Askeri okuldan atılanlar içeriyi anlatıyor
Askeri okullardan atılan öğrenciler anlatıyor
Pınar Öğünç'ün haberi:
En büyük dertleri ayrıldıkları ya da atıldıkları takdirde devletin kullandıkları mermiye, yattıkları yatağa kadar çıkardığı astronomik fatura. Fen liseleriyle eşit statüde olmasına rağmen askeri okulların bu anlamda beş-altı kat daha pahalı oluşundan, tazminatın rehin mekanizması gibi çalışmasından şikâyetçiler. Eşitlik istiyorlar.
Eğitimlerinin sadece üçte birinin mecburi askerlik hizmetine sayılmasından, SGK primi ve OYAK payı kesilmiş harçlıklarının, ayrıldıklarında emekliliklerinden sayılmadığı halde tam verilmiş gibi istenmesinden yakınıyorlar. Oda hapsine, askeri lise kökenli öğrencilere farklı muameleye karşılar. ıçeride hukuk ve hesap verebilir bir mekanizma talep ediyorlar.
Üçü de asker olmaya 10’lu yaşlarının başında karar vermiş. Sonra devam ettikleri Harp Okulları’ndan ya atılmış ya da ayrılmak zorunda kalmışlar. Üniversite affı, tazminat, psikolojik destek gibi dertlerden konuşmak ve muhabbet için buluştukları, üye sayısı 2 bini bulan Facebook grubunu Genelkurmay Başkanlığı ‘TSK’yı yıpratma girişimi’ olarak tarif edilmişti. Çağatay Güven, Bilal Okuyucu ve Tuğrul Yıldırım bir zihniyeti anlatıyor.
Şimdi bana birtakım ağır eğitimler anlatıyorsunuz. Askerlik böyle bir şeydir, size ağır gelmiştir. Olamaz mı?
Çağatay Güven: Bunu diyen çıkıyor. Derdimiz herkesle aldığımız eğitimler değil. Askeri liseden gelen bazı insanların maruz kaldığı muamele.
Peki bu bazı insanların kesişim kümesinde ne var?
Çağatay G.: Bazı basın kuruluşları öyle anlamak istiyor ama belli siyasi görüşten değiller. Dindar olduğunuz için mi atıldınız? Solcu olduğunuz için mi? Herkes kendi eksenine çekiyor. Gerçekten sağcısı da var, solcusu da, ülkücüsü de, Atatürkçüsü de.
Tuğrul Yıldırım: ıstatistiklere bakın. Askeri liselerden gelenlerin kaçı ayrılıyor? Ayrılanların kaçının babası subay, astsubay?
Bilal Okuyucu: Son dört-beş senede Harp Okulları’na giren 5 bin kişiden 1500 kadarı ayrılmış. Yüzde 90’ı askeri lise kökenli.
Tuğrul Y.: Hakkımızda yapılan soruşturmaları Genelkurmay Başkanlığı açıklasın. Biz belgelerimizi, raporlarımızı açıklayalım. Neden bu muameleye maruz kaldığımızı anlayalım.
Temel dert tazminatı kaldırmak mı?
Çağatay G.: Evet, çünkü bu kanunlara aykırı. Eşitsizliğin giderilmesi önemli. Herkes gibi yediğimizi ödeyelim ama bizden fazla alınmasına karşıyız. ıkinci olarak da oda hapsine itiraz ediyoruz. Zaten bir AİHM kararı var. Genelkurmay Başkanlığı bizim TSK’yı yıpratmak için kurulan bir internet sitesi olduğumuzu söyledi. Biz sadece Facebook’ta bir araya gelmiş 2 bine yakın insanız. Derdimiz yıpratmak da değil.
‘İçeride’ ne olabileceğini sivillerden daha iyi tahmin edebilecek kişiler olarak, asker intiharı, eğitim zayiatı haberlerini nasıl okuyorsunuz?
Tuğrul Y.: Bir teğmen el bombası vererek dört askerin ölümüne sebep olmuştu. Altı yıl ceza aldı. Bu teğmen de askeri lisede, Harp Okulu’nda okudu. Siz bir insana bize uygulanan gibi işkence uygularsanız kusura bakmayın ama psikolojisinin yerinde kalması mümkün değil. Onu bir cani olarak yetiştirirsiniz.
Çağatay G.: Harp Okulu’nda da intihar eden arkadaşlarımız oldu. Askerlikte bir üst vardır ve hukuklu ya da hukuksuz her şeyi yapabilir. Hukuksuzluk yaşayanların bir noktada yapacak bir şeyi kalmıyor ve intiharı düşünebiliyor yani.
