‘Aynı hizaya gelme’ korkusu

Ne zaman, fark edebildiğimi sandığım kimi incelikleri söze dökmeye niyetlensem, bir korku yapışır aynı zamanda yakama...

Doğruluğuna inandığım, faydalı olacağını ümit ettiğim -bana göre- ‘yeni’ bazı çıkarımları hakkıyla ifade edememekten korkar dururum. Buna siz, ister  ‘hakikate yazık etme’  korkusu deyin,  isterseniz “nâehil kimselerin, kaş yapayım derken göz çıkarması” gibi bir hale düşme endişesi, hiç fark etmez.. Hepsi de ‘ifade etmenin’ engelleridir nazarımda.

Hele özellikle de kimi netameli meselelerle ilgili sarf edilen cümlelerde beni tedirgin eden, daha doğrusu her defasında rahatsızlık veren öyle bir his daha vardır ki içimde; bunun, insanı en az yukarıdaki korkular kadar sözünü süzgeçlerden defaatle geçirme külfetine mecbur bıraktığını düşünürüm. Ki, söylemeden geçmeyelim; bu hissin, benzer kaygıları taşıyan hemen herkes için geçerli olduğunda çoğumuzun birleştiğine de eminim.

Ancak bunlar kadar olmasa da, önemli birkaç sıkıntının daha dillere pelesenk olduğuna da inanırım. 

“Fark edebilmenin” zorluğu kadar, fark ettiğini “uygun şekilde ifade edebilmenin” önünde dış alemden kaynaklanan öyle engeller vardır ki, bunlar döner dolaşır, iç alemde de ciddi sıkıntılara sokarlar insanı.. Örneğin insafsız ve izansız çamurlarla ‘yiyebileceğimiz herhangi bir damganın’, başka konularda vesile olabileceğimiz bazı hakikatleri ve incelikleri kapayabileceği endişesi veya onlara bir perde kılınabileceği korkusu, bu engellerin en kavilerindendir nazarımda!.

Kendi adıma samimi olarak söylemek gerekirse, söz konusu o ‘netameli meselelerde’ kelam ederken, bütün o endişe ve korkuların yanı sıra işte böyle bir tedirginlik de aklımın bir köşesinde bana kendisini hep hissettirir.

Ahirete dair, namaza, imana, Tevhid’e, kulluğumuza, ya da kısacası şu dünya imtihanından selametle kurtuluşumuza dair bize fayda vereceğine inandığım kimi hayırlara vesile olabilme umudum; o endişeyle çoğu zaman yara alır.

Yara alır, zira genellikle sosyal, siyasi ya da kültürel alanlardaki çarpıklıklara yönelik olarak sarf edilecek ‘rahatsızlık verici’ her ifademin; iman hakikatlerine dair nasip olmuş veya olacak başka ifadelerimi daha en baştan -velev ki bunlar kulluğumuzda şevkimizi arttırabilecek kabiliyette olsalar dahi- gölgeleyebileceklerini maalesef uzun zaman önce anlamış bulunuyorum.

Yani bir çarpıklığa ya da ‘tartışılmaz doğru’ gibi görülen herhangi bir ezbere aykırı gelen her cümleniz, çok rahat bir şekilde ‘şaşırmışlığınıza delil olabileceği’ gibi; iman hakikatlerine yönelik diğer doğru cümlelerinizi de örtebilir, bunların “sadaka-i câriye” hükmüne geçmelerine engel teşkil edebilir...

İşte böylesi bir hataya, yani yanlış görülen ifadeler yüzünden doğru ifadelere de bigane kalınması gibi bir hataya düşmeme yolunda, herkesin daha duyarlı olmasını çok önemli görüyorum. Zira bu, ülkenin ve belki de Alem-i İslam’ın, hatta tüm dünyanın geleceği için özel bir önem taşıdığı hemen herkes tarafından kabul gören önümüzdeki hassas süreçler esnasında, özellikle hayatî derecede elzem gözüküyor.

Diğer türlü, korkarım böylesi hataların sürdürülmesi, ‘doğruyu sadece kendi cenahından geldiği müddetçe kabul etme’ taassubunu daha da derinleştirerek devam ettirir. 

