Bahadıroğlu Barla'da Diriliş'in rüyasını anlattı
Said Nursi'nin hayatını anlattığı Barla'da Diriliş kitabına vesile olan rüyasını anlattı...
Hüseyin Saka'nın röportajı
Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu büyük ilgi gören Said Nursi'nin hayatını anlattığı Barla'da Diriliş kitabına vesile olan rüyasını anlattı. ...
Moral FM’de İsmail Tongar’ın hazırlayıp sunduğu ‘’Kâbe Anıları’’ programına katılan tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu (Tarihi sevdiren Adam), Nesil Yayınlarından çıkan Barla’da Diriliş kitabının hikâyesini anlattı.
Rüyalarla amel etmediğini vurgulayan Bahadıroğlu, “Bediüzzaman’ın hayatını 1990 yılında çocukluğundan yetişkinliğine kadar, Barla, zindan ve hizmet hayatı gibi 3 ciltlik roman olarak tasarladığını ve bunların bir bölümünü de yazdığını belirtti. Bahadıroğlu sözlerine şöyle devam etti: ‘’O zamanlar daktiloda müsveddesiz yazıyordum. İhsan Atasoy’un yazı işleri müdürlüğü yaptığı, Nesil gazetesini çıkarıyoruz. Oraya teslim ettim ve yazı işlerinde kayboldu yazılar.’’
Bahadıroğlu, yazılarının kaybolduğı sabah kendisini telefonla arayan Atasoy’un yağlama yıkama faslından sonra ‘’İkinci kere nüshaları gönderir misin?” sözleri üzerine kaybettiklerini anladığını ve bu yaşanan olaydan sonra kitabı yazmamaya karar verdiğini belirtti. ‘’Yok, yazmayacağım, demek ki Üstat hayatını romanlaştırmamı istemiyor, diye düşündüm. Ben bu yaşananları buna yordum ‘’ diye konuştu.
Barla’da Diriliş kitabı ile ilgili bir rüyasını anlatan Bahadıroğlu, şunları kaydetti: ‘’Mahşerdeyiz. Herkes beyaz giyinmiş. Güneş alçalmış ve müthiş bir sıcak var. Görebiliyorum: güneş bir mızrak boyu inecek. Herkes kendi üstadını bekliyor ve dört gözle bakınıyor o gelecek diye. Hep şunu hayal ederdim. Bediüzzaman’ ın kitabını yazıyorum madem o da gelecek, benim elimden tutacak, doğru cennete’ bende bana kim gelir diye düşünüyorum. Niye gelsin? Ben bittim. Burada mahvoldum. Ondan sonrada sorgu sual başlayacak derken, beyaz bir atın üzerinde beyaz elbiseler giymiş, pelerin takmış, romanlarımda tasvir ettiğim Sunguroğlu portresi gibi ya da o pelerin zannettiğim şey sarığının parçaları. Gelirken iki parça aşağıya doğru iniyor ve dalgalanıyor. Ona doğru yürüdüm ama hiç konuşmak yok. Elini uzattı. Sol elimden tuttu ve atının terkisine aldı beni. Uyandığımda sol elim ağrıyordu. Kaynayan lavların arasından geçiyoruz. Burası cehennem diye düşünüyorum. Sonra cennete ışıkların kaynaştığı bir bölgeye geldik. İndi, durdu ve dönerek parmağını uzattı. Yaz kardeşim, dedi ve gitti.’’
Bahadıroğlu, rüyasının devamında yaşananları şöyle dile getirdi:
“Bir delikanlı var yanımda düzgün giyinmiş. Gidiyoruz. İçini görmediğim dıştan süslü bir bina ama kapısı müthiş, kapıda kendi soyadımı okudum. Kapı anlatılası değil Dolmabahçe sarayı Topkapı sarayı filan hiç. O tarafa yöneldim ‘Yok burası değil’ dedi. Bir baktım kapı aralık. Birinci abi (Mehmet Emin Birinci) tahıyyatta oturuyor. Allah rahmet eylesin. Büyük amcamın oğlu (Bediüzzaman hazretlerinin yakın talebesi) hay Allah bunu ıskaladık, dedim. Ama Birinci abiye layıktır herhalde geçtik. Sonra başka bir kapıda yine bir soyadı daha yazıyor. ‘Burası senin’ dedi. O kadar süslü değil. İçim nasıl cız etti! Biraz çabalasaydım öyle bir kapıda benimde olacaktı. “
Bahadıroğlu uyandığında müthiş bir heyecan, ürperti ve korku içinde olduğunu kaydederek yaşadıklarını şöyle ifade etti:
‘’Bu mükellefiyet dedim. Bunun altından nasıl kalkacağım. Öyle bir şey var ki kafamda, ben yazdıklarım kadar güzelini hiç yazamayacağım. Atmış (60) sayfa yazıp gazeteye göndermiştim. O kadar güzelini hiçbir zaman yazamayacağım. Böyle bir düşünce ve inanç var. Kalktım, abdest aldım. Sabah namazından bir saat önce çalışma odama geçtim. Yeni de bilgisayar öğreniyorum. İlk defa bilgisayar verdiler bana. Yazmaya başladım. Sonra namazı kılıp yine yazmaya devam ettim. Saat 10.00’a geldiğinde kapı çalındı. Gazeteden bir adam göndermiş ihsan Atasoy. O yazdıklarını al gel diye. Ben İhsan’a yazdım filanda dememiştim. Burada keramet göstereni arayacaksanız. Atasoy’da diyor ki: ’’ Seni tanıyorum. Dayanamaz, sabredemez yazar. Yazmamışsa bile çocuğu gönderdikten sonra yazar.’’ Hakikaten ‘’Barla’ da Diriliş’’ ismi taşıyan kitabım. Üslup olarak şiirsel bir üsluptur. Hep şiir ve nesir arası bir tür arardım. Orda yakaladım başkada bir daha yakalayamadım”
Moralhaber.Net