Aşk-ı Memnu

Aşk-ı Memnu

Leyla Yıldız'ın yazısı...

  AŞK-I MEMNU

 Servetten Şehvete Uzanan Açlığın Düşürdüğü Bir Kadın: Bihter

“Bihter, hayatında bundan böyle aşkların karşılıksız kalacağını, daha da yalnızlıklarla dolup taşacağını, kendisinden o kadar yaşlı Adnan Bey’in ne aşka, ne ihtirasa yanıt verebileceğini sezinlemişti. İşlemeli, dantelâlı yatak örtüleri, bu gece her gece, Bihter’e bomboş süsler, düzmece incelikler sunacak, ama Bihter süslü döşeğinde hep ihtirasların, genç tenlerin hayalini kuracaktı.”
Melih Bey Takımı’nın kızlarındandır Bihter. İstanbul’un zevk ve eğlence yaşamında hususi şöhrete sahip Melih Bey Takımı… Bihter… Firdevs Hanım’ın kızı. Boğaziçi mehtap alemlerinin, Göksu, Kağıthane sandal gezintilerinin güzeli. Yirmi bir yaşında. Doruk noktasında geçliğinin, ihtiraslarının.
Büyülü bir dünyanın kapılarını aralar, Adnan Bey’in kendisine talip olduğu haberi.
‘’O büyük yalının yegane  hakimesi olmak.’’(s.43)
Debdebe, tantana hırsı kuşatır tüm benliğini. Ne Adnan Bey’in ilerlemiş yaşı ne de çocukları korkutur onu.
İhtişamlı yaşam arzusuyla kabarır iştahı.
 “İşte yemin ediyordu ki onu ne annesi, ne kardeşi, dünyada hiçbir kimse bu hülyalarına kavuşmaktan men edemeyecektir.”(s.50)
 “Buraya geliniz mutantan(şaşalı) yalılar, beyaz kikler, maun sandalılar, arabalar, kumaşlar, mücevherler, bütün o güzel şeyler, bütün o müzehhep (yaldızlanmış) emeller… Siz, hepiniz, buraya geliniz.” (s.60)
Öte yandan Adnan Bey’e iyi eş olma hayalleri de kurar; çocuklarına da iyi bir ana…Bülent’e ve genç  kızlığa adım atan Nihal’ e…
Aradan geçen bir yıl Bihter’i gerçeklerle yüzleştirir:
 “Onun dostuydu, evet, bu adam için kalbinde derin bir hürmet hatta bir muhabbet vardı. Lakin onun bütün ruh teslimiyetiyle karısı olamıyordu.”(s.204)
İsyanını terennüm ettirir, hayal kırıklığı.
“D emek kendisi için izdivaç bu idi, aşk bundan ibaret olacaktı; her zaman, ondan böyle cebir ile aşk alınacaktı ve ruhunun asıl aşkını vermiş olamayacaktı.”(s.205)
Aşk odasını dolduran karanlığa bakarak genç kızlık emelleriyle çatışma yaşar.
 “(…) o genç kızlık yatağının üzerinde bir gökkuşağı açan mücevherler, kumaşlar, ziynetler hep bir avuç hulya külleri şeklinde odanın karanlıklarına serpiliyor, dağılıyordu.”(s.206)
Yirmili yaşına rağmen o  yaştaki iki çocuğa analık etme hevesi…Bu da kursağında kalır. Yalıya geldiğinden beri Nihal ve yalı emektarlarıyla sorunlar yaşamıştır. Tatsız didişmeler…
 “Artık üvey analık sıfatlarından da sıkılıyordu. İşte bir seneden beri Nihal’le sevişmek için mütemadi bir mücadele içinde yaşamıştı O, kendisini hiçbir vakit tamamıyla sevemeyeceğinden emindi.(s.207)
Hayatındaki boşluğu tanımlamasına Behlül yardımcı olur. Adnan Bey’in yeğeni…Çapkın, gençlik sarhoşu.Hayatı eğlenmekten ibaret gören Behlül. Göksu gezintisinde kardeşi Peyker’i baştan çıkarma ihtirasıyla etrafında dönüp dururken ve Peyker’i ensesinden öpmek için eğilirken doğan cinsel hava ile uyanır.
 “Sevmek istiyordu. Hayatında yalnız bu eksikti.”(s.211)                   
Behlül’ ün imgesi bir gölge gibi karışır, Bihter’in o siyah mümkün olabildiği kadar siyah gecedeki düşüncelerine.
 “Sevmek istiyordu, hummalar içinde mecnunca bir aşk ile sevecek ve mesut olacaktı.”(s. 212 )
 Duygularının farkına varır ve buhranlar içinde kıvranır. “Kafesine sıkışmış vahşi bir hayvan gibi.
 “İşte şimdi bu tantanalı odanın servetleri içinde siyah mermerlerle örülmüş bir mezarda diri diri gömülmüş gibiydi. Nefes alamıyor, boğuluyordu, bu mezardan çıkmak, yaşamak, sevmek istiyordu.”(s.212 )