Bir askeri öğrenci Işık Koşaner’in ses kaydını dinlediğinde ne hisseder?
Tuğrul Y.: Bunlar bilinen şeylerdi. Kendisi de zaten konuşacak değildi.
Çağatay G.: Hep sizin vatanseverliğiniz sorgulanıyor. Bakıyorsunuz sizi sorgulayanlar bir sürü hukuksuz işe bulaşmış. Kimsenin vatanı düşündüğü yok. Hayal kırıklığı hafif kalır.
Ergenekon ve Balyoz diyeyim...
Tuğrul Y.: 14 yaşımda ailemi bırakıp vatana hizmet etmek için gitmişim. Birilerinin keyfi davranışlarıyla atılıyorsunuz, sonra o Ergenekon’dan tutuklanıyor. Biz de her şeyimizle fişlenmişiz. Ne diyebilirim, üzücü.
Bilal O.: Biz tazminatlarla uğraşırken, üst bürokratların yüzde 15 OYAK kesintilerini düşündüğünü duyunca insan ister istemez farklı düşünüyor.
Vicdani ret hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çağatay G.: Artık olumlu bakıyorum. Çünkü çocuğumu nasıl askere göndereceğim, başına ne gelecek diye düşünüyorum. Kaldı ki daha ben askerlik yapacağım. ‘Askerlikten soğutma’ diye bir suç var, Genelkurmay Başkanlığı kendisi yapıyor bunu.
Tuğrul Y.: Ben ömrüm boyunca askerlik yapmak isteyen biriyim. Yaşadıklarıma rağmen de soğumadım. Ama askere gitmeyi istemek gibi istememek de hak.
Bilal O.: Ben de önce olumsuz bakıyordum ama zaman içinde kandırıldığımızı düşündüm. Hukuksuzluk devam ettikçe de vicdani retçilere olumlu bakacağım.
Çağatay G.: Dedikleri gibi modern eğitim verilse, hesap verebilir bir yapı olsa herkes gönüllü olarak askere gidebilir.
Peki içeride ‘Kürt meselesi böyle çözülmez’ diyen çıkabilir mi?
Bilal O.: Öğrenci, subay, düşünen vardır ama fişlenme korkusuyla söyleyemez. Belki yakın arkadaşlarına…
Çağatay G.: TSK’da tek görüş vardır. Genelkurmay Başkanı ne düşünüyorsa odur, öyle düşünün.
Tuğrul Y.: Babam asker olduğu için Kürt kökenli asker çok gördüm. İnsanların vicdanı el vermeyebilir. Ama dosyası geldiğinde PKK’lı ya da sempatizan görünüyorsa silah verilmemeye kadar gider. Bellidir yani. Fabrika gibi içerisi, tek tip çıkmak zorunda. 50’de bir hata olur, onlar da ayıklanıyor zaten.
Çağatay Güven: ‘Eşitsizlik neden?’
Askeri liseyi 100 tam puanla bitirdim. Eşitsizlik, askeri lise kaynaklıların sivillerden gelenlere göre iki kat fazla kamp yapmasıyla başlıyor. Fazla kamptan bir şey olmaz ama mesele ‘şok grubu’ tabir edilen kamptaki ağır şartlar. Gece 10’dan sabah 4’e kadar, subayın kafasından ne geçerse… Kamuflajla denize sokup üzerine kum dökmeler, yerde yuvarlamalar… Menteş’te kampta su yarı tuzlu akar; mataraya doldurtup istifra edinceye kadar içirirler. ıstifra etmezseniz gözlerinizi kapattırıp, etrafınızda çevirip istifra ettirilirsiniz. Ben de yaşadım. TSK’nın tarif ettiği eğitimler değil bunlar. Neden askeri lise kökenlilere böyle davranılıyor anlamış değiliz. Bize hep en üst sınırdan ceza veriliyor, hep bizim dolaplarımız aranıyor, suç oluşturulmaya, yıldırılmaya çalışılıyoruz. Ben birinci yılın sonunda isteğimle ayrılmış gibi görünüyorum ama çarem kalmadığından yaptım bunu. Babam emekli jandarma astsubay; onlar asker olmamı istemedi. Fen lisesi kazanmama rağmen kendim istedim askeri liseyi. 34 bin 435 TL tazminat çıktı, taksitlendirdik. şu anda Endüstri Mühendisliği okuyorum. Ama devre yüzüğüm hâlâ parmağımda.
