Başçavuş ve silahlı üç jandarma şapka için Said Nursi'nin önüne dikilir
Uzun bir mahkeme süreci, başçavuş ve silahlı üç jandarmanın şapka için Said Nursi'nin önüne dikilmesiyle başlar
RİSALEHABER
Said Nursi ve Nur talebeleri olmadık bahane, iftiralarla mahkeme mahkeme dolaştırılmıştı. Bu mahkemelerden biri de bundan tam 69 yıl önce 25 Aralık 1952'deki Samsun mahkemesidir. Samsun mahkeme safahatı hem o dönem Türkiye'sinin içinde bulunduğu 'keyfi'liği hem de Said Nursi ve talebelerinin dine hizmetlerinden ötürü ne tür baskı ve hukuksuzlukla karşı karşıya kaldığının en bariz göstergelerinden biridir.
Bir başçavuş ve üç silâhlı jandarma ile Said Nursi'ye şapka giymesi teklif edilir
Samsun mahkemesine kadar gelen süreçte, Said Nursi bir çok defa 'hukuk namına hukuksuz tacize' uğramıştır.
Bediüzzaman, İstanbul’daki muhâkemesinin berâetle neticelenmesini müteâkip Emirdağ’a gelir. Emirdağ’da Ramazan ayının bir gününde kıra çıktığı zaman, bir başçavuş ve üç silâhlı jandarma yanına gönderilerek, kendisine şapka giymesi teklif edilir; Bediüzzaman kabul etmez. Bu sebeple karakola götürülür. Bunun üzerine, Üstad bir dilekçe yazar ve o zamanki adı Adliye ve Dahiliye Vekâleti olan Adalet ve İçişleri Bakanlığı'na gönderir.
Aynı zamanda Ankara’daki bir talebesine de göndererek, bazı milletvekillerine olayın duyurulmasını ister. Ankara’daki talebeleri, bu dilekçenin bir nüshasını, Samsun’da yayın yapan Büyük Cihad gazetesine de gönderirler. Yazı, Büyük Cihad’da “En Büyük İspat” başlığı altında ve bir Haşiye ilâve edilerek neşredilir. Sonra, Ankara ve İstanbul Üniversitesindeki Nur Talebeleri de iki-üç makale yazıp, Büyük Cihad gazetesine gönderir ve neşredilir.
Nurculuk aleyhine yayınlar ve ardından gelen Malatya provokasyonu
Bu olayın yaşandığı günlerde meşhur Malatya hâdisesi vukua gelir, dindarlar aleyhinde bir çok yalan ve iftira atılır.
Samsun’da da Bediüzzaman'ın dilekçesinin sureti olan “En Büyük İspat” başlıklı yazı ve üniversite Nur Talebelerinin makaleleri dolayısıyla, gazete neşriyat müdürü ile Ankara’dan bu yazıların bâzılarını gönderen bir Nur Talebesi tevkif edilerek mahkemeye verilir.
Nurculuğun memlekette inkişâfı aleyhinde gazetelerde beyânâtlar, kanaatler ileri sürülür. Yüzlerce Nur Talebesine Türkiye’nin yirmi beş farklı yerinde dava açılır.
Zamanlamaya dikkat edilirse, Bediüzzaman’a ve Nur talebelerine 1952 yılının Ramazan ayına denk gelen 25 Mayıs-24 Haziran tarihleri arasındaki zamanda yapılan bu haksızlıkla beraber hemen yaklaşık beş ay sonra da Malatya’da da bir provokasyon sahneye konuluyor. Vatan gazetesi Başyazarı olan Ahmet Emin Yalman 22 Kasım 1952 tarihinde Malatya’da Adnan Menderes’in ziyareti ile ilgili haberi postaneden telefonla bildirdikten sonra otele dönerken genç bir lise talebesi olan Hüseyin Üzmez tarafından öldürülmeye çalışılır.
Dindar Demokrat mebusları hedef aldı
O günleri yaşayan Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden rahmetli Mustafa Sungur ağabey olayları şöyle yorumluyor:
“Malatya Hâdisesinin tepkileri mukaddesatçı muhitte, yani umumiyetle Türk milletinde büyük oldu. Bir tek Ahmet Emin Yalman’a kurşun sıkılması, sanki hükümet siyasetinin ve devlet idaresinin yön değiştirmesine sebep olup 27 yıllık ceberut idareden sonra bir parça nefes alarak varlığını duyurmaya kalkışan milliyetçi, mukaddesatçı, hürriyetçi çevreler, susturulmaya başlandı. Göz dağı verildi. Tevkifler başladı. Ve Başvekilin o malum Gaziantep nutku, Demokrat Parti’de bulunan dindar Demokrat mebusları da hedef alan ve milliyetçi çevrelerde, 180 derece yön değiştiren bir üslûp ve davranış olarak kabul edildi. Zaten idarî iktidardan düşmemiş olan eski zihniyet, Demokrat reislerin bazı desise ve iğfalata, tahrikata kapılarak yaptıkları hareketler ve galeyanları neticesi, tekrar kuvvet buldu. İrtica irtica diye vaveylaya başlayan solcular, dindarlara ve dolayısıyla Demokrat idareye karşı hücuma geçti.
Said Nursi ne karadan, ne denizden ve ne de havadan gidebilir
“En Büyük İspat” başlıklı yazıdan dolayı Samsun’da Üstadımız aleyhine de dâvâ açılmıştı. Samsun’a mahkemeye celbi isteniyordu. Çok rahatsız ve ihtiyar olması sebebiyle kazâ tabibliğinden aldığı bir raporu nazar-ı îtibara alınmayarak, mutlaka mahkemede bulunması isteniyordu. Nihayet Üstad, Samsun’da mahkemede bulunmaya karar vererek, İstanbul’a kadar geldi. Fakat sıhhatinin bozukluğu ve tahammül edememesinden, yola devam edemeyip heyet-i sıhhiyeden bir rapor alıp mahkemeye gönderdi.
Raporda, Said Nursî’nin, yapılan muayene neticesi, ne karadan, ne denizden ve ne de havadan Samsun’a gitmeye vücudu tahammül edemeyeceği yazılı idi. Mahkemede, müdde-i umûmi şiddetli ısrarlarla Said Nursî’nin mutlaka mahkemede bulunmasını istemişse de, mahkeme heyeti, sıhhiye raporuna istinâden, Bediüzzaman’ın İstanbul mahkemelerinden birinde istinabe sûretiyle ifâdesinin alınmasına karar verdi. Nihayet, devam eden mahkemeler neticesinde, Samsun Mahkemesi, dava mevzuu yazıda mahkûmiyeti icap ettirecek bir kasıt görmediğinden, Said Nursî’nin berâetine karar verdi.''
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.