Arjantinli Lorana'nın Said Nursi'nin evindeki mektubu
Risale-i Nur Külliyatı'nın İspanyolcaya tercümesini yapan Lorana Lara Vacide ablanın mektubu
Abdullah Özen'in haberi:
RİSALEHABER-Risale-i Nur Külliyatı'nın İspanyolcaya tercümesini yapan Lorana Lara Vacide abla geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye geldi. Vacide abla seyahatinin Barla kısmındaki hissiyatını yazdı.
Barla’da
Barla’ da hissettiklerimi asla unutmayacağım. Küçük bir yer, ama bir o kadar da haşmetli. Maneviyatta haşmetli, her bir köşede, kaldırımlı sokaklarında teneffüs edilen imanla haşmetli, tek bir kelime etmeksizin tebessümleri ve samimi bakışlarıyla hoşamedi eden, telaşsız, usulca yürüyen her bir sakiniyle haşmetli.
Bu seyahatte öyle duygusal ve etkileyici hadiseler oldu ki; kalbimin hissiyatıyla kendinden geçmiş aklım, imkansız görünse bile, bunları azar azar kelimelere dökmeye çalışacak.
Bir insanın dünyalık her şeyi terk etmesini ve başkalarının imanlarını kurtarmak için ömrünü iman davasına adamasını sağlayan nedir? Nasıl derin ve özel bir aşktır, şefkattir ki hissettiği; zulümlere, işkencelere, sürgünlere, zindanlara tahammül edebilir ve şaşmaz bir iradeyle doğru bildiği yolda ilerleyebilir?
Böyle birini bulmak kolay değildir. Bundan dolayıdır ki, yazdıkları yoluyla Bediüzzaman Said Nursi’yi tanımış olmaktan kendimi bahtiyar addediyorum. Ancak, eserlerini okumakla bahtiyarlığım, yaşadığı yerleri gördüğümde hissettiklerimi anlatmakta kelimelerimi kifayetsiz bırakıyor. Tabi, mutlak bir tecrit içinde, sürgünde olmaya yaşamak denebilirse.
Her bir mekanın kendine özgü esansı vardır, farkı teneffüs edilir ve hepsi derinden hissedilir. Risale-i Nur, İslam ve iman hakikatlerinin yayılması için, kuşkusuz Allah tarafından seçilen birinin elinden Barla’da başladı. Barla’da her bir köşe Üstad Said Nursi’den izler taşıyor.
Yürüdüğü sokaklarda, üzerinde dua ettiği ağaçlarda, bulunduğunda kendisine ilham edildiği dağlara, yazdığı bahçelerde, orada her şeyde ondan hatıralar var. Birkaç dakika sadece bunu tefekkürle, bu kadar güzel ve derin mevzuların neden burada yazıldığını anlamak kolaylaşıyor. Şunu açıklayabilirim ki, bulunduğum diğer yerlerin beni etkilememiş olmasından değil ama en çok tesir hissettiğim yer Üstad’ın ikinci evi oldu.
ANLADIM Kİ, BU HAYATTA VAZİFEM RİSALE-İ NUR’U İSPANYOLCA’ YA ÇEVİRMEKTİR
Said Nursi’nin Yirmialtıncı Mektupta yazdığı, kendisine yapılabilecek üç cihetle ziyareti hatırlayarak, hayat-ı dünyeviye cihetiyle ziyaret kapısını kapıyorum, kendisini mübarek bir şahıs olarak görme kapısını da kapatıyorum ve umuyorum ki Allah ziyaretimi, Cenab-ı Hakk’ın bir hizmetkarı olarak Kur’an ve imanın dellalı olduğu cihetle, kabul eder.
İlk dikkatimi çeken, odalardan birinde, aralarında diğer dillerden çevirilerin de bulunduğu tam tekmil külliyat oldu. O anda İspanyolca’ya çevrilmiş Sözler’i aralarına bırakma ihtiyacı duydum. Onu külliyatın arasında görür görmez, öyle güçlü bir hissiyat kalbimi ve ruhumu kapladı ki şedit ve engellenemez bir ağlama kendini gösterdi. Aniden zihnimden, İslamiyetle şereflenişimden kendimi Allah’a en yakın hissettiğim o ana kadarki hayatım, film şeridi gibi geçti. Netice de anladım ki, bu hayatta vazifem Risale-i Nur’u İspanyolca’ ya çevirmektir.
Tam da bu yüzden, Üstad’a büyük bir minnetkarlık ve derin bir saygı hissettim. İstanbul’da Sempozyum sırasında tanıştığım Fırıncı Abi’nin “Senin geleceğini biliyordum, çünkü Üstad her ülkeden Risale-i Nur’u kendi diline çevirecekler çıkacak demişti” cümlesini hatırladım ve evinde çeviriyi bırakarak Üstad’a verebileceğim en iyi hediyeyi getirdiğimi düşünmekten kendimi alamadım. Aslında bu, hayatım boyunca benim aldığım en önemli armağandı.
“İNŞAALLAH ALLAH, AHİRETTE KENDİSİYLE GÖRÜŞMEMİ NASİP EDER”
Sözlerin tercümesini külliyatın aslının yanına koyunca, kalbim konuştu ve dedi ki: “Sevgili ve saygıdeğer Üstad’ım, bu İspanyolca çevirinin yapılacağını nasıl bildiyseniz öylece buraya bırakıyorum. Sadece Allah’ın rızasını ve sizden de tercüme sırasında bir kusurum olduysa affını ümit ediyorum. Üstad’ım biliniz ki vazifemin bu olacağını bilemezdim. İnşaallah Allah hatalarımı bağışlar ve ahirette kendisiyle görüşmemi nasip eder.”
Ağlamamı teskin edince, ağabeylere geceyi orada geçirip geçiremeyeceğimizi sormaya karar verdim, çünkü tüm kalbimle buna ihtiyacım vardı. Bu seyahat boyunca nail olduğum lütuflardan bir diğeri olarak bize bir istisna yapıp izin verdiler. Bir ağabey bana, beni Üstad’a bağlayan bu kadar kuvvetli hissiyata binaen odasında kalmayı hak ettiğimi söyledi, fakat ben istemedim. Hiçbir bayanın odasında uyumamış olmasına hürmetle başka bir odada uyumayı tercih ettim. Ancak uyuyamadım. Bütün bu duygular beni ayık tuttu. Oturup, sadece ayın aydınlattığı yıldızlı gökyüzünü tefekkür etmeye karar verdim. Ben, Üstad’ın evinin balkonundan, Yaratıcının azamet eserlerini temaşa ederken, Barla uyuyordu. Uyumak artık bir şey ifade etmiyordu ve yorgunluk zaten hissedilmiyordu. Sabah ezanı beni bu halette yakaladı. Hakim-i Mutlak’ın yönettiği bir orkestra gibi önce bir camiden ezan sesleri yükseliyordu, sonra bir diğerinden, ardından diğerinden.
Beni doğru yola ilettiği için Allah’a şükürler olsun. Allah’ın selamı ve bereketi, bize gerçek ubudiyet yolu olan İslamı öğreten, kulu ve resulü Hz. Muhammed’e (s.a.v) olsun. Allah’ın selamı, Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’nin üzerine ve bugün insanlık Risale-i Nur’un manevi nimetlerinden faydalansın diye tüm zulümlere iman kuvvetiyle dayanmış bütün talebelerinin üzerine olsun.
Sadece, bana her şey için elhamdulillah demek kalıyor.
MEKTUBUN İSPANYOLCASI:
En Barla
Nunca voy a olvidar lo que sentí en Barla. Un lugar muy pequeño y a la vez tan grande. Grande es espiritualidad, grande en la fe que se respira en cada rincón, en cada calle empedrada, en cada persona que camina despacio, sin prisa, con su mirada sincera y su sonrisa que nos da la bienvenida aún sin mediar palabras.
En este viaje pasaron muchas cosas lindas y emotivas que de a poco mi mente abrumada por las emociones de mi corazón irá intentando poner en palabras aunque parezca casi imposible.
¿Qué es lo que hace que una persona abandone todo lo mundanal y dedique su vida al servicio de la fe para salvar las almas de las personas? ¿Qué amor y compación tan grande y especial siente su corazón para soportar torturas, persecución, exilio y encarcelamiento y seguir adelante con la firme convicción de estar en lo correcto?
Una persona así no es fácil de encontrar, por eso me siento bendecida de haber conocido a Bediüzzaman Said Nursi a través de sus escritos. Sin embargo, sentirme bendecida por leer su obra me deja sin adjetivos para describir lo que sentí al conocer los lugares en donde él vivió, claro, si se le puede decir “vivir” a estar exiliado en absoluta soledad.
Cada lugar tiene su esencia, se respira diferente y todo se siente más intensamente. En Barla comenzó Risale-i Nur, por cierto de la mano de alguien elegido por Allah para difundir el Islam y las verdades de la fe. Cada rincón de Barla guarda un recuerdo de Üstad Said Nursi. Las calles por donde caminaba, los árboles en donde suplicaba, las montañas en donde se inspiraba, los jardines en donde escribía, todo allí guarda su recuerdo y sólo con contemplarlo por unos momentos es fácil comprender por qué algunas de las cosas más bellas y profundas se escribieron aquí. Y aclaro que no es que no me hayan emocionado los otros lugares que conocí, pero la emoción mayor la sentí en la segunda casa donde vivió Üstad.
Recordando la Carta Veintiséis, donde Said Nursi escribió sobre los tres tipos de visitas que podían acudir a él, cierro la puerta de una visita por motivos mundanales, también cierro la puerta de considerarlo una persona sagrada y espero que Allah acepte mi visita en reconocimiento a su trabajo como siervo de Allah al servicio del Corán y de la fe.
Lo primero que vi fue la colección completa en una de las habitaciones, entre la cual había algunos libros en otros idiomas. Inmediatamente sentí la necesidad de dejar allí también “Palabras” traducido al español. Ni bien lo vi junto a los otros libros, una fuerte emoción invadió mi corazón y mi alma que se manifestó en forma de llanto profundo e incontrolable. De repente en mi mente vi como ante una pantalla de cine una sucesión rápida de imágenes de mi vida desde el momento en que abracé el Islam hasta ese instante en que me sentí tan cerca de Allah, como terminando de comprender que mi misión en esta vida es traducir Risale-i Nur al español.
Asimismo, lo sentí como un acto de agradecimiento y profundo respeto por Üstad. Recordando las palabras de Firinci Abi cuando lo conocí en Estambul durante el simposio que me dijo que él sabía que yo vendría porque Üstad había dicho que de cada país surgiría alguien que traduciría Risale-i Nur en su propio idioma, no pude más que sentir que en su casa le estaba dejando a Üstad el mejor regalo que yo podría haberle llevado y que en realidad fue el regalo más importante que yo recibí en mi vida.
Al dejar “Palabras” junto a la colección original, mi corazón habló y dijo: “Querido y respetado Üstad, aquí le dejo este libro en español como usted sabía que así sería. Sólo espero la complacencia de Allah y que usted sepa disculpar si en mi trabajo algo de su obra se ha perdido al traducir. Sepa, Üstad, que jamás imaginé que esta sería mi misión. Espero que Allah perdone mis faltas y me permita conocerlo personalmente en el Más Allá”.
Cuando pude recomponerme de mi llanto, me animé a preguntarles a los hermanos si esa noche podríamos quedarnos a dormir allí porque realmente lo necesitaba con todo mi corazón. Como una bendición más de todas las que recibí en este viaje, como excepción nos permitieron quedarnos y un hermano me dijo que yo merecía dormir en la habitación de Üstad por los sentimientos tan fuertes que me conectan a él. Sin embargo, no quise. Por respeto preferí dormir en otra habitación, ya que nunca una mujer había dormido allí. De todos modos, no pude dormir. Las emociones me desvelaron y preferí sentarme a contemplar el cielo estrellado y la luna que apenas lo iluminaba. Barla dormía mientras yo reflexionaba sobre los signos de la magnificencia del Creador desde el balcón de la casa de Üstad. Dormir ya no tenía sentido y el cansancio ya no se sentía. El llamado a la oración de la mañana me encontró así. Y como una orquesta dirigida por el Supremo Director, sonó el ezan en una mezquita, y luego en otra, y luego en otra y otra más.
Alabado sea Allah por haberme mostrado el camino correcto. La paz y las bendiciones de Allah sean con Su siervo y mensajero Muhammad, que con su ejemplo nos enseñó que el Islam es el camino para la adoración perfecta. La paz sea sobre nuestro maestro Üstad Bediüzzaman Said Nursi y sobre todos sus alumnos que soportaron con la fuerza de la fe todo tipo de sufrimiento para que hoy toda la humanidad pueda disfrutar de los placeres espirituales de Risale-i Nur.
Sólo me queda decir ALHAMDULILLAH por todo.
Vacide Lorena Lara
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.