Ve işte bunun bir adım ötesi ve belki daha da fenası olarak karşımıza çıkacak olansa, dillerimize vurulan bir başka zincir ve ifadenin önündeki engellerin büyük ve yaygın bir başka şeklidir ne yazık ki.

Yani, doğru olduğuna bizim de inandığımız bir ifadeyi; rakip, muhalif ve hatta düşman bildiklerimizden duyduğumuz zaman, sırf “onlarla aynı hizada görülmemek” uğruna o doğruya bigane kalma hastalığı!...

Ne var ki, bu hastalık ne kadar derinlerde ve nükseder bir karakterde olursa olsun, “doğru”, her zaman için kendisine taraftar bulabilme cazibesine sahiptir, malum!. Ve bu da, o “doğru” kendine yanlış ağızlarda yer buluyor gözükse dahi, büyük ölçüde geçerlidir yine de...

Sözünü ettiğimiz işte bu son engel, aslında illetli bir halin ve “Kendi aleyhine de olsa hakkı ifade” edememenin acınacak bir şeklidir de. Özellikle rakiplerinin söylediklerine karşı içerik noktasında söyleyecek pek sözü kalmayan siyasilerin, hemen “falan kesimle aynı hizaya geldi” türünden salvolarla bu acınacak ‘yönteme’ sıkça başvurduklarına; bunun karşılığında, bu ithama maruz kalan kişilerin de ‘o hizaya gelme’ kabusuyla bunca zaman nice doğruları yuttuğuna, bilmem örnek vermeye gerek var mı hiç?

Laf aramızda, ülkenin bağrını yakan en netameli meselesi hakkında çoğu ehl-i dinin bunca zaman layığınca söze girmemesini, ben işte bu sebebe bağlamaktayım. Ya da başka sebeplere değil de, gönlüm daha çok bu sebebe bağlamaya razı geliyor..

Ve aynı şekilde, Doğu’nun dindar anne-babalarından sadır olan, günümüzün dine mesafeli ve hatta karşı evlatları hakkında da; ehl-i dinin, karşıt kesimle ‘aynı hizada görünme’ endişesinden olacak, doğruların ifadesini nicedir yanlışlara bırakmış görüntüsünü başat etki olarak görüyorum. Ya da görmek istiyorum...

Oysa ‘aynı çizgide’ görüntü verileceği endişesini –hakikati onlardan daha da ilerde haykırarak- hal çaresine koysaydık ve  ‘fena ve fani adamlardan’ da gelse, ‘baki ve güzel sözleri’ her halükarda sahiplenebilseydik, eminim dünya bundan daha güzel olurdu.

Öyle ki, sadece bunun başarılabilmesiyle bile, bugün ehl-i dinin haklı olarak hazzetmediği nice şahsın ve nice ‘figürün’ adını bile belki hiç duymamış olacaktık...

Zira ‘fena ve fanilerin’, ancak kendi ellerindeymiş gibi gösterdikleri baki ve güzel sözler-doğrular sayesinde, yine kendi fenalıklarını örtbas edebildiklerini ve böylelikle ehl-i dinin çocuklarını da kendilerine taraftar kılabildiklerini hatırlatmaya da bilmem gerek var mı hiç?

O halde, ifadelerimdeki –başta söz ettiğim minvaldeki- tüm endişelerime rağmen, yine de sesimizin ulaştığı yere “Haydi!” diye çağıralım diyorum.

Haydi diyelim, gecikmiş adımları bundan sonrası için atmaya!

Haydi artık, haksızlıklara, resmî yanlışlıklara ya da Sâni-i Zülcelal’in tayin ettiği aidiyetlerle ilgili yasaklara -bazen sırf karşı mahalleyle aynı hizada gözükmemek adına- bigane kalmayı bırakmaya!...

Ve haydi, güncel veya siyasi alanlara dair fikirleri bizimkilerle uyuşmasa da, kimi müminleri sırf bundan dolayı Hakikatten uzak görmeyi artık Allah için terk etmeye!...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum