Anneler, babalar ve bayramlar
Ramazan Bayramı gazetecilere anne ve baba özlemini hatırlattı.
Ramazan Bayramı gazetecilere anne ve baba özlemini hatırlattı. Sabah yazarı Nazlı Ilıcak babalarla ilgili bir hikayecik anlatırken Zaman yazarı Ekrem Dumanlı da yakın zamanda kaybettiği annesi ile annelerin kıymetini bilmeye çağırdı.
Nazlı Ilıcak'ın yazısı:
Anne ve babanın hakkı ödenebilir mi?
Genç adam, 80'ine merdiven dayayan babasını ziyarete gelmiştir. Pencerenin pervazına bir karga konar. Baba oğluna sorar: "Bu ne?"
Oğlu şaşırarak cevap verir: "Karga"
Aradan kısa bir süre geçer, baba kargayı göstererek gene sorar: "Bu ne oğlum"
- Baba o bir karga.
5-10 dakika sonra, oğlan, gene "Bu ne?" diye soran babasına, biraz öfkeli bir cevap verir: "O bir karga baba, üçtür soruyorsun, yoksa beni işitmiyor musun?"
Baba aldırmaz. gene soruyu tekrarlar. Bu defa oğlu iyice sesini yükseltmiştir. "Sabrımı taşırıyorsun ama baba" der.
İşte tam o sırada, yaşlı adam yerinden kalkar, gülümseyerek yandaki odaya gider ve elinde bir hatıra defteriyle döner. Bir sayfayı açık vaziyette oğluna uzatarak okumasını ister: "Bugün 3 yaşındaki minik yavrumla, salondaki sedirde otururken, yanı başımızdaki pencerenin pervazına bir karga kondu. Oğlum tam 23 defa onun ne olduğunu sordu. 23 soruşunda da, sevgiyle kendisine sarılarak 'Karga' cevabını verdim. Rahatsız olmak mı? Hayır! Onun aynı soruyu masumca tekrar edişi, aksine içimi sevgiyle doldurdu."
Bugün anne ve babanızı sarılıp, öperken, size besledikleri karşılıksız sevginin bir benzerinin olmadığını düşünün.
**
Ekrem Dumanlı'nın yazısı:
Annesiz bayramlar
Geçenlerde TRT'nin iftar programına konuk oldum. Serdar Tuncer'in Topkapı Sarayı'ndan sunduğu programın seviyesi, kalitesi herkesin malumu. Mukaddes emanetlerin hemen yanı başında yapılıyor çekimler.
Sarayburnu'nun hemen üstünde, sultanların iftar vaktini dualarla beklediği kamelyanın altında. Sohbetin bir yerinde Serdar yüreğimi burkan bir soru yöneltti. 'Galiba Ramazan ayını ilk defa annesiz yaşıyorsunuz.' deyiverdi. Doğru söylüyordu. Vefatından sonra ilk defa Ramazan'ı idrak ediyordum. Bu sual üzerine söyleyecek ne makul sözüm kalmıştı; ne de yapacak makbul bir yorumum. Kem küm etmekten başka çarem yoktu. Nasıl diyebilirdim ki 'Kaybettiğim günden beri onu dayanılmaz bir hasretle anıyorum.' Nasıl ifade edebilirdim ki (ve izah ederken nasıl gözyaşlarıma hâkim olabilirdim ki) onu hâlâ yaşıyor sanarak sık sık telefona sarılıp hal hatır sorasım geliyor.
Evet, şimdi o yok. Kendine yaraşır bir suhulet içinde sessiz sedasız gidiverdi birden. Kimseye zahmet vermemek için hayatı boyunca hep alttan alan, kimseyi kırmamak için hayatı derin bir sükunetle yaşayan anneciğim artık yok. Soframız artık onsuz, evimiz artık ıssız.
Meğer yanık bir türkü dinleyemez oluyormuş anacığını kaybedenler. Hatıralar girdabına dalıp gidiyormuş mahmur gözler. Her şey belli bir huzur içinde akıp giderken bir anda kapkaranlık bir zindana düşüyormuş öksüzler.
Öksüz kalmanın yaşı olmazmış dostlar. Öbür âleme hemen kanat çırpacak kadar yorgun ve solgun hissetseniz bile kendinizi, annenizin vefatıyla ruhunuzu kainatın kara boşluklarında buluyorsunuz. O boşlukta ışıksız kalıyorsunuz. Her şey zifiri karanlığa bürünmüş. Kör oldum sanıyorsunuz aniden. Dokunduğunuz hiçbir nesne eskisi gibi değil, kokladığınız hiçbir eşya tanıdık gelmiyor size. Kendinizi yapayalnız hissediyorsunuz kalabalıklar içinde. Şöyle derinden bir of çekmek geliyor içinizden, yapamıyorsunuz. Biliyorsunuz ki söz gidip 'Of anacığım of' demeye dayanacak. 'Buyur kuzum, canım yavrum' diye bir sesle yankı bulmayacaksa ıstırabınız, niçin çilenizi ağyara duyurmak zorunda kalasınız ki.
Şimdi bayram! Sevinme vakti bu an. Ne var ki bu da ilk annesiz bayram benim için. O güzel eli bir daha öpmeyi ne kadar isterdim. Huşu ile ellerini öpüp başıma koymayı, sonra onun alnımdan öpmesini beklemeyi ne kadar arzu ederdim. Ama artık yok böyle bir bayram manzarası benim için. Hatıralarda kaldı o güzel ve sade tören. Önce bayram namazı, ardından kabir ziyareti ve sonra eve dönüş. Sonra o sıcak el, o tebessüm ne güzel...
Nice bayramdır öksüz kalmayı kalbinin en derin yerinde duyan kim bilir kaç insan var. İnsanoğlu kendisi bizzat yaşamadıkça annesizliğin farkına varamıyor belki de.
Bir de bayramı annesiyle babasıyla geçirip de bunun ne kadar büyük bir nimet olduğunu idrak edemeyenler var galiba. Keşke kaybetmeden önce bilebilseydik kadr ü kıymetlerini. Keşke 'bayram tatili' deyip diyar diyar dolaşırken rotamızı o yaşlı insanların mekânlarına doğru çevirebilseydik. Vefa deyip kapılarına dayansaydık, saygı deyip ellerine uzanabilseydik, sevgi deyip bağrımıza basabilseydik, kadirşinaslık deyip onlar eliyle sunulan İlahi lütufları yâd edebilseydik...
Gurbet illerde bayrama erişen ve o mübarek elleri öpmekten mahrum kalan insanımız için de bayram bir başka burukluk sebebi. Onlar da uzaktan seslenebilecek bir anne bulabiliyorsa karşılarında, hemen telefona sarılmalı. 'Anam' deyip sinesine sığınmalı; 'babam' deyip şefkatinden yardım dilemeli..
Bayramı öksüz yaşayanlar! Ellerimizi açabildiğimiz kadar açalım ve dua dua yalvaralım. O aziz varlıklarımızın Rabbimiz katında asude bir mekân bulması için yakarışa geçelim. Bu mukaddes günde onların mezarına kadar gitmek, 'Bak hep beraber ziyaretine geldik, bir zaman sonra bizzat yanına geleceğiz.' demek üzerimize bir borç olsun.
Annesi babası hayatta olanlar! Sarılın onlara doya doya! Bir gün bu imkândan mahrum kalacağınızı ve yüreğinizin ocaklar gibi yanacağını unutmayın: Öpün o güzel ellerden; çünkü o eller, Allah şahit ki saygıyı hak ediyor...
RisaleHaber