Sabri ALTUN
Batı gücünü nerden alıyor veya Müslümanlar neden yenildi?
Kâinatta mutlak bir irade söz konusudur.
Bu irade her an her saniye her şeyi desti tasarrufunda tutmaktadır.
Bu manayı teyit eden birçok ayeti kerime mevcuttur.
Her şeyin hüküm ve tasarrufu Onun elindedir. (Yâsin Sûresi: 36:83.)
Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu Ona âittir. (Zümer Sûresi: 39:63.)
Hiçbir şey yoktur ki, hazîneleri Bizim yanımızda olmasın. (Hicr Sûresi: 15:21.)
Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. (Hüd Sûresi: 11:56)
Yani hiçbir şey başıboş değildir.
Kâinatta cereyan eden hiçbir şey tesadüfî değildir.
Bediüzzaman’ın tabiriyle “Tesadüfe asla tesadüf edilmez.”
Hal böyle ise yeryüzünde bütün kâinatı ihata eden bu iradeye alternatif bir irade söz konusu olabilir mi?
Normalde olmaması gerekirken, zaman zaman beşeri sistemler ve iradeler bu külli iradenin rağmına farklı karakterler arz ettiğini görüyoruz.
Yani yeryüzü geçirdiği her bir çağda belirli kavimlerin hükümranlığıyla beşerin renk aldığını görmekteyiz.
Bir Yunan dehası, bir Roma dehası tarihi seyir içinde insanlığı renklendirirken ta gele gele İslam dehasıyla insanlık buluşmuş her birisi kendi çağına damgasını vurmuştur.
Başka bir tabirle adeta mutlak külli iradeden yetkiyi almış külli iradeyi kendi iradesine taalluk ettirmiş farklı dünya düzenleri kurulmuştur.
Bu düzenler bazen semavi değerlere ters işlediği halde sürüp gitmiştir.
Burada ilginç olan durum bazen bu düzenler ve sistemler mutlak külli iradenin zıddına bir karakter arz ettiği halde beşeri bütün bütün yoldan çıkartmadıkları sürece, (lut, ad ve semud kavimleri gibi) iktidarları devam etmiştir.
Tıpkı bu gün batının yaptığı gibi…
Batı ki Yunan ve Roma dehalarının karışımı niteliğinde olup son üç yüz yıldır bütün dünyayı boyasıyla boyarken son yüzyılda ise adeta tanrıyı oynamaya başlamıştır.
Evet, buna rağmen hala yeryüzünün iradesini elinde tutması gazabı ilahiyi tamamen üzerine çekmemesinin hikmeti her zaman kafamı kurcalamıştır.
Gerçekten bunların sırrı nedir?
Bu sırrı yüzyıl önce anlamak zordu, hatta 50 yıl öncesinde de zordu.
Özelikle milenyumdan bu yana biraz kalp, biraz feraset biraz araştırma ile bu sırrı keşfetmek artık zor değil.
Evet, İslam’ın yükselişiyle birlikte asırlar süren batının çaresiz zilleti ve yenilgisi, bu zilletten kurtulmak için, batı bir bütün olarak aralarındaki nizayı bırakıp birbirlerinden kuvvet almaya mecbur kaldılar.
Bunu sağlamak için yüzyıl savaşları gibi savaşlarla epey bedel ödediler.
Birbirlerinin kanını emen topluluk, birlikte hareket etmenin mecburiyetini yaşadılar.
Bu mecburiyet birbirlerinin yardımlarına, birleşmelerine samimi bir zemin hazırladı.
Bu durumun özeti Risale-i Nur’da şöyle tarif edilir:
“Hattâ, meslekleri dalâlet ise de, yine ittifakı muhafaza ederler. Adeta o haksızlıkta bir hakperestlik, o dalâlette bir ihlâs, o dinsizlikte dinsizdârâne bir taassup ve o nifakta bir vifak yaparlar, muvaffak olurlar. Çünkü samimî bir ihlâs, şerde dahi olsa neticesiz kalmaz. Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allah verir.”(lemalar:154)
Yani en çarpıcı tanım şudur:
“ihlâs ile kim ne isterse Allah verir.”
Bunun bir örneğini İsrail’de net görebiliyoruz.
Bir avuç Yahudi, İslam’ın bağrına bir hançer gibi girmiş, bütün Müslümanları birbirine düşürmüş yeri gelmiş katliamlar yapmış, nifak çıkartmış ve hala istediği şekilde at oynatmaktadır.
