Bediüzzaman dinen ve madden ilerlemeyi hedefledi
Mehmet Kırkıncı Hocaefendi'nin Medreset’üz-Zehra cevabı
Risale Haber-Haber Merkezi
Yazar İsmail Çolak, yıllar önce Mehmet Kırkıncı Hocaefendi ile yaptığı röportajı yayınladı. MoralHaber'deki yazısında 1995 yılında yapılan röportajda Kırkıncı Hocaefendi'ye Medresetüzzehra reçetesini de soran Çolak, "Aradan bunca zaman geçmesine rağmen Kırkıncı Hocaefendi’nin, hikmet ve hakikat imbiğinden geçmiş feyizli görüş, tespit ve hal çarelerinin bugün bile güncelliğini ve geçerliliğini koruduğunu, eskimeyen bir mahiyete sahip olduğunu hayretle müşahede ettim" dedi.
İlgili soru ve cevap şöyle:
Bediüzzaman Hazretlerinin eğitim anlayışı, Medreset’üz-Zehra modeli ve oraya koyduğu reçeteler bugün nasıl bir kıymet ve ehemmiyet arz etmektedir?
Bugün eğitim sahasındaki hastalıklar daha fazla derinleşmeden, yaralarımız büsbütün kangren halini almadan, ferdî ve içtimaî dertler buhran seviyesine gelmeden çok önce, Bediüzzaman Hazretleri bu hastalıkların ıstırabını ruh ve vicdanında derinden derine hissetmiş, tekrar tekrar düşünmüş, ateşin ıstıraplar içerisinde yanıp kavrularak bu dertleri hem teşhis hem de teşrih etmiştir.
Bediüzzaman’a göre, bu milletin terakkisi ve tealisi iki meşaleyi birlikte taşımalarına tevakkuf eder. Bunlardan birisi dinen tekâmül diğeri de maddeten terakkidir. Şurası açıktır ki, sadece akıl nazara alınırsa, genç nesiller şüpheci, isyankâr ve anarşist olurlar. Yalnız kalp nazara alınırsa, o zaman da mutaassıp olurlar. Ancak bu muvazenenin teessüsüyle, milletin cevher-i ruhunda temerküz edecek olan rabbani feyz ve fazilet, saadetli ve şehametli bir medeniyeti tevlit edecektir.
Bediüzzaman Hazretleri, dini ilimlerle fenni ilimlerin birlikte okutulmasını Birinci Cihan Harbi’nden önce ortaya atmış ve şarkta böyle bir üniversitenin kurulması için hem Sultan Abdülhamid hem de Sultan Reşad’a teklifte bulunmuştur. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da Üstad hazretleri büyük bir iştiyakla açılmasına çalıştığı bu medrese hakkında Reis-i Cumhura ve Başvekile yazdığı mektupla seslenmiştir.
...
Garp’ta her kemalin menbaı hikmet ve felsefe ise Şark’ta her feyiz ve marifetin menbaı dindir. Şark’ın teali ve terakkisinin istinadgâhı fünun-u medeniye ile hissiyat-ı diniyedir. İslam tarihi bize gösteriyor ki, ulum-u diniye ile fünun-u medeniye birlikte hareket ettiği zaman âlem-i insaniyette daima huzur, saadet, adalet tesis etmiştir. Ayrıldıkları takdirde maddi ve manevi birçok istibdatlar meydan almıştır. Üstad hazretlerinin eğitimde üzerinde durduğu önemli bir husus da, fenlerin talebelere marifet-i ilahiyeye vesile olacak şekilde verilmesidir. Ta ki hem dünya hem de ahiret saadetine mazhar olabilsinler. “Bütün ulum-u hakikiyenin esası menbaı, nuru, ruhu marifetullahdır ve O'nun üssül esası da iman-ı billahdır.” buyurarak gençlerin kalplerine öncelikle Allah’a imanın yerleştirilmesi gerektiğini zaruri görür. Ruhu imanla nurlanan bir insan kâinatı, mektubat-ı ilahiye olarak mütalaa eder. Böylece kalbi ve dimağı birlikte inkişaf eder. Zaten insanın kemali de ancak böylece tahakkuk eder.
Hamiyetperverlikten dem vuranlar, bu milletin evlatlarının kalp ve ruhundan fazileti, necabeti, al-i cenaplığı silip süpürdüler. Şaşkın bir hale giriftar ederek çıkılmaz bir yola soktular. Bu milleti dininden, örfünden, Kur'an’ından ayırmakla sahil-i selamete çıkaracaklarını zannettiler. Bu hakikatlerden tecerrütle terakki ve teali edeceklerine inanarak “din terakkiye manidir” deyip tedenni ettiler. Din ve mukaddesatı takviye yerine bilakis tahribini hedef aldılar. Bu gayeye ulaşmak için İslam Dini’nin membalarını kapadılar. Bu milleti tarihinden koparmak için sayısız tehlikeli cereyanların, menfi doktrinlerin kapısını, değil kapamak ardına kadar açtılar. Dolayısıyla, iman ve faziletten mukaddesat ve maneviyattan tecrit edilmiş ruhsuz bir eğitimle, memleket gençliği her türlü menfi ideolojiye açık bir hale getirildi. Bu boşluğu çok iyi değerlendiren dâhili ve harici güçler, gençliği fikir kıskacına alarak diledikleri gibi yönlendirdiler. İşte bu hataların neticesidir ki, Şark Hadisesi zuhura geldi.