Asistanın hocasıyla münazarası: İnançsızlık, alkol ve intihar

Genç adam çok zengindi. Büyük bir şirketi vardı. Hem gıda hem de giyim sektörünün öncülerindendi. En lüks arabalara biniyor, en güzel elbiseleri giyiyor, en lezzetli yemekleri tadıyor ve en pahalı yerlerde konaklıyordu. Dünya cihetiyle her istediği yerine geliyordu. Eşi, annesi, babası ve kendisinden oluşan mutlu bir ailesi vardı. Yeryüzünde ondan daha saadetlisi yoktu. Özellikle annesini çok seviyordu. Babasının yoğun iş temposundan dolayı sürekli annesi onunla ilgilenmişti. 

Annesi Aynur hanım oğlunun okumasına çok önem verir, sürekli onun geleceğini düşünür ve bütün planlarını ona göre yapardı. Aynur hanım dindardı, mümkün mertebe dinin gereklerini kendince yerine getirmeye çalışırdı. Fakat bir kusuru vardı ki o da oğlunun ibadet etmesinin derslerine engel olabileceğini düşünmesiydi. Derslerine engel olmasın diye belli ahlaki kurallar dışında din ile ilgili oğluna pek bir şey öğretmemişti. ‘‘Hele bir iş sahibi olsun, ekmeğini kazansın sonra dinini de öğrenir, ibadetlerini de yapar’’ derdi. Kur’an kursu yerine dil kurslarına göndermiş, dünya cihetiyle her istediğini yerine getirmişti. Bütün bunları hep oğlunun iyiliği için yapmıştı!

Hakan, annesinin teşviki ve babasının desteğiyle girdiği bütün sınavları başarı ile vermiş ve üniversite sınavında dereceye girmişti. Annesi Aynur hanıma göre ülkedeki eğitim kalitesi yetersizdi. Bu yüzden oğlu yurtdışında okumalıydı. Elde avuçta ne varsa biriktirip onu İngiltere’ye yollamışlardı. Sonunda İngiltere’nin en gözde üniversitelerinden birine yerleşmiş, onların umutlarını boşa çıkarmamıştı. Hakan endüstri mühendisliğini başarılı bir şekilde bitirip annesi Aynur hanımı dünyanın en mutlu insanı etmişti.

Bu sırada İngiltere’de iken bulunduğu arkadaş ortamlarından etkilenerek dini inancı ile ilgili sorgulamalara başlamış ve ateist olmuştu. Bir yaratıcıya ve öldükten sonra dirilmeye inanmıyordu. Annesinin ibadetlerini gereksiz görüyor ve rahatsız oluyordu. Fakat onu kırmamak için bu durumu kendisine belli etmiyordu. Annesi ise rastladığı herkese oğlunun başarılarını anlatıyor, onunla gurur duyuyordu. 

Hakan’ın kabusu, beş yıl önce bir sabah uyandığında başlamıştı. Herkes uyuduğunda kabus görürken o, uyandığında kabus görmüştü. O sabah annesini uyandıramamıştı. Evet annesi uykuda iken kalp krizi geçirmiş, oracıkta ölmüştü. Hakan hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış, oraya yığılmıştı. Daha önce yakın tanıdıklarından kimsenin ölümüne şahit olmamıştı. Annesinin ölümü onu derinden sarsmıştı. Artık onu hiçbir zaman göremeyecekti. Çünkü şimdiki inancına göre ölüm bir yok oluştu.

O zamandan beri hiçbir şey onu mutlu edemiyordu. Bir daha annesini göremeyeceğini düşünmek onu derinden derine üzüyor, odasına çekilerek hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Evet içinde bir boşluk, bir huzursuzluk vardı. Ne yaptıysa da bu boşluk hissi dolmuyordu. Bu boşluk ve huzursuzluk hissi sürekli aklına intihar düşüncesi getiriyordu. Fakat eşi, babası ne yapacaktı, üstelik yeni bir çocuğu dünyaya gelmişti. Onları düşününce vazgeçiyordu. Bu arada kendini alkole vermiş, sürekli içmeye başlamıştı. En sonunda alkolün etkisiyle zehirlenmiş, apar topar acile getirilmişti.    

