlar, çünkü günün şartları da, değişen zihniyet yapısı da buna müsait değil, rahat olunuz, diyorum.
Mecliste kaç gündür kıyametler kopuyor. Kıyameti koparanların maksadı mukaddesatın muhafazası mı? Milletin hangi saâdet ve menfaatini korumak için bu kavgayı veriyorlar? CHP-MHP ve BDP işbirliğinde sıhhat olabilir mi? Birinin ak dediğine diğeri kara diyen bu hasım partilerin değişikliğe karşı durmakta ittifak etmiş olmalarında hâkim unsur millet menfaati mi, yoksa herbirisinin ayrı ayrı parti menfaat ve endişeleri mi?
Yapılmakta olan değişiklikler, memleketi cehenneme çevirmiş olan darbeci zâlimlerin zulüm vasıtası “anayasa”larından daha mı kötü? Sivil hayat ve demokrasiyi mahvetmek için tertiplenmiş askerî darbenin kaskatı kazurat misali zihniyetinin mahsulü anayasayı korumaya çalışmak, millete düşmanlık değil midir? Demokrasi düşmanlığında hemfikir olan muhalefetin darbecilerden farkı, silâhsız olmalarından ibaret kalmıyor mu?
CHP ile MHP’nin “Ulusalcılık”, “Kemalizm”, “Atatürk milliyetçiliği” gibi katı bir ırkçılığın maskesi haline gelmiş mefhumların etrafında ittifak etmeleri yadırgatıcı olmayabilir. Uzun zamandır da bu işbirliğini kazasız belasız götürüyorlar.
Ama BDP için aynı şeyleri söylemek mümkün mü? Sırf arzu ettiklerinin tamamını karşılamıyor, diye kötünün iyisini de reddetmek, iyiye doğru atılmış müsbet bir adım, bir kazanç olduğunu görmemek, şuursuzluk değil mi? Bu ferâsetsizlikle kendilerine ve kendilerine oy veren kitleye haksızlık yaptıklarını görmüyorlar mı? Değişiklik paketinin reddine çalışmak, kötünün en kötüsüne rıza göstermek değil mi?
Paketin referandumla milletin kabulünü arkasına alacağından zerre kadar şüphem yok. Aksini düşünenler, tarafgirliklerinin yaşattığı körlüğün kurbanı olacaklar. Millet, her zaman bir şekilde süfyanist zihniyetin Ankara’da kısırlaştırdığı sivil irâde ve aklın çok önünde yürüyor, hantal ve hasım Ankara muktedirlerinin sesini duymayacak kadar arayı açmış vaziyette. Tahtırevanda, kölelerin başları üzerinde seyahat eden müstebid; herkesi bu şeni’ yolculukta kendisi gibi memnun ve bahtiyâr sanır. Düşünmez ki, fırsat ellerine geçse kölelerin hançerleri değil, dişleri gırtlağını parçalayacaktır.
Ankara, bir asra yakındır milletin başları üzerindeki tahtırevanda seyahat eden, yiyip içen, gülüp eğlenen obur ve zâlim bir müstebid; ağır mı ağır bir külçe. Kamçısı, köleleştirdiği milletin sırtından, başlarından bir ân olsun eksik olmuyor. Milletin itaatını muhabbetine vermesi, kendi budalalığı. Milletin itaat sebebi, muhabbet değil, müstebidin zulmünden emin olmak ümidi.
Şartlar çok değişti... Tahtırevanlı müstebidin sonu yakın. Millet, hukuknu bir şekilde elde edecek, adilâne bir nizamı ihdas edecek ve bu güzelim topraklarda nimetin her nev’i ile mesrur ve mes’ûd bir baharı yaşayacaktır.
Feleğin çarkı tersine dönmez, nizâmı bir hatt-ı müstakim üzere değil, bir birini tâkib eden adımlar, daireler, inişler ve çıkışlardan mürekkebdir. Her çıkışın bir inişi, her gecenin bir sabahı olur. Türkiye kuvvetli bir fecrin gümüşî aydınlığından Güneşin göz kamaştırıcı parlak aydınlığında sabaha varmak üzere, emin olunuz.
Müstebidlerin vaveylalarının sebebi milleti korkutmakta devam ederek külçevari habis vücudlarının mekânı tahtırevanlarını yere fırlatmasına mâni olmaktır. Ama yok öyle yağma, bu meş’um saltanat olması gerekenden çok uzun sürdü zâten. Millet hak ettiği hürriyetini ilân edecek, istikbâl ve saâdetine sahip çıkacaktır. Devlet zulmünün birinci sıra hasmı hürriyet kahramanının billur bir âvize şakırtısını andıran âhenkli sesi, kulaklarımızı hiç bu kadar kuvvetli çınlatmamıştı:
“Evet, ümidvar olunuz. Şu istikbâl inkılâbı içinde, en yüksek gür sadâ İslâmın sadâsı olacaktır!”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.