Ayasofya’da sabah namazında Resulullahın (asm) hediyesini aldık
Ayasofya o çekim gücüne sahip bir mabedimiz. Hasret bitti, vuslat coşkusu ile geliyor belli ki insanlar.
Yazar Ahmet Taşgetiren, bir Pazar sabah namazında Ayasofya Camiinde yaşadığı manevi havayı yazdı. Taşgetiren’in Karar’daki yazısındaki bölüm şöyle:
Geçen Pazar, sabah namazını Ayasofya’da kıldık.
Ayasofya beklendiği gibi biraz Eyüp Camii olmuş. İstanbul’un farklı semtlerinden, Anadolu’dan kafileler Ayasofya’nın loş ruhaniliğinde harman oluyorlar. Genç yaşlı, kadın erkek… Yüzlerce, belki binlerce insan… Cami, sabah namazlarında diğer camilerin cemaat hasretine mukabil, lebalep dolu.
Böyledir bizde, bir çekim gücü toplar insanların yüreğini. Ayasofya o çekim gücüne sahip bir mabedimiz. Hasret bitti, vuslat coşkusu ile geliyor belli ki insanlar.
Sünneti kıldık, farza durduk. Mihraptan tane tane bir Kur’an tilaveti geliyor. Tanıdık bir ses bu. Geniz sesinin derûniliğini hissediyorsunuz. Ama Kur’an’ın mana vurgularının farkında olarak o tane tane okunuşunun lezzetini ta yüreklerinizde hissediyorsunuz.
Namaz bitti. Dualar başladı. Dualarda artık o sesin sahibini tanıyorsunuz. Mehmet Görmez bu. 17’nci Diyanet İşleri Başkanımız. Geride güzel hatıralar bırakan isim.
“Ey Allahım, Senden istiyoruz” diye başlayan ve herkesi bir bir dilekle buluşturan dua çağlayanı. “Evlatlarımız için, eşlerimiz için, dostlarımız için, milletimiz için, insanlık için…. İstiyoruz.”
Bu yakarış, “Dua edin, duanıza icabet edeyim” diyen Kudret’in cevap vereceğinden emin bir rduh dünyasının yansıması.
Dua, Dua, dua…
Sonra “Bu lahuti vakitte, uzaktan yakından gelenlerin eli, gönlü, zihni boş olarak gitmesinler” diye, “Ayasofya’dan ikramlarla dönsünler” diye, nezih bir “hediye buketi.”
Hem de kimden?
Allah Rasûlü’nden..
“Mü’minin beş özelliğini paylaşacağım sizlerle, diyor Mehmet Görmez Hoca, Rasulü Ekrem sallallahü aleyhi ve sellemin kutlu ifadeleriyle.” Sonra sıralıyor:
“-Mümin, bal arısı gibidir. Hep güzel, temiz, helal şeyler yer ve hep güzel şeyler üretir.
Her yere konar ama hiçbir yeri ne kırar, ne bozar.
“-Mümin, hurma ağacı gibidir. Meyvesi daima yenir, yaprağı hiçbir zaman solmaz.
“-Mü’min güzel koku satan kimseye benzer. Onunla beraber oturursan sana faydası olur, beraber yürürsen sana faydası olur, beraber iş yaparsan yine sana faydası olur.”
“-Mümin, altın gibidir. Üzerine ne kadar toz, toprak gelirse gelsin ne değişir, ne bozulur.
“- Mümin taze ekin gibidir, rüzgâr estikçe yatar, fakat yerine doğrulur kalkar.”
Farkında olmalısınız, “Mü’mini tanımlamak” için seçilen hadisler de, alimane bir basiret - feraset taşıyor.
Neyi ne zaman söylemek lazım. Evet, bu da feraset gerektiriyor. Din adına konuşmak, zamanı, zemini, sözün ulaşacağı yüreğin alma kapasitesini bilmeyi gerektirir. İster Diyanet İşleri Başkanı olsun, ister hatip, vaiz, ekran hocası, şu bu… Belki dini bir misyon içinde görünen siyasetçi… Neyi, nasıl söyleyeceksiniz?
Allah Rasûlü’nün mü’minle ilgili “Balarısı” benzetmesi ne kadar zarif… Ne kadar “zarif” bir insan profilini çiziyor mü’min için. “Nezih, üstelik insanlık için faydalı, üstelik tatlı ortamlarda bulunan ve bulunduğu ortama yük olmayan insan mü’min.“
“Altın” benzetmesi ne kadar fasihânedir. Hangi halde olursa olsun kıymetini kaybetmez.
“Taze ekin” benzetmesi ne kadar hikmetlidir. Eğilir ama yüreği yıkılmaz.
“Hurma” benzetmesi ne kadar muhatabının anlayacağı dildendir. Hep diri, hep canlı.
“Güzel koku satan insan” misali ne kadar güzeldir. Beraberliğinden hiç kimsenin rahatsız olmayacağı bir kişilik nümûnesi mü’min…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.