Başörtülü öğretmen mesleğinden atılmıştı

Başörtülü öğretmen mesleğinden atılmıştı

Henüz 16 aylık öğretmen iken 28 Şubat döneminde meslekten ihraç edilen Sultan Kara yaşadığı dramı 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde anlattı.

Aslan Değirmenci'nin haberi

‘Başörtülü’ olduğu için 16 ayda 9 ayrı soruşturma geçiren, çok sevdiği okulunda defalarca ‘7 müfettiş’ tarafından sorgulanan, başını açması için ikna odalarına çekilen, İstiklal Marşı töreninde ‘Bu kıyafetle İstiklal Marşı okuyamazsınız’ anonsuna muhatap kalan, başörtüsünü çıkarmadığı için anarşistlikle suçlanan Kara, yaşadığı hukuksuzlukları ilk defa anlattı. Yetkililere de “İtibarımı geri verin” çağrısı yapan Kara, “28 Şubatçılardan hesap sorulsun” dedi.

İşte yaşanan o süreç:

ÖRTÜLÜYSEN İSTİKLAL MARŞI OKUYAMAZSIN

28 Şubat 1997'de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından görevli olduğu okulda baskılara maruz kalmaya başladığını vurgulayan Kara, yaşadığı ilk olayı şu şekilde anlattı:  “Israrla başörtümden vazgeçmem isteniyordu. Üst üste uyarı ve kınama cezaları almaya başladım. Oysa atamamız yapılırken ve il-ilçe Milli Eğitim görüşmelerinde, pedagojik formasyon eğitimlerinde hep başörtülüydüm. Ve hiç uyarılmadım. Ancak göreve başladığımda rüzgar tersten esmeye başladı. Öğretmenlerin bölge toplantısı vardı. İl ve ilçe Milli Eğitim’den de çok sayıda bürokrat katılımı vardı. İstiklal Marşı töreni başlamak üzereyken toplantı heyeti tarafından yapılan anons, ‘Başörtülü öğretmenler dışarı’ oldu. İki öğretmendik. Şaşırmıştık. Anons tekrarlandığında ‘kılık kıyafet’ dayatması hatırlatıldı. Ancak ben ‘İstiklal Marşımızı okumama kimse engel olamaz’ diye tavrımı sert bir şekilde ortaya koydum. Kısa süreli bir gerilim yaşandı. Gerilim devam ederken ben sürekli dışarıya çıkmayacağımı İstiklal Marşı’nı okuyacağımı söyledim. Kararlıydım ve beni kimse engelleyemezdi. Öyle de oldu. Geri adım atıldı. İstiklal Marşı’nı okudum. Törenin ardından toplantı heyeti yetkileri tarafından uyarıldım. ‘Başörtü ile aynı olay tekrar yaşanmasın’ dediler. Bende örtümden de İstiklal Marşı’ndan da asla vazgeçmeyeceğimi söyledim.”

“İNSANLAR KENDİ GÖLGELERİNDEN KORKUYORDU”

Benzer sorun ile görevli olduğu okulda da karşılaşmaya başladığını belirten Kara, “Bu olayın ardından okul yönetimi de baskılara yenilmişti. Okula neredeyse günü birlik müfettişler gelir olmuştu. Törenlere katılmamam konusunda ısrarla baskı yapılıyordu. Ve tutanaklar tutulmaya başlandı. İstiklal Marşı törenine katılırsın ‘işlem’, katılmazsın yine ‘işlem.’ Herkes tezgahın içine çekiliyordu. Öyle ki hukuksuz ve haksız yasağa direnenler yalnız bırakılıyor, insanlar kendi gölgelerinden korkuyordu” dedi.

İKNA ODALARINDA 7 MÜFETTİŞLİ BASKILAR

İlerleyen günlerde baskıların yerini işkencelerin aldığını vurgulayan Kara, “Artık okulda resmen ikna odası kuruldu. Yetmedi sorgu odası… Kütüphane müfettişler tarafından sorgu odasına dönüştürüldü. Hakkımda 9 ayrı soruşturma vardı. Pek çok soruşturma birleştirildi. Söz konusu odalara her alındığımda ‘7 müfettiş’ resmen çapraz sorgu yapıyordu. Psikolojik saldırıda sınır tanımıyorlardı. Ortada bir masa sandalye… Sandalyede ben… Etrafımda müfettişler… Bazı müfettişler tarafından artık sorguya hazır savunmalar getiriliyordu. İmzalamam için baskı yapılıyordu. İstedikleri gibi hazırladıkları savunmalarda ayetler vardı. Yaptığımı ‘laiklik karşıtlığı’ göstermek için tezgâh peşindeydiler. Ben imzalamadıkça, baskı artıyordu. Kendim savunma vermek istediğimde ise ‘anarşistlikle’ suçlanıyordum” diye konuştu.

ÖĞRENCİLERİN ÇANTASINDA ARAMALAR

Bir taraftan ikna odalarına çekilirken bir taraftan da sınıfına ani baskınların başladığını belirten Kara, “Başımı açtıramayan müfettişler artık neredeyse günü birlik sınıfımı basar olmuştu. Artık benimle beraber çocuklarım da baskı altına alınmıştı. 1. sınıf öğrencileri yaşananlara anlam veremiyordu. Bir gün sınıfta müfettiş varken öğrencilerimden birisi bana ‘anne’ diye seslendi. Ardından ‘özür dilerim öğretmenim’ dedi. Öğrencilerim beni kendi anneleriyle, ablalarıyla özdeş kılıyorlardı. Bunu söyleyen öğrencim ve ben, müfettiş tarafından hareketlere maruz kaldık. Henüz ben onlara heceleri öğretirken, müfettişler çocukların çantasında ‘laiklik karşıtı dokümanlar’ aramaya başladı. Defterlerini bile tek tek kontrol eder oldular. Hece öğrenen çocukların çantasında, defterinde ne olur? Ama ısrarla bunu yapıyorlardı. Hatta bir gün müfettiş sınıfa yönelerek, “Atatürk nerede yatıyor?” diye sordu. Oldukça masumane bir şekilde öğrencilerimden birisi ayağa kalkarak, ‘mezarda’ dediğinde; müfettiş çılgına döndü. Bana döndü ‘bu çocuklara Anıtkabiri anlatmadın mı?’ diye bağırdı. Sonra çocuğa bağırıp çağırmaya başladı. Müfettişe müfredatı takip ettiğimi, çocuğun Atatürk’ün ölümünden dolayı mezarda yattığı gibi bir çıkarımda bulunduğunu ve öğrenciye bağırmaması gerektiğini söyledim. Ben olaya müdahale edince aramızda sert tartışmalar yaşandı. Bu da bir başka soruşturmanın kaynağı oldu” dedi.

SORUŞTURMA KONUSUNA BAKIN

Soruşturmaya katılan 7’li müfettiş grubunun her seferinde değiştiğini, bununla birlikte psikolojik yıldırma metotlarının da değiştiğini anlatan Kara, “Öğretmen-öğrenci diyalogunun iyi olmasından, öğrencilerin aile sıcaklığı dolu bir sınıfta eğitim almalarından sürekli rahatsız oldular. Okula başladığında kekeme olan ve neredeyse hiç konuşamayan bir öğrencim, psikologların söylediğine göre, sınıfta içinde bulunduğu ortamdan duyduğu memnuniyet nedeniyle düzgün konuşmaya başlamıştı. Boyu yaşıtlarına göre çok kısa olan bir öğrencim tahtaya yetişemediği için yazı yazamıyordu. Onu tahtaya kaldırdığımda kucağıma alıyor ve yazabilmesini sağlıyordum. Ani baskınların birinde beni kucağımda çocukla gören müfettişler, sınıfta disiplin sağlayamadığım gerekçesiyle bir savunma daha aldılar” diye konuştu.

‘ÖĞRETMENİME DOKUNMA’ İMZA KAMPANYASI

“Tabi çocuklar bu yaşananları artık evlerine taşımaya başlamıştı” diyen Kara, “Veliler de yaşananlara ilk başta anlam veremeseler de olayları sorguladıkça bana destek veriyorlardı. Okul yönetimi ile sürekli görüşmeye başladılar. Yetmedi semt esnafıyla birlikte ‘öğretmenime dokunma’ imza kampanyası başlattılar. Toplam 3.500 imza topladılar. Okul idaresi imzaları almayınca İlçe Milli Eğitime gittiler. Oradan İl Milli Eğitime yönlendirildiler. İl ise Bakanlığı gösterdi. Yılmadılar ve imzaları bakanlığa teslim ettiler” dedi. 

VE KARA HABER: VEDA ZAMANI GELDİ

İmza kampanyasının üzerinden bir hafta geçtiğinde kötü haberi aldığını belirten Kara, yaşananları şu şekilde anlattı:
 “İlk kötü haber Uyanış semtinden geldi. Başörtülü bir meslektaşımın işine son verildi. Hemen ardından müfettişler atılan arkadaşımızın kararını alıp bana getirdiler. Karar ile beni tehdit ettiler. ‘Ya başını aç ya da sende atılacaksın’ dediler. Bir kez daha örtümden vazgeçmeyeceğimi söyledim. Ve bir gün sonra elime ‘Disiplinsiz davranışlarınızdan dolayı meslekten men edildiniz’ yazısı verildi. Ben hiçbir şey olmamış gibi sınıfıma girdim.

Öğrencilerime hiçbir şey belli etmeden onlara karşı son görevimi yerine getirdim. Hepsine ödevlerini verdim. Psikolojileri bozulmasın diye vedalaşmadım. Her akşam olduğu gibi gelen velilerine teslim ettim. Öğretmenler odasına çıktım. Birçok arkadaş vedalaşmak için mimlenmek pahasına beni bekliyordu. Onlarla da vedalaşmadım, çünkü bu ayrılık benim tercihim değildi, tayinim çıkmamıştı, başka okula da atanmamıştım. Beni zorla, çok sevdiğim öğretmenlikten saçma sapan gerekçelerle, hukuk tanımaz bir tavırla, kanunsuz bir şekilde koparmışlardı. Arkadaşlarıma bu haksız vedayı ne onların ne de benim hak ettiğimi söyledim. O yüzden vedalaşmayacağımı, sadece sabah erkenden gelip eşyalarımı alıp gideceğimi belirttim. Öyle de oldu. Çok sevdiğim yuvamdan koparıldım, henüz 6-7 yaşında olan 52 tane çoğum benden sonra öksüz, boynu bükük kaldı.”

Öğretmenlik gururum, insanlık onurum geri verilsin

“Öğretmenlik belgeyle verilip belgeyle alınan bir sıfat değil” diyen Kara, “Maalesef böyle görüldüğü için eğitim sistemi bu halde. Ben kendimi her zaman öğretmen olarak algıladım. Kendimi asla mağdur olarak görmüyorum. Ancak ne zaman bir okul koridoruna girsem, bir sınıf, bir tahta görsem içim yanıyor. Çalışma hayatımı, geçinme şartlarımı ve sosyal haklarımı 27 yaşında iken gasp ettiler. İki kere personel sicil affı çıkartılmış olmasına rağmen 28 Şubat mağdurları af kapsamına hiçbir zaman alınmadı. Bu insan hakları gaspıdır. Hak ve hürriyetlerim sınırlandı. Bizler unutulduk, unutulmak istendik. Çok hayatlar karartıldı. Artık haklarımızı iade etsinler. Disiplinsiz yaftası ile beni atanlar, toplum içerisinde suçlu gösterenlerden hesap sorulsun. Bizlerden çalınan itibarımız, öğretmenlik gururumuz, insanlık onurumuz geri verilsin” şeklinde konuştu. 

Yeni Akit