Yani şerde de olsa samimi ittifakın sihirli gücünü kullanıyor.
Ve işte batı bu ihlası yakaladı.
Sonra ne yaptı?
Kendi içinde samimi, dışarıda ise sinsileşti.
Öylesine ciddi ve samimi çalıştı ki; küçücük bir hakikati elde etmek için yıllarını ve milyarlarını verdi.
Verdikçe aldı aldıkça daha çok vermeye başladı.
Bugün oturup gerisin geriye baktığımızda batının bugünkü ihtişamının altında en büyük etkenin, hakkını vererek bütün detayları hesaplayarak yapılan çalışmalar dikkat çekmektedir.
Bunu öğrenmek için zaman zaman günah çıkartma niteliğinde çeşitli ajan ve siyasetçilerin hatırat olarak yayınladıkları kitaplara bakmak yereli olacaktır.
Bu işin kader boyutudur.
Peki işin taktiksel veya fitne boyutu nasıl gelişmiştir.
Bunlar sergiledikleri bu duruşla kadere bu fetvayı verdikten sonra neler yaptılar?
Bunların o kadar çok taktikleri var ki hepsini sıralasak uzun bir çalışma ve kitaplar dolusu bilgi gerekir.
Ben sadece yüzeysel birkaç maddeyi sıralamakla yetinmek istiyorum.
Bir kere öyle bir banka sistemi kurdular ki dünyanın bütün uluslar arası para akışını kontrol altına aldılar.
Öyle bir ağ kurdular ki, mesela Amerika istediği an istediği ülkenin ne kadar parası olduğunu tespit edebiliyor.
Hele bir faiz sistemleri var ki; bütün dünya devletleri, bütün dünya şirketleri, hatta bireysel olarak bütün beni beşer bu sisteme dahil olduğu anda bunlara para akıyor.
Bunun içindirki Bediüzzaman Hazretleri beşerin kurtulmasının önemli etkenlerden birisinin faizin yasaklanması olduğunu vurgularken bu gerçeği hesaplayarak söylemiştir diyebiliriz.
Nitekim bunun sonucu olarak bu günkü batı kendi medeniyetini ve emperyal emmelerini bu faiz sistemin üzerine bina ediyor.
Yani şöyle düşünün eskideki sömürgecilik sistemini bırakıp, kendi evinde, kendi cennetinde tatilinde veya tenis kortlarında zevkini sürerken dünya sömürülüyor ve kendi hesaplarına veya kasalarına paralar akıp geliyor.
Aslında bu son derece şeytani bir buluştur.
Şeytan bile bu sisteme parmak ısırmıştır.
Peki, bunun bekası için neler yapmıştır:
Bunu anlamak için ise Graham E. Fuller, İslamsız Dünya adındaki kitapta geçen birkaç maddeyi sıralarsak her şey daha da netleşeceğine inanıyorum.
• Yöneteceği ya da yönettiği ülkelerde kendine bağlı yönetimleri işbaşına getiriyor ve işbaşında tutuyor
• Ülkenin stratejik kurumlarını özelleştirmeler yoluyla ele geçiriyor
• Yönettiği ülkelerin dinamik unsurlarını işbirlikçi haline getirmek için çeşitli yöntemler uyguluyor.
• Ülkeyi ileride yönetecek parlak isimleri kendi ülkesinde eğitiyor, burslar vs yoluyla kendine bağlıyor, parasal ilişkilerle teslim alıyor, bunların yanında tehdit yöntemleri kullanıyor. Bunlar işe yaramazsa ne mi yapıyor: Gizli ya da açık tehditler, suikastlar ve darbeler.
• Yeni emperyalizme hizmet etmek için kurulmuş ulusal ve uluslararası örgütler bulunuyor. Bu örgütler, dünyayı bir örümcek ağı gibi sarmış durumdalar. Bu doğrultuda yüzlerce ve hatta binlerce örgütü yöneten küresel bir çete bulunuyor. Bu küresel çete, doları basan, dünya ekonomisini, borsaları denetleyen, çok uluslu şirketleri bünyesinde bulunduran silah tekellerinin ve ilaç şirketleri ile genetiği değiştirilmiş tohum fabrikalarının sahipleridir ve dünyayı yöneten ulusları kuruluşları denetlemektedirler.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.