Tuğrul Yıldırım: ‘Eğitim zayiatı olursun’
Askeri lisede alay onur sekreteriydim. Harp Okulu’na geçtiğimde intibak kampında ben de o ağır eğitimden geçtim. Bit-tim diye anılan yere alındım; gerçekten bitiyorsunuz orada. Sonradan adını değiştirdiler. Lisede voleybolcu olduğum için fiziki eğitim yıldırmadı beni. Psikolojik yıldırma ayrı. Bir saat ‘Çin oturuşunda’ durduğumu, eğitimlerde kan içinde kaldığımı hatırlıyorum. “Eğitim zayiatı olursun, umrumuzda olmazsın” cümlesini bile duydum. Okula girince de bu yaklaşım sürdü. Günde iki buçuk saat uyumama rağmen ben bırakma yanlısı değildim. Herkes yattıktan sonra kaldırılıp şınav çektiğimi biliyorum. Bütün devreyi dizip iki saat çök-kalk yaptırırlar, camlar nefesten buğulanırdı. Buna ‘sauna’ diyorlardı. Herkes bir tur giderken benim uçak pistini günde yedi kez süründüğüm oldu. Kamuflajım dört kez üzerimde parçalandı; inandıramadım. Beş-altı kişi seçilmiş onlarla uğraşılıyor gibiydi. şikâyetlerim için yazdığım bazı dilekçelerim saklandı, bazıları geri aldırıldı. Hukuk yok orada. Kimi kime şikâyet edeceksiniz? O kadar fazla olay var ki… Ben atılacağımı anlamıştım. Üçüncü sınıfta sınav sırasında hiçbir gözetmen raporu olmamasına rağmen, hem de sınavdan iki hafta sonra, birden kopya çektiğim gerekçesiyle ilişiğim kesildi. Hukuki mücadelem sürüyor. 57 bin TL tuttu tazminatım. Askerden atılmış biri, vasıfsız eleman olarak asgari ücret alır. Benden istenense ayda 1500 TL. Babam emekli astsubay, nasıl ödesin? şimdi ıTÜ Uçak Mühendisliği gibi iyi bir bölüme girsem de, ömrüm boyunca bayramlarım buruk geçecek.
Bilal Okuyucu: ‘Kendimi sanık olarak buldum’
2008’de askeri liseden yedinci olarak mezun oldum. Kara Harp Okulu’na başladığımda sivil liselerden gelenlere uygulanmayan muamelelere maruz kaldık. 2010 Ocak’ta kendimi bir davada sanık olarak buldum. Hiç duymadığım örgüt, teşkilat isimleri söylendi. Askeri lisede, 14-15 yaşında yapmışım bunları. Kafeteryada görüldüğüm için dahil edilmişim dosyaya. Sonra kovuşturmaya gerek görülmedi, bana bir suç isnat edilemedi ama tam, 120 olan disiplin puanım bir ay içinde 68’e indi. Bu da disiplin kurulu demekti. Okuduğum kitaplar, dinlediğim radyolar bile incelendi. Tabur ve bölük komutanlarının bana karşı bir önyargısı olduğunu uzun süredir hissediyordum, devam edemeyecek hale geldim. 52 bin TL tazminat ödemem gerekli. Bunun bazı kalemlerine itirazım olduğu için mahkemeliğiz şu an. Bu yıl ıstanbul Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisiliği’ne başlayacağım.
‘Disko’ nasıl bir yer?
Onlar ‘disko’yu sadece Disiplin Kurulu’nun kısaltması olarak kullanıyor. Oda hapsini ‘disko’yla özdeşleştiren daha çok mecburi askerlik yapan erler. Okullular oda hapsine ‘mapus’, bazen ‘zindan’ diyor. Üçü de oda hapsinin ziyadesiyle tadına bakmış. Oda hapsinde telefon, mp3 çalar, gazino, kantin, tuvalet, konuşmak, uyumak yasak. Bu cezalar üst üste geldiğinde psikolojik tedavi görmek zorunda kalan arkadaşları mevcut. Her şeyin nöbetçi subayın insafına kaldığından söz ediyorlar. Bugün oda hapsinin kaldırılmasından konuşuyorsak, biraz da onların sayesinde. Platformlarının Meclis’e ve Savunma Bakanlığı’na yazdıkları dilekçeleri unutmamak gerekiyor.
Radikal