Acil serviste gerekli müdahaleler yapıldıktan sonra ilk psikiyatrik değerlendirmesi yapılmış, içinde bulunduğu buhrandan dolayı yatırılarak takip ve tedavi edilmesine karar verilmişti. Kendisini takip edecek doktorun işi zordu çünkü yaklaşık beş yıldır alkol kullanıyordu ve son bir yıl içinde içme miktarını bayağı arttırmıştı. Artık neredeyse her gün beş-altı şişe bira içiyordu. Almadığı günler uykusu gelmiyor, sinirleniyor, elleri titriyordu. Bir şişe içmeyle şikayetleri tamamen düzeliyordu. Bu durumu bir kısır döngü haline gelmişti. 

Yatırıldığının ertesi günü hocalar, asistanları ile hastaları dolaşıyorlardı. Bu sırada en çömez asistan olan Dr. Ahmet’in dikkati acilden yatırılan yeni hastaya takıldı. Onu bir yerlerden tanıyor gibiydi fakat çıkaramıyordu. Saçları birbirine karışmış, öz bakımı azalmış olan hasta, bir yerlere dalıp gitmişti. Gelen hocaların farkına bile varmamıştı. Vizit bittikten sonra Dr. Ahmet, hemşireden hastanın dosyasını istedi. Dosyaya bakınca ‘‘Aman Allah’ım bu benim liseden arkadaşım’’ diye mırıldandı. ‘‘Nasıl bu hale gelmiş’’ şeklinde söylenerek arkadaşı Hakan’ın odasına doğru yürümeye başladı. Odanın kapısından ona uzun uzun baktı. Hakan da onu tanımış ve bulunduğu durumun utancı ve mahcubiyetiyle başını öne eğmişti. Kısa bir hal hatırdan sonra Hakan başından geçenleri anlatarak ağlamaya başladı. Dr. Ahmet onu teskin ettikten sonra tedavisine kendisinin bakacağını en ufak bir sıkıntı veya ihtiyaç halinde çekinmeden kendisine söylemesinin yeterli olduğunu ifade ederek odadan ayrıldı.

Hastanedeki ilk gününde Alkol yoksunluk ölçeği puanları çok yüksek gelmişti. Tedavisine, yoksunluk tedavisi ile başlanarak yeterli sıvı desteği, vitamin desteği ve yoksunluk giderici ilaçlar başlanmıştı. İkinci haftanın sonunda yoksunluk belirtileri olan sinirlilik, el titremesi, terleme, hayaller görme, ışık çakmaları, uykusuzluk şikayetleri artık olmuyordu. Hasta yavaş yavaş toparlanıyordu. Depresyonu biraz azalmakla beraber devam ediyordu. Bu durum da basit bir şekilde (!) bir antidepresanla tedavi edilebilirdi. İkinci haftanın sonunda ayaktan takip ve tedavi edilmek üzere taburcu edilmişti.

İki hafta sonra kontrole geldiğinde Hakan artık içmiyordu. Hakan’ın eşi ‘‘Hocam Allah sizlerden razı olsun, neredeyse beş yıldır akşam yemeğimi yalnız yiyordum, sizin tedavinizden sonra iki haftadır her akşam beraber yemek yiyoruz’’ demiş ve ona teşekkür etmişti. Ahmet bu duruma çok sevinmişti. Fakat sosyal hayattaki düzenlemeler ihmal edilirse Hakan’ın tekrar içeceğinden de emindi. Onun alkolden kurtulması için her nevi argümanı kullanmak istiyordu.

Dr. Ahmet çok kitap okurdu. Okuduğu yabancı yayınlarda alkol ve madde bağımlılığı ile ilgili şöyle bir cümleye rastlamıştı ‘‘hayat kurtarıcı medikal tedaviler ve psikolojik müdahaleler iyileşme ve toparlanmanın önemli parçalarıdır; ancak bunlar yeterli değildir. Dinler, tıbbi müdahalelerin ele alamayacağı alkol ve / veya uyuşturucu bağımlılığına götüren birçok konuyu ele alır. Varılan kanıtlar, dini inançların, uygulamaların ve yaratıcıya olan inançtan ilham alan manevi programların, madde bağımlılığının önlenmesine ve onlardan kurtulmaya önemli ölçüde katkıda bulunduğunu göstermektedir.”