 “Merhamet hissiyle bakar, güzelliği çürümeye mahkum bedenine.
“Genç kızlık hayatında hiç böyle bir şey hissetmemiş, aşk hummasının cismani yetini sızlatacak bir ıstırabını duymamış idi.’’(s.218 )
Acısı yakar yanlış kararının.
 “Oh ne yanılmış idi ! Ona sevmek sevmek lazımdı. Sevemeyecek olursa ölecekti.(s.218-219 )
Ufukta belirginleşen hakikat bir darbe gibi iner tepesine.
 “Fakat nasıl sevecek? Sevmek bu artık kendisi için memnu (yasak) muhal (imkânsız) değil miydi?”(s. 219 )
Bir çığlık açığa çıkar, kulaklarını uğuldatan.
 “Kocasına hıyanet etmek için mi evlenmiş idi?”(s.210)
Ürkerek reddeder.
 “Asla, evet, asla hıyanet etmeyecekti.” (s.219 )
Bedenini bir ürpermedir kaplar. Korkuyla dolar.
 “Bihter kocasına hıyanet etmek maksadıyla evlenmişti, öyle mi? Bunu yapmayacaktı, bir Firdevs Hanım’ a benzemeyecekti.”(s.210)
Babasına ihanet etiği için yıllarca suçladığı, didiştiği, hor gördüğü Firdevs Hanım’a… Hayatının yüz karası Firdevs Hanım’a… Hafif meşrepli, kötü şöhretli Firdevs Hanım’a benzeme, onun gibi düşme vehmiyle sarsılır:
 “Evet, asla Firdevs Hanım’a benzemeyecekti, işte yemin ediyordu.”(s.210)
İç dünyasındaki çatışmalar, aşk ihtiyacının üstün gelmesiyle sona erer. Behlül’ le yakınlaşmaya müsaade vermiştir artık.
 “Nihayet işte şimdi büsbütün Firdevs Hanım’ın kızı olmuş idi Bunu kendi kendine söylüyor ve kendisinden iğrenilerek bir vücuttan kaçarcasına kaçmak istiyordu.”(s.255)
Annesine çektiği için işlemişti bu günahı. Çocukluğundan beri kendisi annesine benzetilmemiş miydi? Peyker de babasına. O yüzden Peyker kocasına sadıktı. Bir kat daha artar kini annesine.
 ‘’ Nihayet Firdevs Hanım’ın kızı olmuş idi; evet, yalnız onun için gitmiş, bu adamın kollarında kirli bir kadın olmuş idi. Başka bir sebep bulamıyordu. Demek onun kanında, kanının zerrelerinde bir şey vardı ki, onu böyle sürüklemiş, şüphesiz özürsüz Firdevs Hanım’ın kızı yapmıştı. Bütün bu günahın, bu pisliğin mesuliyetini annesine atfediyordu. Bu kadına bir düşman idi ondan nefret ediyordu, kendisini bu kadının kızı yapan bu kadere küsüyordu.” (s.256)
Vicdan azabını susturur. Kocasına karşı işlediği cinayetin yol açtığı vicdan azabını.
“Lakin siz de düşünmeli değimliydiniz? Niçin gidip bir Firdevs Hanım’ın kızını almak istediniz?” (s.257 )
Genç kızlık rüyalarının tufanında evliliğini düşündü tekrar.
 “Servet, tantana, ziynet; o hayalinde beslenen emeller bugün tasarrufunda idi; fakat bunlar öksüz çocuklar mahzunluğuyla,elim bir boyun büküklüğüyle duruyolardı. Bu izdivaç ona genç kızlık emellerini vermiş fakat kadınlığını aç bırakmış idi.”(s.374)
Kanlı akabetinden habersiz, Behlül’ün odasına gitmeye devam eder. Hiçbir güçlük çıkarmadan kendisine gelen bu kadından sıkılır Behlül; eski hovardalıklarına geri döner. Bihter buna duyarsız kalır ve kirli ilişkisini sürdürür.
 “Bu kadın, o hıyaneti keşfetmekle beraber, gözlerini kapıyor, tekrar kendisini saran bu kolların arasında bir sefile hayalinin titreyişini, onun rayiha bakiyesini görmemek, duymamak için kendisini sahte bir güvenmenin duvarları içinde saklıyordu.”(s.409)
İyice alçalır Behlül’ ün gözünde Bihter. Behlül bu kadından uzaklaşır, Nihal’le evlenmeye karar verir. Kıskançlık sendromuna yakalanan Bihter, intikam yemini etmiş gibi kirli aşkını itiraf eder. Ruhsal bir azap duyarak kocasının silahına koşar. Kanlı akibeyetiyle bu düşüşe bir nihayet verir.

                Zaferle Taçlanan Eser: Aşk ı –Memnu


Sağlam roman tekniği, kusursuz olay örgüsü, şeffaf psikolojik tahliller, çevre ve eşyanın ruhunu yansıtan tasvirlerle dev bir eser yaratılır: Aşk- Memnu.
Halit Ziya’nın Ustalık Belgesi
Aşk-ı Memnu’yu modern romancılığımızın en büyük klasiği sayar Selim İleri.
“Türkçe’ de yazılmış en kusursuz romandır.”der Robert P.Fin.
İç sızıların ve haşin kıskançlıkların doğurduğu çatışmalarda ustalığı saklıdır yazarın: Bir tarafta arayış humması içinde aşkı arayan ve bulduğu yasak aşkla sadakat arasında sıkışan Bihter’in iç çatışması; öte tarafta çevresindekilerin sevgi ve ilgisini kaybetme korkusu yaşayan Nihal’ in Bihter’ le çatışması… Bihter isyanın çığlığı, Nihal vehimlerin. Bihter şehvet, Nihal masumiyet.
Eserde tatmin edilemeyen arzularının sessiz çığlığını duyarız Bihter’in; Nihal’in ise gittikçe yalnızlığına düşüşünün, hırçınlığının sesini.
Aşk-ı Memnu.Kah ihtiras kokar, kah saflık.Kah şuh kahkahalara rastlanır onda kah hüznün gözyaşlarına.Nihal ağlatır, Bihter öfke kusturur. Bihter hayal hakikat çatışmasının mağduru; Nihal gölge düşüncelerinin. Kurbandır Bihter, zaaflarının kurbanı; Nihal sevgi açlığının. Eşya canlanır, dile gelir çevre; kahramanların iç duygularına tercüman olur. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “ Sadece realist teknik ve psikoloji itibariyle bakılırsa, her zaman için mükemmel sayılabilecek bir eser .”övgüsüne nail olur.
Edebi eseri yaratmak için çırpınan Halit Ziya, alevden kalemine sarılır ve Bihter ‘i Behlül’ün odasına sürükler;  Bihter’in iştihasını kocasının yeğeninin kollarında söndürür.Bir toplumun ahlaki değerleri çatırdar. O odada iffeti leke alan Bihter değil, koca bir toplum olur. Vicdan susturulur, sadakat ihanete teslim olur.
Halit Ziya, işlemeli, dantelli yatak örtülerinin süslediği odaların kapılarını açar, okuyucu girer içeri. Tutkular, tensel hazlar, çılgınca arzular, marazi ilişkiler izlettirilir okuyucuya. Romanı sinemaya uyarlayan Halit Refik ; “:Kadınların sağlam bir biçimde edebiyatımıza girdiği ilk eser.” sözleriyle taçlandırır romanı.
Aşk-ı Memnu, değerlerin iflası, Halit Ziya hazineyi tarumar eden ilk şövalyelerden. Evli kadının ilk günahı Türk Edebiyatında; Bihter ilk günahkâr Türk Edebiyatında. Kadın haysiyetine vurulan ilk darbedir, kurşun gibi ağır. İlk darbe öldürücü olmalı. Mehmet Rauf “Eylül” ile Peyami Safa “Canan” ile  takip eder onu. Abaza kızı Canan … Mahremiyetin örtüsü iyice kaldırılır, hıyanetler dökülür ortaya.
Aşk- Memnu, bir haremi gibi girer ve edebiyatımıza. Dağıtan, yağmalayan. Kutsalımızın talanıdır o.dokunulmaza saldırır. İfşadır. Baştan sona teşhir hastalığı. Sıradanlaştırılmış ihanet.
Halit Ziya’nın ölüm çanı ile alabora olan kutsiyet, Ahmet Altan’ nın “Aldırma” sıyla can çekişir.


                Boğaziçi’nde Küçük Bir Avrupa


Aşk-ı Memnu’nun kahramanları, adeta Fransa’nın göbeğinden sıçrayarak Boğaziçi’ndeki bir yalıya düşmüş gibidirler.Ne Adnan Bey Ailesi, ne de Melih Bey Takımı bizdendir.Yerli ögelere tesadüf edilmez onlarda.Biganedirler bize.Yabancı. Adeta Frenk.
İlk edebi Türk romanı kabul edilen Aşk-ı Memnu, toplumdan kopuktur. On dokuzunca yüzyıl  Türkiyesi’nin toplumsal gerçeğinden uzak.
Yazar, on dokuzuncu asırdaki burjuvazinin temsilciliğini yapar adeta. Şarkı tekmeleyip garba kucak açmış bir burjuvazi. Bütün ihtişamı ve bütün kompleksi ile tiplerini yaratır Halit Ziya.Sırtlarında batının libası.Hepsi Avrupalı.Hepsi batılın çılgın gömleklerini giymişler:eğlence, şehvet, ihtiras, servet, intikam, şöhret, ihtişam,zillet, tutku, hıyanet,zevkperestlik, enaniyet…
Kahramanlar, modern hayat tarzının hakim olduğu geleneksel yaşam izlerinin görülmediği bir çevrede, başkalarının imrendiği hayat sürerler. Geçim sıkıntısı olmayan, zengin, şöhret sahibi kimselerdir.Hazır yiyicilerdir. Aşktan, eğlenmekten başka dertleri yoktur. Milli şuurdan yoksundurlar.
Boğaziçi’ndeki lüks yalılarda Türk ve yabancı hizmetçilerle yaşarlar. İstanbul’un en gözde en elit mekânı Boğaziçi’nde. Göksu ve Kâğıthane mesirelerinde sandal sefası sürerler. Seçkin mağazalarından alışveriş yaparlar Beyoğlu’nun. Sazlı sözlü eğlenmeye giderler Tepebaşı, Konkardiya  ve Çırçır Suyuna.
Yalıda Figaro gibi Fransız gazeteleri göze çarpar. Piyanolardan Donizetti, Rossini, Rubunstein, Celementi, Wegner’in sonatları, operaları yükselir. Midye dolmaları hazırlanır mutfakta. Fransız yazar Alexandre Dumas’ın hikâyeleri okunur. Moda dergileri takip edilir. Mutfak eşyaları Bazar Allemand’dan, fondonlar, çikolatalar, Şekerlemeci Löbondan alınır.
Nihal ve Bülent’i Fransız mürebiye Mlle de Courton yetiştirmiştir. İleri düzeyde Fransızca bilirler. Yazar, Nihal’i piyanodaki marifetiyle ön plana çıkarırken Bülent’e Christopher Colombe oyuncu oynatır.
Bihter ise Fransızca’ nın yanında Rumca da bilir.Valslar,kadriller,romanslar çalar piyanoda. Yazar, Bihter’e dönemin giysisi çarşafı giydirmesine rağmen o hale şuh bir kadındır. Oynak, işveli edalı…
Bihter büyük ölçüde madam Bovary’dir (1), biraz da Anna Karanina(2).Bu üç kadın tuhaf bir şekilde birbirlerine benzerler. Üçü de kocalarına ihanet eder ve var olduğunu sandığı sahte mutluluğa yol açarlar. Üç kadının da kocası aristokrasiyi temsil eder; silik, pasif tiplerdir.Üç kadının da yaşamı trajik bir sonla noktalanır.Emma arsenik içerek, Bihter eşinin silahıyla, Anna da kendini trenin altına atarak intiharı seçer.
