Bediüzzaman Hazretlerinin Son Şahitlerinden Hasan Müezzin vefat etti

Bediüzzaman Hazretlerinin Son Şahitlerinden Hasan Müezzin vefat etti

İnna lillahi ve inna ileyhi raciun

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini 1952-1953 yıllarında İstanbul'da bir çok kez gören Hasan Müezzin ağabey Hakkın rahmetine kavuştu.

Yunanistan Gümilcine doğumlu Hasan ağabey 90 yaşındaydı.

Hasan ağabey şöyle konuşmuştu:

1952 ya da 1953 yı­lın­da İs­tan­bul’da, Fa­tih’te Kur’ân kur­sun­da o­ku­yor­dum. Ya­vuz Se­lim Ca­mi­i’­nin ya­nın­day­ken, ya­nı­mız­dan bi­ri geç­ti. Ar­ka­sın­dan bi­ri de o­nu ta­kip e­di­yor­du, her hal­de ta­le­be­le­rin­den bi­riy­di, ta­nı­mı­yo­rum. De­di­ler ki, “Bu bü­yük bir â­lim­dir, Sa­id Nur­sî’dir.” O za­ma­na ka­dar Üs­tad’ı hiç gör­me­miş­tim, ta­nı­mı­yor­dum. Fa­tih Ca­mi­i­ne doğ­ru git­ti­ler. Bu ilk gö­rü­şüm­dü.

Da­ha son­ra Fa­tih Ca­mi­i’n­de bir ha­fız ce­mi­ye­ti dü­zen­len­miş­ti. Biz de o­ra­da, ar­ka­daş­la­rı­mız­la bu ce­mi­ye­ti din­le­me­ye git­miş­tik. De­dik ki mü­ez­zin mah­fi­li­ne çı­ka­lım ve ha­fız­la­rı yu­ka­rı­dan iz­le­ye­rek din­le­ye­lim. En ön­den bir ar­ka­daş çık­tı, he­men a­şa­ğı­ya dön­dü. “Ni­ye dön­dün?” de­dik. Ce­va­ben, “Be­di­üz­za­man Haz­ret­le­ri o­ra­da, o­nun i­çin a­şa­ğı­ya in­dim” de­di. Ben de çı­kıp bak­tım ki ha­ki­ka­ten Üs­tad Be­di­üz­za­man o­ra­da o­tur­muş, ha­fız­la­rı sey­re­di­yor, din­li­yor... Bi­li­yor­su­nuz, ha­fız ce­mi­yet­le­ri o za­man ca­mi­le­rin or­ta­sın­da, hal­ka şek­lin­de o­lur­du. Üs­tad da on­la­rı mü­ez­zin mah­fi­lin­den iz­li­yor­du.

Bir de­fa­sın­da da yi­ne Fa­tih Ca­mi­i’n­de gör­düm. Bi­zim bir ho­ca­mız var­dı. Na­maz­dan ön­ce hal­ka der­si ya­pı­yor­du, mil­le­te va­az ve­ri­yor­du. Bu ho­ca­mız, son dev­rin der­si­am­la­rın­dan­dı. Ar­ka­daş­la­rı o­na “A­yak­lı kü­tüp­ha­ne” der­di. A­dı, Gü­mül­ci­ne­li Mus­ta­fa E­fen­di’ydi. Al­lah rah­met et­sin. Biz ho­ca­nın et­ra­fın­da ta­le­be­ler­le ders ya­par­ken, ders din­ler­ken Be­di­üz­za­man o­ra­ya gel­di. Gü­mül­ci­ne­li Mus­ta­fa E­fen­di bi­ze hi­ta­ben, “Siz bu za­tı ta­nı­yor mu­su­nuz? Bu za­tın il­mi bi­zim gi­bi kes­bi de­ğil, veh­bi­dir” de­di.

Üs­tad Be­di­üz­za­man’ı bir de­fa da yi­ne ar­ka­daş­lar­la be­ra­ber Fa­tih Ca­mi­i’n­den Ya­vuz Se­lim’e dö­ner­ken gör­dük. O­ra­da, Çu­kur­bos­tan di­ye bir yer var. O­ra­da o za­man çe­şit­li kuş­la­rın bu­lun­du­ğu ‘kuş cen­ne­ti’ de­nen bir yer var­dı. O­ra­da her tür­lü kuş bu­lu­nur, ö­tü­şür­ler­di. Me­ğer Üs­tad o­ra­ya gel­miş. Bir a­rka­da­şı­mız Üs­tad’ı gör­müş, o­nu ta­kip et­miş ve kuş­lar­la a­de­ta ko­nuş­ma­sı­na, on­la­ra ba­ka­rak “Ma­şal­lah, süb­ha­nal­lah’ de­me­si­ne şa­hit ol­muş. O­ra­dan çı­kar­ken de kuş ba­kı­cı­sı­na bi­raz pa­ra ve­rip, “Bu pa­ra i­le bu kuş­la­ra yem al, on­la­ra yem ver” de­miş. Bi­ze ha­ber ver­di, tam ka­pı­dan çı­kar­ken o­nun­la kar­şı­laş­tık. Ya­nı­na git­tik. E­li­ni öp­mek is­te­dik, bi­ze duâ et­ti, a­ma e­li­ni öp­tür­me­di.

Bir de­fa­sın­da da biz Ya­vuz Sul­tan Se­lim’de ders­tey­ken, tür­be­yi zi­ya­re­te gel­miş. O­ra­da na­maz kıl­mış. Na­maz kıl­dı­ran da bi­zim ar­ka­daş­lar­dan bi­riy­di, is­mi­ni u­nut­tum şim­di. Na­maz­dan son­ra da i­mam ve­kil­li­ği ya­pan bu ar­ka­da­şa na­si­hat et­miş. Al­lah rah­met ey­le­sin. A­min.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum