Bayram Yüksel, Said Nursi'nin özel hayatına dair çok bilinmeyenleri anlatıyor
Bugün Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin yakın talebelerinden Bayram Yüksel ağabey ile Ali Uçar ve Mehmet Çiçek ağabeylerin 27. vefat yıl dönümleri
Bayram Yüksel, aynı otomobilde bulunan Ali Uçar ve Mehmed Çiçek 19 Kasım 1997 tarihinde Almanya dönüş yolunda iken, Bulgaristan’da geçirdikleri kaza sonucunda vefat etmişlerdi.
Üç nur şehidine Cenab-ı Hak'tan rahmet dilerken ruhlarına Fatihalarımızı da gönderiyoruz.
Bayram Yüksel ağabey hizmet hatıralarını Ömer Özcan’a anlatmıştı. Ağabeyler Anlatıyor-1 kitabında yayınlanan bu hatıralardan önemli bazı bölümleri şöyledir:
HER HADİSENİN İÇİNDEYDİK, HER ŞEYİ BİLİYORUZ
1950’den sonraki Üstad ve Risale-i Nurlarla alâkalı her hadisenin içindeydik, her şeyi biliyoruz.
ÜSTAD ŞAFİÎ İDİ, FAKAT NAMAZLARDA RÜKÛDAN SONRA ELLERİNİ KALDIRMAZDI
Üstad Şafiî idi, fakat namazlarda rükûdan sonra ellerini kaldırmazdı. İmam arkasında Fatiha okurdu.
Aslında Üstad azimete tâbi olurdu. Mesela eli kanadığında, Şafiî’ye göre abdesti bozulmadığı halde yine de abdest alırdı.
ÇORAPSIZ NAMAZA DURURDU
Üstad abdest aldıktan sonra ıslak ayakla yere basmaz, hemen çoraplarını giyerdi; namazda ise çorapları çıkarır, çorapsız namaza dururdu.
NAMAZA DURURKEN...
Üstad’ımız huzuru bulmadan kat’iyen namaza duramazdı. Tekrar tekrar ‘İlâhi estağfurullah, İlâhî estağfurullah, İlâhi estağfurullah…’ çeker, birden ellerini bağladığında sarsılırdı. Biz de arkasında heyecanla dururduk. Mübalâğasız ahşap ev sallanırdı.
KAR KIŞ FIRTINA BİLE OLSA ARABAYI DURDURUR NAMAZINI VAKTİN EVVELİNDE KILARDI
Üstad’ımız, namazlarını daima vaktin evvelinde kılardı. O kadar ki, diyelim Emirdağ’a gidiyoruz, kalmış üç-beş kilometre; kar kış fırtına bile olsa Üstad Hazretleri arabayı durdurur, namazı eda ettikten sonra hareket ettirirdi.
NE KADAR ACELE İŞ OLURSA OLSUN KÜÇÜK TESBİHATI YAPTIRIRDI
Üstad küçük tesbihatı, yani ‘Subhanallah, Elhamdülillah, Allah-u Ekber’ diye yapılan tesbihatı mutlaka yaptırırdı.
Hatta bize ‘Tesbihatınızı yaptınız mı?’ diye sorar; ‘yapmadık’ dersek, ne kadar acele iş olursa olsun tesbihatı yaptırır, öyle gönderirdi.
Diğer tesbihat, acele durumlarda yolda, arabada da yapılabilir.
DUA EDERKEN ELLERİ CANSIZ DURDUK MU UYARIRDI
Dua ederken Üstad’ımız ellerini omuzlarına kadar kaldırır, avuçlar omuza bakardı. Bazı kardeşlerimiz yorgunluk ve uykusuzluktan boynu eğik, elleri cansız durdu mu ihtar ederdi.
KIYMETLİ EŞYALARI ORTADA BIRAKMAK DOĞRU DEĞİLDİR
Üstad para gibi kıymetli eşyaları ortada bıraktık mı bize darılırdı. ‘Kaybolursa, acaba hangi kardeşim aldı, diye birbirinize su-i zan edersiniz’ derdi.
CEPTE KÂĞIT PARA TAŞIMAK
Tahiri ağabey bir gün Isparta’dan Afyon’a Üstad’ımızı ziyarete geliyor. Tahiri ağabey namaz kılarken para resimli olduğu için cüzdanını çıkarıyor, sabahleyin giderken de cüzdanını unutuyor...
Garaja geldiği zaman bilet almak için cüzdanını arıyor, bulamayınca geri dönüyor.
Üstad’ımız Tahiri ağabeyi görünce, ‘Niye geldin?’ diye soruyor. Tahiri ağabey, ‘Para resimli olduğu için cüzdanımı çıkartmıştım, burada kalmış, onu almaya geldim’ diyor.
Üstad’ımız, Tahiri ağabeye epey darılıyor, ‘Bir daha böyle yapma, zararı yoktur, yarım insan yaşamaz’ diyor.
ÜSTAD ŞAPKA VE KRAVATA NASIL BAKARDI?
Isparta’dan Barla’ya Üstad’ın yanına gidecektim.
Gitmeden önce Seyrani ile görüştüm. Seyrani fötr şapka giyen sakallı, muska da yazan bir hoca idi. Mevsim yaz, dolayısıyla sıcak olduğundan, Seyrani, ‘sıcak başına geçmesin kardeşim’ diyerek bana bir şapka verdi.
Barla’ya varınca beni Zübeyir ağabey karşıladı, başımdaki fötrü görünce, ‘Aman Bayram kardeş, Üstad görmesin!’ dedi ve şapkayı alıp kesti. Ben o zaman küçük ve yeni idim.
Üstad kravata hiçbir şey demezdi; hatta Zübeyir ağabey Afyon mahkemesine kravatla gelirdi. Yalnız Üstad şapkaya çok üzülüyordu...
ÇAYI ‘KITLAMA’ İLE İÇMEYİ TEŞVİK EDERDİ
Üstad Hazretleri çayı ‘kıtlama’ ile içmeyi teşvik ederdi; hatta beni, ‘Kıtlamayla içersen üç sefere kadar sana müsaade var’ diye teşvik etmişti. Kendisi de eskiden kıtlama içermiş, ama yaşlanınca limonlu ve şekerli içmeye başladı.
ÇAYA MUTLAKA LİMON İSTERDİ, LİMON YOKSA…
Üstad’ımız çaya mutlaka limon isterdi. Eğer limon yoksa gidip bakkaldan limon tuzu aldırırdı.
ET YERDİ
Bazı kardeşler Üstad’ın et yemediğini söylüyorlarmış. Yok böyle bir şey... Üstad 15 günde bir koyun eti yerdi. İneğin de yoğurdunu yerdi.
BOŞANMAYA RAZI OLMAZDI
Bayram ağabey, bazı kardeşlerin yanlış evlilik yaptığını, sonra da boşanmaya kalkıştığını söyledi; “Üstad’ımız boşanmaya kat’iyen karşıydı, boşanmaya razı olmazdı” dedi.
DERSANE ANAHTARI YANIMIZDA BİRİKMİŞTİ
Üstad’ımız dershanelere çok önem verirdi.
Üstad Hazretleri, bir dershane açılışı oldu mu, mutlaka kendi giderdi. Gidemezse bizleri gönderirdi.
O dershaneyi açanlara, ‘O benim evimdir!’ derdi. Civardan dershane açıp ziyaretine gelenleri, mutlaka kabul ederdi. Bunlar açılan dersanelerin anahtarlarını getirip Üstad hazretlerine verirlerdi. Böylece birçok dersane anahtarı yanımızda birikmişti.
ZİYARETİNE BİRİSİ GELDİĞİ ZAMAN ÖNCE İKİ ŞEY SORARDI
Üstad’ımız ziyaretine birisi geldiği zaman önce iki şey sorardı:
- Risale-i Nurları okuyor musun?
- Bulunduğun muhitte dershane var mı, derslere gidiyor musun?
TARİHÇE-İ HAYAT’I KİM YAZDI?
Yeğeni Abdurrahman ağabey yazdı, onlar kısaydı.
Sonra Zübeyir ağabey yazdı, Sungur ağabey yazdı, biz yardım ettik.
Sonra ağabeyler Üstad’a takdim ettiler, Üstad üç kere okudu, kendine ve kerametlerine ait kısımları çıkarttı.
Tarihçe-i Hayat için ‘On ordu kuvvetindedir’ derdi.
Tarihçe-i Hayat’ı okumayan, bilmeyen risalelerden tam feyiz alamaz.
DÜNYEVÎ İŞLERDE ÇALIŞANLAR DA ‘TALEBE’ SINIFINA DÂHİL OLABİLİRLER Mİ?”
S: Üstad’ımızın ‘risaleleri kendi malı gibi bilip sahip çıkma’ şartıyla ‘talebe’ sınıfına dâhil olmaya, bizim gibi bir işte çalışanlar nasıl nail olabilecektir?
C: “Niyetle... Her şeyde ve işte, hatta bir kâğıt ve kalem götürürken bile hizmet niyet edilirse dâhil olunur.”
YENİ YAZIYI NASIL TASHİH EDERDİ?
Bu soruya memnun oldum. Eski yazıyla takip ederdi. Bir kardeşe yeni yazıyı okutur, kendisi takip ederdi.
YAZACAĞIMIZ MEKTUPLARI TARİF EDER BİZ ÖYLE YAZARDIK
Bir mektup geldi mi, ‘Bayram bunu şöyle şöyle yaz’ der, biz de hemen yazardık. Üstad ya tashih, ya tasdik ederdi...
Üstad, ‘İhtar var, hemen kâğıt kalem getirin’ dedi mi, hepimiz koşar getirirdik. Üstad çok hızlı söyler, çok hızlı yazdırırdı. O kadar ki çoğumuz yarı yolda kalırdık...
SEMBOLİK PARALARLA HİZMETE İŞTİRAK ETTİRİRDİ
Üstad’ımız hizmet kastıyla Risale-i Nurları göndermeden önce bütün kardeşlerden kitapların bedeline sembolik paralar alarak iştirak ettirirdi; 25’er kuruş gibi...
Bu vesileyle kardeşler hizmete iştirak etmiş olurlardı.
ZEKÂTI RİSALE-İ NUR ALARAK KİTAP OLARAK VERMEYİ…
Üstad’ımız, zekâtı Risale-i Nur alarak kitap olarak vermeyi tavsiye ederdi.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.