Asırlara hitap eden küresel hoca Bediüzzaman, o engin vizyonuyla geleceği kuşatan tüm sorunları görmüş ve tedavisi için etkin reçeteler sunmuştur. Bediüzzaman, “Bediüzzaman” olur da Ergenekon gibi “İfsat Komiteleri”ni hiç görmez mi? Evet, görmüştür ve bunu, eserlerinin birçok yerinde vurgulamıştır.

Üstad Hazretleri bu ifsat komitelerine vurgu yaparken önemli bir şeye daha işaret etmiştir. O da “Kökü dışarıda olan” ifadesidir. Bu ifadesiyle Üstad, tehlikenin kaynağını görmüş ve talebelerini sık sık uyarmıştır.

Aziz Üstadın vizyonuna vakıf olamayan veya kasıtlı olarak göz ardı eden zamanın bazı devlet erkânı, maalesef Üstada olmadık işkenceler yapmış ve susturmak istemiştir. Ancak, mızrak çuvala sığmaz misali Üstadın öğretileri çağdaşlarınca algılanamasa da, günümüzde yankı bulmuş ve Üstadın o çağları kuşatan vizyonu anlaşılmaya başlanmıştır.

Bediüzzaman’ın “Kökü dışarıda olan” ifadesi öyle basit bir ifade değildir. Şimdilerde tutuklanan zanlıların hepsi de bu kökü dışarıda olan ifsat komitesinin birer piyonudur. Sadece birer tetikçidir. Zaten kendileri de “Biz üstlerimizin emirlerini yerine getirdik” diyerek bu gerçeği itiraf etmektedirler.

Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada ne kadar karışıklık varsa, perde arkasında “Siyon Teşkilatı”nın parmağı vardır. Yani ırkçı Yahudiler perde arkasında önemli rollere sahiptirler. Bunu ben demiyorum; kendileri diyor. Kamer Yayınları’nın basmış olduğu “Siyon Liderlerinin Protokolleri” isimli çeviri kitabında yer alan “Protokol 7”ye bakarsanız, orada “Baştanbaşa bütün Avrupa’da ve Avrupa ile münasebetleri vasıtası ile diğer kıtalarda karışıklıklar, anlaşmazlıklar ve düşmanlıklar meydana getirmek veya sükûneti temin etmek kuvvetine sahip olduğumuzu iyice bilecek olan bütün memleketleri kontrol altında tutabiliriz. Bütün bu memleketler bizde kaçınılmaz bir baskı gücü görmeğe alışıktırlar. İkinci olarak da siyasî vasıtalarla ekonomik anlaşmalarla veya borç yükümlülükleri ile her devletin kabinelerinde gördüğümüz bütün iplikleri entrikalarımızla karmakarışık bir hale getireceğiz” ifadesi her şeyi anlatır.

Yukarıdaki protokol maddesinin analiz yapılması halinde Türkiye’deki tüm karışıklıkların perde arkasında İsrail’in MOSSAD’ı, Amerika’ın ise CIA’sı aktif rol oynamışlardır ve bence 1. sırada baş rol aktörleri bizim içimizdeki hainler değildir. Onlar sadece birer piyondur. Bu kitabın tamamını incelerseniz bu tip insanların zaaflarının nasıl iyi tespit edildiğini ve nasıl piyon olarak kullanıldığını da diğer protokollerde okuyup görebilirsiniz. Yani 1. sıradaki aktörler “Kurtlar Vadisi” dizisinde de işaret edildiği gibi, ya Amerikalılar ya da ırkçı Yahudilerdir. Yani Siyon Teşkilatının ajanlarıdır. Bizim hainlerimiz ise bunların emirlerini uygulamışlardır.

Türkiye’de meydana gelen, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy ile güneydoğudaki cinayetler gibi ne kadar faili meçhul cinayetler varsa, bütün bunların icraatçıları içimizdeki hainlerdir. Ancak beyin takımı bunlar değildir. Bunlar sadece tetikçidir. Beyin takımı Üstadın tâbiriyle kökü dışarıda olan “İfsat Komiteleri”dir.

Bize düşen, artık bunların oyuncağı ve uşağı olmaktan kurtularak tek yürek, tek vücut ittihad etmektir. Cenab-ı Hak’ın bize ihsan ettiği akıl ve vücut nimetini kendimizden başlayarak, ailemize, çevremize ve ülkemize faydalı unsurlar haline getirmektir. Zira bu vücudumuzun bir yedeği yoktur. Öldüğümüzde her şeyi bırakıp öbür tarafa gidecek ve yaptığımız her şeyden Cenab-ı Hakk’a hesap vereceğiz. Aman dikkat edelim! Artık yeter, bu ifsat komitelerinin uşağı olmayı bırakalım ve asil bir devletin; yani Osmanlının şanlı tarihine layık evlâtlar olmaya çalışalım. Bir olalım, birlik olalım “Hür” olalım.