Üçü realist anlayışla anlatır. Üçü de gerçekçi gözlemlerle verilir.
Bihter’in sergüzeştinde Bovarizm etkisi fazladır. Emma da Bihter gibi varlıklı bir aileden gelmez. Hayalleri, düşünce yapıları, eğilimleri, zevkleri aynıdır. Emma Bovary de gösterişe süse, zenginliğe, pahalı eşyaya, giyime düşkündür. Bihter de Emma’yı Emma da Bihter’i görür okuyucu.
“Bence insan başkaları için değil, Nefsi için yaşamalıdır.” diyen Firdevs Hanım tiplemesi de tanıdık değildir. Büyükanne olmayı alçalma sayan; yanı başında gittikçe gençleşen, güzelleşen kızlarını kendine rakip gören ve onları kıskanan Firdevs Hanım…
Yazarın çizdiği tiplerden en vahimidir Behlül. Hayat onun için uzun bir eğlencedir. Yaşamaya en fazla hakkı olanlar da eğlenebilenlerdir, onun felsefesine göre. İnancı paradır, taklit edilmek için iyi giyinir, başkalarına dinletmek için aşk münasebetleri kurar, en büyük lezzeti de asıl anlatırken hisseder. Türlü ilavelerle, süslerle… İnsanlara karşı vazifesinin onlarla eğlenmek, memleketine karşı vazifesini mümkün oldukça mesire yerlerinden istifade etmek olduğuna inanır. Anı yaşar; emek sarf etmeden bol para harcar; İstanbul un tüm eğlence mekânlarını dolaşır; kadın şarkıcılardan balolara koşar; Beyoğlu gecelerinde sabahlar. Hovardalıkları aynı çatı altında yaşadığı yengesine kadar uzanır. Amcasının karısı; yengesi Bihter’e. Yazar, Behlül’ün yengesini baştan çıkarmaya uğraşırken söylettiği “Düşününüz bir kere!  Niçin birbirimizi sevmeyelim, evet, niçin?” sözleriyle biraz daha bizden uzaklaştırır.
İzole bir yaşam vardır yalıda. Kahramanların çevreyle irtibatı yoktur. Yalıya giden gelen olmadığı gibi yalıdakiler de Ada’da yaşayan halaları dışında kimseye gitmezler. Balıkçı, yoğurtçu, bozacı, şıracı, kağıt helvacı, simitçi gibi satıcılar geçmez sokaktan. Halktan birilerine tesadüf edilmez Göksu’da, Ada’da…Eski İstanbul’un emarelerine  de yer verilmemiştir romanda.Yalılardan ud, tanbur sesleri yerine piyano sesleri yükselir.Hiç ezan sesi işitilmez İstanbul’un görkemli minarelerden.
Kahramanlar; tarihinden, kültüründen, hatıralardan koparılmıştır. Görmezden gelinmiştir koca bir tarih.
Topluma ayna tutar romanlar ama Aşk-ı Memnu,Türk toplumuna, kültürüne ayna tutmaktan uzaktır.Aşk-ı Memnu’da çizilen çevre Boğaziçi’nin ortasında adeta küçük Avrupa’dır.
    
                       
---------------------------------------------------------

1)Madam Bovary/ Güstave Flaubert

2)Anna Karanina / Lev Tolstoy

Kaynak
1.Aşk-ı Memnu/Halit Ziya Uşaklıgil
2.Aşk-ı Memnu Önsözü
3.Türk Edebiyatına Eleştirel Bir bakış/ Berna Moran
4.Türk Edebiyatı / Zambak Yay.