Ali BAYRAMOĞLU

Ali BAYRAMOĞLU

Asker neden konuştu?

2003 ve 2004'te aynı şeyi yaptılar, Annan Planı görüşmeleri sırasında manşetlere çektiler, Çölaşanlarla Hilmi Özkök'e salvo atışı yaptırdılar, Cumhuriyet mitinglerinde yüksek sesle haykırdılar, Süheyl Batum'la açık bir şekilde dile getirdiler.

"Ordu müdahale etsin..." dediler.

"Ordu neden müdahale etmiyor..." dediler.

Hala diyorlar...

28 Şubat, 12 Eylül yargılanırken, müdahale girişimleri yargı önündeyken, 27 Nisan tartışılırken, hala, askere dayanarak siyaset yapma, askeri müdahaleye ve darbeye davet etme çabalarının sürüyor olması ne garip...

Birkaç gün önce İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal şöyle diyordu:

"Biz zannettik ki günde beş vakit laiklikten söz ederek laiklik korunur. Biz zannettik ki ordumuz var. O güçlü ordu bizi korur. Ben TSK'nın kurumsal kimliğini hep savundum. Biz NATO'ya girdiğimizden beri 'ne kadar milli ordumuz kaldı', bunu hiç düşünmek istemedik. Geldiğimiz bu noktanın hayırlı bir yönü oldu. Artık TSK vesaire yerine Türk silahsız kuvvetleri var. Siz Türk silahsız kuvvetlerisiniz..."

Çok söze gerek yok...

Askerden medet ummak, askeri düzeni davet etmek bir hukukçu için utanç verici olmanın ötesinde bir durumdur...

Beyhude olsa da, "Balyozcular" ve "karargahtakiler" ayrımını üretmeye, beslemeye, tahrik etmeye niyetli ve meraklı olan sayısı az değil...

Bir kaç gün önce Bekir Çoşkun, Çölaşan'ın bir dönem yaptığının benzerini yapıyordu şu satırlarla:

"Sahipsiz kurt, o gece boyalı kulübenin önünden geçerken gördü onu... Çok bakımlı, şişman, keyfi yerinde, kulübesinin içinde öyle oturuyordu aynı soydan gelen köpek.. Selam verdi: 'Merhaba/ 'Merhaba...'/ "Adın ne?.../ 'Paşa...' / Merak etti: 'Şu önündeki şey ne Paşa?..' / 'Yemek tabağım...' / 'İçinde ne var?..' / 'Kemiğim...'/ 'Ya şu yumuşak koltuk gibi olan...'/ 'Minderim... Üzerinde oturayım diye...'/ 'Kim veriyor bunları?..' 'Sahibim...' / 'Peki şu omuzunda parlayan ne?.."/ "Tasmam..."/ "Ne işe yarar?..." /'Sahibim ... nereye çekerse oraya...'..."

"Göbeğini kaşıyan adam" yazarından, kendi toplumundan tiksinen, değişimden korkan, askere sığınan bir kalemden yeni ve ayıp tahrik yazısı...

Peki bunlara önem ve anlam vermek gerekir mi?

Türkiye'nin bugün geldiği noktaya bakarsak, açıkça "hayır"...

Nitekim kamuoyunda bu açıklamaları, yazıları çok dikkate alan olmadı...

Ancak belli ki, farklı kazanlar farklı kaynıyor, asker kendi içinde farklı bir tartışma ve baskı yaşıyor...

Nitekim, Genelkurmay, dün, bu konuda sertçe bir açıklama yaptı.

Şöyle:

"Bazı yazar, konuşmacı ve meslek kuruluşu temsilcilerinin; basın ve ifade özgürlüğünü istismar ederek, başta Ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tarihe mal olmuş asker kişilerin de şerefle taşıdıkları askeri unvanlarını bile seviyesizce alay konusu yapmaları, astlık-üstlük münasebetlerini ve dünyanın en disiplinli ordusu olarak gösterilen ordumuzda disiplin anlayışını zedelemeye yönelik söz ve yazılarla Türk Silahlı Kuvvetlerini ve onun değerli mensuplarını tahrik etmeye çalışmaları, talihsizliktir..."

Ne demek gerekir?

Açıklamaya yol açan tutum ve yazılar, ahlaki ve demokratik açıdan kabul edilebilir gibi değildir.

Ancak bununla birlikte, demokratik hukuk devletlerinde ordunun nedeni, gerekçesi, niyeti ne olursa olsun, siyasi nitelikli açıklama yapması da hiç bir şekilde uygun ve tabi bir durum değildir.

Sivil alanın iki temel kuralı eşitlik ve özgürlük, askeri alanda hiyerarşi ve itaat kuralarıyla karşılanır.

Bu kalıp hiç bir koşul ve durumda değişmez...

Askerin kullandığı "basın ve ifade özgürlüğünü istismar ederek" sözü bu kalıbın bir karşılığıdır.

Yapılması gereken hukuki yollara başvurmak ve açıklama meselesini gerekiyorsa, savunma bakanlığına bırakmaktır...

Unutmamak gerek: Her koşulda, her zaman esas değil, usûl ve meşruiyet önde gelir...

Yeni Şafak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum
  • Kamil Özsoy / 04 Mayıs 2012 Cuma 19:57

    Hem Ali Bayramoğlunun, hem de Genelkurmayın Bekir Coşkun'un yazısına karşı tepkileri, maalesef ağırlıklı bir üslup taşımıyor. Bekir Coşkun gibi şahsiyetler, kültürel bir dönemin ürünüdür. Aynı kültür düzeyi ne yazık ki her iki tepkide de görünmüyor. Görünen 1950 den beri sürüp gelen yuvarlak laflardır. Arkadaş, senin tepkin gazete köşelerinden hoşşşt demek mi olmalı ? Yoksa saldırılar saldırı düzeyinde silahlarla mı püskürtülmeli. Konuşamayan yumruklarını sıkar. Konuşamayan konuşanı dinlemek zorundadır. sözün kısası konuşma ve yöntem becerisi kazanmalıdır. O da yemekten, maaştan, istirahatten daha başka şeyler düşünmekle mümkündür. Daha P K K gibi illegal bir teşkilata hakim olamadık. Beni güldürmeyin.

    Yanıtla (0) (0)
  • Osman Gürali / 07 Mayıs 2012 Pazartesi 18:13

    Dün gerek bayramoğlunu gerekse genel kurmayın Bekir coşkun'a verdikleri cevabın bir düzeyi olmadığından bahsettiğimizin hemen akabinde başbakan'ın bir tepkisi ortaya çıktı. Genel Kurmay'ı koruyup kollayan bir mesaj olduğundan bahsediliyor. Ya hu Bekir Coşkun'un saldırısına karşı başbakanlığın tepkisi "bu terbiyesizliktir!" şeklinde mi olmalı. Osmanlı medeniyet devletinin devamı olan Cumhuriyet kültüründen doğan bir kelimecik midir ? terbiyesiz ! Şimdi hem genel kurmayımız, hem ali bayramoğlu hem de sayın Tayyip Erdoğan birlikte düşünüp taşınsınlar Bekir Coşkuna gereği gibi tepkilerini göstersinler. Bizim vazifemiz hatırlatmaktır. Çağımızın özelliklerini göz önünde bulundursunlar. Ehhh!

    Yanıtla (0) (0)