Ayasofya Camii'nin altındaki tünellerden hangi sürprizler çıkacak?

Ayasofya Camii'nin altındaki tünellerden hangi sürprizler çıkacak?

Bugünlerde dünyanın dört bir yanından ziyaretçilerini ağırlayan Ayasofya Camii, yer altında da en az içindeki kadar merak uyandıracak bilgiler saklıyor

1500 yıl önce tarihin en önemli ibadethanelerinden biri, yeniden inşa ediliyordu. O güne dek savaşlar ve isyanlar nedeniyle tahrip edilen, deprem, bakımsızlık ve mimari hatalar yüzünden 2 kez çöken dev kubbe, dünyanın en önemli ibadethanesine yakışmayan bir imaj çiziyordu. 3’üncü ve son kez inşa edilecek olan kilise, kaderi ne olursa olsun ayakta kalmak zorundaydı. Öyle de oldu, Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluğuna başkentlik etmiş kadim şehir İstanbul, Ayasofya’sını korumuştu.

İstanbul’un fethiyle artık bir cami olan yapının zamanla kayan ve yamulan kubbesi, Mimar Sinan’ın dış duvarlara dik inşa ettiği ‘payandalarla’ desteklendi ve 3’üncü yıkım başmimar tarafından engellendi.

Ayasofya, 1500 yıldan uzun geçmişi boyunca içinde ve çevresinde binlerce gizem sakladı. Binlerce farklı insanın izleri, kültürel değişimler ve çevresindeki mezarlar ile yapılar her araştırıldığında, tarih bilimine bir sayfa daha açıldı. Ayasofya’nın gizemleri, bilime muhtaçtı. Özellikle de 1600 yıllık Roma mirası, Ayasofya’nın altındaki tünellerde yatarken! Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Fırat Diker, pek yakında ziyarete açılacak o tünelleri ve mezar odalarını anlattı.

"Bence buradaki asıl gizem, Ayasofya’nın yer altı yapılarına neden bu kadar ilgisiz kalındığıdır. Şehrin merkezindeki, İstanbul’u İstanbul yapan bu en önemli anıt eserlerden birinin altyapısının şimdiye kadar gerektirdiği özeni görmemiş olması büyük bir kayıptır. Bu ancak, ilgisizlik ve meraksızlıkla açıklanabilir. 5 yıl önce Bakanlığın izniyle, Ayasofya yer altı yapılarının üç boyutlu mimari belgelemesi için yaptığımız çalışmayı, dönemin müze müdürünün desteği ve ekip arkadaşlarımızın özverili gayretleriyle gerçekleştirebilmiştik. Yer altı yapıları, sadece belgesel ve kurmaca öykülere konu edilemeyecek kadar Ayasofya için ciddiyet arz ediyor. Henüz başlangıç aşamasındaki temizlik ve onarım çalışmaları ilerledikçe kamuoyu bilgilendirilir. Ayasofya’nın hurafelerden, gizemlerden çok bilimsel bir ilgiye ve sürekli bakıma ihtiyacı var."

Prof. Dr. Diker tünellerin yapım amacı ve orada yatan ‘tarihe’ ilişkin ise şöyle konuştu:

"Tavanlarındaki döşeme kaplamalarında yer yer çökmelerin görüldüğü bu tünellerin onarımı ve temizliği, hem yapının güvenliği hem de iklimlendirmesi için son derece önemli. Ayasofya’nın yer altı mekânları yüzyıllardır ihmal edilmiş. İçleri yer yer moloz ve arkeolojik unsurlarla doldurulmuş bu mekânların temizliği ve onarımı mimarlık tarihi ve arkeoloji adına da çok önemli bir çalışma olacak. Bu dolguların içinden Ayasofya’nın dolayısıyla İstanbul’un tarihine ışık tutacak çok önemli arkeolojik bulgular çıkabilir. Ayasofya’nın bu özgün altyapısının temizliğinin, yapının daha rahat nefes alabilmesi için önemli bir katkı sunacağını düşünüyorum. Bu çalışma, Vakıflar Genel Müdürlüğü denetiminde ve Ayasofya arkeologlarının nezaretinde yürütülecek.”

TÜNELLERDE BİZİ BEKLEYEN SÜRPRİZLER VAR MI?

Tıpkı Mısır’ın binlerce yıllık Piramitler'inde olduğu gibi 1600 yıl önce de Roma’da mezar odaları yapılıyor ve önemli şahsiyetler böyle özel odalara defnediliyordu. İstanbul’un çeşitli kültürleri ağırlamış toprakları da mezar odalarının ve yer altı yapılarının da ev sahibi. Ayasofya’nın üzerine kurulduğu bu topraklarda, ondan önce tüneller ve Roma mezarlıkları bulunuyordu. Bugün Sultanahmet Meydanı’nın altında kalan tarihi hipodrom ve gizli kalan tarihi gibi Ayasofya’da da sürprizlerle dolu bir tarih hazinesi olabilir. Prof. Dr. Hasan Fırat Diker, Ayasofya’nın altındaki tünellerde ve çeşitli tarihi yapıda, ziyaretçileri nelerin beklediğini de anlatarak sözlerini şöyle noktaladı:

"Ayasofya altyapısının büyük bir kısmı mevcut Ayasofya yapısı ile birlikte inşa edildi. Ayasofya’yı etrafından ve altından çevreleyen yer altı tünelleri, su isalesi, yağmur suyunun tahliyesi ve iç mekanın havalandırması amacıyla yapılmıştı. Oldukça dar olan bu tünellerin bir kısmında rastladığımız antik su künkleri de tünellerin kullanım amaçlarını teyit ediyor. Nitekim, bugün Ayasofya’ya giriş yapılan alanda, günümüze ulaşamamış ve ortasında havuzu olan Ayasofya’nın revaklı avlusu (atrium) yer alıyordu. Zamanında bu havuz için gereken su, altından geçen tüneller vasıtasıyla tedarik ediliyordu. Bu tünellerin dışında, üstyapısı artık var olmayan atriumun altyapısı ve mahzenleri bulunuyor. Ayasofya ile imareti arasında kalan ve hipoje olarak bilinen mezar yapısı 4’üncü yüzyıla tarihlendiriliyor. Bu Roma dönemi mezar yapısının, sonradan yanmış olan ilk Ayasofya’nın yapıldığı dönemde inşa edilmiş olabileceğini düşündürüyor. Hipojenin üzerindeki iki tabakalı mermer döşeme de gün ışığına çıkartılmayı bekliyor. Dolguyla kaplı yer altı mekanlarından çıkanlar hakkında, çalışmalar ilerledikçe daha çok bilgi sahibi olacağız. Ne tür sürprizlerle karşı karşıya kalabileceğimizi henüz bilmiyoruz. Ancak bu yapıların temizlendikten sonra ziyarete açılmasının bile, İstanbul’un kültür ve turizmi için çok özel kazanımlar sağlayacağını söyleyebilirim. Ülkemiz ve uluslararası kamuoyu için Ayasofya’nın altı da üstü gibi ilgi çekecektir."

Milliyet

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.