Başbakan’a dua etmek

Malum olduğu üzere Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yakın zamanda bir rahatsızlıktan dolayı ameliyat oldu, ardından bu ameliyatın ikinci kısmı için tamamlayıcı bir ameliyat daha oldu. İkinci ameliyat sonrasında Fethullah Gülen Hocaefendi geçmiş olsun dileğinde bulundu. Basına yansıyan bu dileğe göre Hocaefendi, “Her gün Rabbime iltica edip O'nun yüce dergahına yöneldiğimde her daim dua ettiğim Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ikinci kez ameliyat olduğunu öğrendim… Yaptığı hizmetlerle milletimizin medar-ı iftiharı haline gelmiş Başbakanımızın bir an önce sağlığına kavuşmasını, görevinin başına yepyeni bir dinamizmle geçmesini Cenab-ı Erhamürrahimin'den niyaz eder, kendisine acil şifalar temenni ederim” diyerek Başbakan’ın yaptığı hizmetler ile medar-ı iftihar haline geldiğini ve kendisinin sağlığına her daim dua ettiklerini belirterek şifa talebinde bulundu.

Ardından, yakın zamanda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Fener Rum Patrikhanesi Baş Piskoposu Bartelomous’u ziyaret etti ve ziyaret sonrasında Bartelemous kısa bir açıklama yaptı. Bu açıklamada Bartelomous, Başbakan’a geçirdiği operasyondan dolayı acil şifalar dilediğini ve Başbakan’ın sağlılığı için dua ettiklerini belirtti.

Farklı iki dine mensup iki önemli şahsiyet Başbakan’a dua etmekte olduklarını açıklamaları haliyle çok dikkat çekti. Risale-i Nur perspektifinden şöyle değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum;
Üstad, Lem’alar’da 17. Lem’anın 13. Nota’sında “iktiran” ile “illet” kavramlarının bir biri ile karıştırıldığını belirtir ve bu iki kavramı şöyle izah eder;

“Evet iktiran ayrıdır, illet ayrıdır. Bir nimet sana geliyor; fakat bir insanın sana karşı ihsan niyeti, o nimete mukarin olmuş; fakat illet olmamış. İllet, rahmet-i İlahiyedir. Evet o adam ihsan etmeyi niyet etmeseydi, o nimet sana gelmezdi. Nimetin ademine illet olurdu. Fakat mezkûr kaideye binaen; o meyl-i ihsan, o nimete illet olamaz. Ancak yüzer şeraitin bir şartı olabilir.
Meselâ: Risale-i Nur'un şakirdleri içinde Cenab-ı Hakk'ın nimetlerine mazhar bazı zâtlar (Hüsrev, Re'fet gibi), iktiranı illetle iltibas etmişler; Üstadına fazla minnetdarlık gösteriyorlardı. Halbuki Cenab-ı Hak onlara ders-i Kur'anîde verdiği nimet-i istifade ile, Üstadlarına ihsan ettiği nimet-i ifadeyi beraber kılmış, mukarenet vermiş. Onlar derler ki: "Eğer Üstadımız buraya gelmeseydi, biz bu dersi alamazdık. Öyle ise onun ifadesi, istifademize illettir." Ben de derim: "Ey kardeşlerim! Cenab-ı Hakk'ın bana da sizlere de ettiği nimet beraber gelmiş, iki nimetin illeti de rahmet-i İlahiyedir. Ben de sizin gibi iktiranı illetle iltibas ederek, bir vakit Risale-i Nur'un sizler gibi elmas kalemli yüzer şakirdlerine çok minnetdarlık hissediyordum. Ve diyordum ki: Bunlar olmasaydı, benim gibi yarım ümmi bir bîçare nasıl hizmet edecekti? Sonra anladım ki, sizlere kalem vasıtasıyla olan kudsi nimetten sonra, bana da bu hizmete muvaffakıyet ihsan etmiş. Birbirine iktiran etmiş, birbirinin illeti olamaz. Ben size teşekkür değil, belki sizi tebrik ediyorum. Siz de bana minnetdarlığa bedel, dua ve tebrik ediniz."

Risale-i Nur’un bizlere öğrettiği en önemli bakış açılarından biri her olayda kesret-vahdet dengesi kurarak Vahdet’e ulaşmaktır, kesrette boğulmamaktır ve olayları doğru değerlendirmektir.

Türkiye son yıllarda hem iktisadi açıdan, hem demokrasinin gelişimi açıdan hem de yurtdışındaki itibarı açısından büyük bir yol kat etti. Bu kat edilen büyük ivmede tüm milletin çabası yanında Başbakan’ın liderliğinin de önemli bir payı vardı. Bazı kimseler “eğer Başbakan olmasaydı da Cenab-ı Hak, bu millete bu başarıları yine verirdi” diyorlar. Bu aslında bir fırka-i dallenin görüşlerinin yansımasıdır. Bazıları da “eğer Başbakan olmasaydı bütün bu olanların hiç biri olmazdı, Türkiye hala 28 Şubat sürecinin kasvetli havası altında inlemeye devam ederdi” diyorlar. Bu görüş de bir başka yoldan çıkmış fırkanın görüşüdür. Kimi ifrat ediyor, kimi ise tefrit ediyor.

Amma, Ehli Sünnet ve Cemaatin kader anlayışına göre, ortaya çıkan bir olayda sebep ile sonuca bir kader tecelli eder. Yani sebep ve sonuca Kader’in taallukatı birdir. Buna göre, Ehli Sünnet ve Cemaat itikadına uygun olan şey “Eğer Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmasaydı Allah’ın, ülkemize bu nimetleri verip veremeyeceğini bilemezdik. Daha iyisi de olabilirdi ama daha kötüsü de olabilirdi”.

İşte Üstad’ın iktiran diye tabir ettiği mesele bu Ehli Sünnet ve Cemaatin Kader anlayışının mütemmim cüzüdür. Milletin şiddet-i arzusu ile olan talebi, Başbakan gibi bir şahsiyetin Başkanlığı döneminde ülkede refah ve adaletin artması ile iktiran olmuş. Biri birinin neticesi değildir. İkisi de aynı anda Rahmet-i İlahiye’nin nimetleridir. Bu nimetler birbiri ile mukarenet olmuş yani birbiri ile bitişik olmuş. Fakat, biri birini getirmiş değildir. Nimetleri veren Cenab-ı Hak’tır. Minnet ancak Cenab-ı Hak’ka olur. Millet, Başbakan sayesinde bütün bu güzellikler ortaya çıktı ve çıkıyor deyip Başbakan’a minnet etmemelidir. Başbakan da beni millet seçti ve millet sayesinde bütün bunlar oldu deyip millete minnet etmemelidir, ya da neticeleri kendi şahsının ve partisinin bir başarısı olarak görmemelidir. Zaten böyle de görmüyorlardır. “Bu bir nimeti ilahiyedir, bizler bu Nimet-i İlahi’yenin meydana gelmesi için sebepleriz” diye telakki edilmelidir.

Bu çerçevede yapılacak şey her iki tarafın birbirini tebrik etmesi ve birbirine dua etmesidir. Dolayısıyla Başbakan’a dua etmek kaderi anlamda doğrudur ve hatta gerekliliktir ve özellikle bu günlerde daha da değerlidir.
Bu çerçevede hem Hocaefendi’nin hem de diğer kanaat önderlerinin Başbakan’a dua ettiklerini açıklamaları da doğru ve takdire şayan bir davranıştır. İlmin izzetine de uygundur. Çünkü Kader’i anlayış çerçevesinde meydana gelen başarıların Allah’ın nasibi olarak görüldüğünün emaresidir. Hakiki şükür Allah’a yapılmalıdır. Fakat zahiri esbaplara perestiş edilmemelidir. Çünkü ortaya çıkmasında katkı sunanlar binlerce belki milyonlarca kişidir. Netice Allah’tan bilinmelidir ve o şükür edilen durumun ortaya çıkmasında sebep olanlara da dua edilmelidir. Son olarak, edilen dua neticesinde istenilen netice elde edilmeyince de “icabet duaya iktiran olmadı” denilmemeli ve denilemez ve duaya devam ile mükellefiyet baki kalır. Vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum