Bediüzzaman için canını verirdi

Bediüzzaman için canını verirdi

1 Temmuz 1956'da vefat eden Bediüzzaman'ın Milas'lı talebesi Halil İbrahim Çöllüoğlu'nu rahmetle anıyoruz...

Ömer Özcan'ın yazısı - RisaleHaber

Risale-i Nur’da adı çokça geçen Milaslı Halil İbrahim Çöllüoğlu, 1897 yılında Milas’ta dünyaya gelmiş ve 1 Temmuz 1956’da vefat etmiştir. Milas Asrî Mezarlığa defnedilen Çöllüoğlu ağabeyin kabri, daha sonraları mezarlıkla beraber şehrin başka bir noktasına nakledilmiştir. Rahmetli Çöllüoğlu ağabeyimizin rahmet ve dualarla anıyoruz…

Halil İbrahim ağabeyin Milas’ın en güzel yerinde tarihî değerde bir Han’ı vardı… Çöllüoğlu Han’ı… Kardeşiyle beraber ortak işletiyorlardı… Halil İbrahim Çöllüoğlu’nun çocuğu yoktur. Evladlıkları vardır. Bunlardan birisi de İlhan Yüksel’dir. 

İlhan ağabeyi evinde ziyaret ettim ve kendisine on sene yayında kaldığı Halil İbrahim Çöllüoğlu’nu sordum. İşte anlattıklarından bazı bölümler:

***

Manevi Evladı İlhan Yüksel Anlatıyor

1929 Milas doğumluyum. Elektrik Yüksek Mühendisiyim, 1954 İTÜ  (İstanbul Teknik Üniversitesi) mezunuyum. Muhtelif kurumlara çalıştım, şimdi emekliyim. Bazen Milas’ta bazen de İzmir’de ikamet ederim…

ilhan_yuksel.jpg

En az on sene kadar beraberdik

Halil İbrahim Çöllüoğlu aslında benim eniştem oluyor, Halam Naciye Hanım’ın kocasıdır. Onların çocukları yoktu… Biz üç kardeşiz… Üçüncü kardeşim doğunca 5-6 yaşlarımda iken beni kucaklayıp evlerine manevi evlat olarak alıp götürdüler. O yaştan itibaren ilkokul-ortaokul son sınıfa kadar eniştem Halil İbrahim Çöllüoğlu ile beraberdim hep. Onların elinde, onların yanında büyüdüm. En az on sene kadar beraberdik… İTÜ’ye 1944’de gittim. Yalnız resmen onların üzerine geçmedim ben, onun için soyadım farklıdır. Manevi evlatlarıydım. Halam Naciye Hanım da dindar bir kadındı.
Rahmetli hoşsohbetti, her gün birşeyler anlatırdı bize

Rahmetli eniştem Halil İbrahim Çöllüoğlu’nun Bediüzzaman’ı tanıması şöyle oluyor:

Bir rüya görmüş, bir meşale ile birini görmüş rüyasında. Rüyasını birisine açmış, Bediüzzaman’ı tarif etmişler, gördüğün o olabilir demişler. O sıralarda Han’ına Isparta’dan seyyar bir satıcı –çerçi- geliyor. Onun vasıtasıyla Risale-i Nur’u ve Bediüzzaman’ı tanıyor.

1935 yılında ilk defa Eskişehir’e mahkemeye gittiler, altı ay’a mahkûm oldular. Eskişehir’e hapishaneye giderlerken ben yanındaydım. Altı yaşındaydım ama gayet iyi hatırlıyorum.
1943 yılında tekrar Denizli’ye aldılar onu. Bir ihbar üzerine Milas’ta kimler var diye liste veriyorlar, toplayıp alıp gittiler hepsini. Ben bu baskın sırasında okuldaydım, eve geldiğimde halam olanları anlatı bana. Dokuz ay sonra bu sefer beraat ederek geri döndüler.

Halil İbrahim Çöllüoğlu Bediüzzaman için canını verirdi

Rahmetli çok konuşkandı, hoşsohbetti, her gün birşeyler anlatırdı bize. Dünyevî hırsı yoktu. Han’a çok müşteri gelsin de çok para kazanayım gibi bir hırsı yoktu. Baba olarak bize Bediüzzaman hocadan çok bahsederdi, başka bir davranışı, zevki yoktu diyebilirim. O hale gelmişti ki, benimle konuşmak yerine şu eserleri yazın, çoğaltın derdi gelenlere.

Eniştem Çöllüoğlu, Bediüzzaman için canını verirdi. Bize devamlı Risale-i Nur okur anlatırdı. Fakat daha çok, ‘okuyun’ diye değil, ‘yazın’ diye haber gelirdi onlara. Habire yazar, yazar, yazar…  Eski yazı tabi… Sonra onları Bediüzzaman’a gönderirdi. Yazısı da çirkindi, kim okurdu o yazıları bilmiyorum artık. Bana İTÜ’de okurken mektup yazardı, okuyamazdım. Bediüzzaman’dan mektup şeklinde gelirdi risaleler, onları bizden bile saklar, gizlerdi yani. Çok baskı vardı…

www.RisaleHaber.com