Bu sosyal destek sistemi Dr. Ahmet’e göre hocasının hesaba katmadığı ve ihmal ettiği bir şeydi. Bu dikkatinden kaçmamıştı. Merakını gidermek için hocasına sormaya karar verdi.

Vizit başlamadan Dr. Ahmet hocasından izin isteyerek konuşmaya başladı:

“Hocam müsaadenizle Hakan beyin tedavisi ile ilgili bir soru soracağım. Şimdi biz yoksunluğu tedavi ettik, depresyona müdahale ettik ve uzun dönem isteği azaltıcı ilaç ekledik. Başarı şansı nasıl?”

Hocası tamamen farmakolojik açıdan olaya yaklaşarak cevap verdi:

“Maalesef, mesleki hayatım boyunca alkol ve madde kullanım bozukluğu tanısıyla gelip mevcut tedavimizle tam tedavi gören ve iyileşen hastaya çok az rastladım. Alkol ve madde kullananlarda alkol ve maddeye has, özel bir hafıza merkezi gelişmektedir. Alkol ve maddeyi aldığı ortam, çağrıştıran olay, beraber içtiği kişi, hatırlatan herhangi bir durumda otomatik olarak hafızanın o özel merkezi harekete geçer ve yoğun bir içme isteği uyandırır. O içme isteği, karşı konulamaz bir şekilde içme dürtüsüne yol açar, böylelikle uzun bir bırakma döneminden sonra tekrar içme ile bize gelirler” şeklinde cevap verdi.

Ahmet tekrar söz alarak; 

“Hocam yurtdışında Adsız Alkolikler Derneği diye bir dernek var. Siz de hep bundan bahsederdiniz. Oradaki psikiyatristlerin alkol ve madde bağımlılığının medikal tedavisine ek olarak bağımlı hastalarını bu derneğin sosyal faaliyetlerine katılmaları için teşvik ettiklerini söylemiştiniz. Ben bu derneğin muhteviyatına baktığımda hem maneviyatı esas alarak hareket ediyormuş. Neden biz bunu ihmal ediyoruz? Niçin Türkiye’de yok?”

Hoca bu soruya sessiz kalmakla yetinince Ahmet konuşmasına tekrar devam ederek;

“Hastayı intihardan vazgeçiren, hayatına bir anlam katan her türlü argümanı kullanmak lazım değil mi? Acaba başarısızlığımızın nedeni ne? Sorun bizde mi, alkol de mi, hasta da mı, ilaçlar da mı?”

Hoca sessizce Ahmet’e yönelerek;

“Çünkü Türkiye’de bilim insanlarına göre buralar sakıncalı alanlar…” dedi.

Bunun üzerine Ahmet sözü alarak;

“Hocam bunu şunun için önemsiyorum; Hastamızın öyküsünde din ve yaratılış ile ilgili olumsuz çarpık düşünceleri vardı. Bu düşünceler, annesinin ölümü ile tetiklenmiş, onu boşluğa, amaçsızlığa, depresyona sokmuştu. En sonunda baş edemediği sorgulamalar ve bulamadığı cevaplar onu alkol kullanmaya itmişti. Bu sorgulamalarına neden cevap vermiyoruz veya cevap verebilecek birilerine yönlendirmiyoruz? Ayrıca okuduğum bilimsel yayınlarda dinin, olumlu duyguların sıklığını artırarak stresin, intihar, alkol ve kötü madde kullanımı, depresyon, anksiyete gibi duygusal bozukluklarla sonuçlanma olasılığını azaltıp kişiye stresle başa çıkmak için destek sağladığı yazıyor. Dini ve manevi başa çıkma kaynakları, zor yaşam koşullarına anlam katan ve bir amaç hissi veren güçlü inançlar içerir.

“Alkol bağımlılığının uzun süreli tedavisi için çeşitli seçenekler olmakla birlikte başarı şansının oldukça düşük olduğunu söylediniz. Yani biz doktorların yaptığı sadece kısa süreli yoksunluk tedavisi yapmak ve uzun süreli koruma için bir-iki ilaç eklemek dışında başka bir şey değil anladığım kadarıyla…

“Bana göre alkol ve madde ile ilgili gerek ferdi gerek toplumsal gerekse kanuni yönden hepimize önemli vazifeler düşmektedir. Bir psikiyatri hekimi olarak üzerimize düşen vazifeleri çeşitli nedenlerden dolayı layıkıyla yapamamaktayız. Psikiyatri hekimlerinin çoğunun kaçındığı veya kaçınmak zorunda olduğu manevi pratiklerden yeteri kadar faydalanamamaktayız. Toplumsal önyargılar ve yetersiz kanuni düzenlemeler buna imkan vermemektedir. Halbuki bu sorun tüm toplumu ilgilendirir. Trafik kazaları ve cinayetlerin çoğunun altında aslında alkol ve benzeri maddeler yatmaktadır. İşin manevi boyutu daha alkole başlamadan tedaviye başlar. Yani din ve maneviyat “yasaktır” der, vazgeçirmeye çalışır. Batılı ülkeler manevi pratiklerden faydalanmaya çalıştığı halde biz neden faydalanmayalım? Bu uzun süreli tedaviye maneviyatı arttırıcı dini psikoterapinin faydası azımsanmayacak derecede büyük olmasına rağmen neden onlardan tam olarak faydalanamıyoruz?

“Bahsettiğimiz maneviyat sadece alkol ve madde kullanım bozukluğunda değil psikiyatrinin diğer alanlarında uygun hastalar için de uygulanabilir. Örneğin hayattan ümidini kesmiş son dönem bir kanser hastasına psikiyatri hekimi olarak ne verebiliriz ki? Sadece materyalist bir bakış açısıyla baktığımızda belki bir antidepresanla günü kurtarabiliriz. Fakat hastanın ruhundaki ıztırabı susturabilir miyiz? 

Ahmet kendini tutamayıp çok konuşmuştu. Hocası onu pür dikkatle dinliyordu. En sonunda dedi ki;

“Bu kadar konuşmadan sonra senin bir önerinin olması lazım… Önerin var mı?”

“Kendi tedavi modelimizi geliştirmek… Çünkü biz kendi yürüyüşümüzü terk ettik, fakat Avrupa’nın yürüyüşünü de öğrenemedik. Müsaadeniz varsa hastanemiz bünyesinde yeni kurulan kendi dinimiz ve kültürümüze uygun olarak yapılandırılmış Manevi Destek Birimi’nden destek isteyelim. Daha önce çalıştığım bir klinikte psikiyatri hastalarının uygun olanlarını hastanemiz bünyesinde kurulan Sağlıkta Pozitif Düşünce Kulübü’ne yönlendiriyorduk ve büyük faydasını da görüyorduk.”

Ahmet’in hocası “olur” şeklinde başını sallayarak odadan çıktı.

Ahmet bu iznin verdiği mutluluk ile hemen manevi destek birimini arayarak hasta arkadaşı için randevu aldı. 

Hakan bu arada Manevi Destek Birimi’ne gitmiş, manevi destek uzmanı ile uzun bir görüşmeden sonra memnun bir şekilde ayrılmıştı. Ayrıca okuması için kendisine Allah’ın ve Ahiretin varlığını ispat eden Tabiat Risalesi ve Haşir Risalesi adlı kitapları vermişti. Sonraki kontrole geldiğinde o kitapları okumuş, zihnindeki çoğu soruya cevap bulmuştu. Artık belli bir amacı ve tedavi motivasyonu vardı. Ayrıca annesine tekrar kavuşacağına dair ahiret inancı yerleşmiş, olaya daha iyimser bakmaya başlamıştı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
8 Yorum