Fahri GÜVEN
Bediüzzaman Said Nursî'den kadınlara tavsiyeler...
Bediüzzaman, "Benim ehl-i iman ahiret hemşirelerime" şeklinde kadınları konu ettiği bir yazısında annelerin çocuklara yaklaşım tarzını şöyle eleştirir:
"O şefkatli vâlide çocuğunun dünyevi hayatta zarurete düşmemesi, fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır. Onu öyle yetiştirir, imanını takviye etmeden yabancı memleketlere gönderir. Yabancıların kucağına atar. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünemiyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak o mâsum çocuğu terbiye-i İslâmiye'den mahrum bırakır. Dalâlete düşmesine sebep olur. Bu yüzden o çocuk vâlidesinin şefkatine karşı lâyıkı ile mukabele edemez. Belki de kusur eder. Eğer hakikî şefkat sûiistmâl edemeyerek evlâdını faziletli ve imanlı olarak yetiştirse o çocuğun bütün hasenatının bir misli validesinin defter-i a'maline geçer.
Bu haklı eleştiriden sonra bu kez de valideliğin önemine atıf yapar ve kendi annesinden hareketle validelerin birer muallime olduğuna şöyle dikkat çeker:
"Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi onun validesidir. Ben kendi şahsımda daima bunu hissediyorum. Bu seksen sene ömrümde seksen bin zattan ders aldığım hâlde kasem ederim ki en esaslı ve sarsılmaz dersi merhum validemden aldım. Onun verdiği telkinat ve manevî derslerdir ki ruhuma sereyan etmiş, fıtratımda yerleşmiştir. Bugün hayatımı ona borçluyum.
"Özetle, meslek ve meşrebimin dört esasından en mühimmi olan şefkati, Risâle-i Nur'un en büyük hakikati olan acımak ve merhamet etmeyi, validemin manevî derslerinden aldığımı şimdi yakinen anlıyorum ve görüyorum..."
Kadınların dünya saadetinin yanı sıra uhrevi saadeti çok ciddiye almaları gerektiğini beyan eden Said Nursî, en şiddetli darbenin aileyi yıkmak olduğunu beyanla görüş ve düşüncelerini şöyle dile getirir:
"Siz hemşirelerime ve manevî evlâdlarıma kat'iyen beyan ediyorum ki kadınların saadet-i uhreviyesi gibi saadet-i dünyeviyelerini de, fıtratlarındaki ulvî seciyelerini de bozulmaktan kurtaracak yegâne şey, daire-i İslâmiyedeki terbiye-i diniyedir. Bundan başka çare yoktur. Rusya'da o biçare taifenin ne hâle girdiğini işitiyorsunuz.
"Aklı başında olan bir adam refikasına muhabbetini ve sevgisini beş on senelik fânî ve zahirî hüsn ü cemâline bina etmez. Belki kadınların hüsn ü cemâlinin en güzeli ve daimîsi olan şefkatine ve kadınlığına mahsus hüsn ü siretine sevgisini bina eder. Böyle olursa kadın ihtiyarladıkça kocasının muhabbeti ona karşı devam eder. Çünkü onun refikası yalnız dünya hayatındaki muvakkat bir yardımcı refika değil, belki hayatı ebediyesinde de ebedî ve sevimli bir refika-i hayat olduğunda ihtiyarladıkça daha ziyade hürmet ve merhamet ile birbirine muhabbet etmek lâzım gelir. Yoksa şimdiki terbiye-i medeniye perdesi altında behimî muvakkat bir refakatten sonra ebedî bir mufârakate mâruz kalan o aile hayatı esasından yıkılmıştır.
Yine Risâle-i Nur'un bir cüz'ünde denilmiştir ki: "Bahtiyardır o adam ki refika-i ebediyesini kaybetmemek için saliha zevcesini taklid eder, o da salih olur. Bahtiyardır o kadın ki kocasını mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanır. Bedbahttır o adam ki, sefahate girmiş zevcesine ittiba eder, vazgeçirmeye çalışmaz, kendisi de iştirak eder. Bedbahttır o kadın ki zevcinin fıskına bakar, onu başka bir sûrette taklid eder. Veyl o zevc ve zevceye ki birbirini ateşe atmakta yardım eder, medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder."
Bediüzzaman aile hayatında nazar-ı dikkate alınacak en mühim noktaları ise şöyle analiz eder:
"Kadın kocasında fenalık ve sadakatsizlik görse, o da kocasının inadına kadının vazife-i ailevîsi olan sadakat ve emniyeti bozsa aynen askerî itaatin bozulması gibi o aile hayatının fabrikası zir ü zeber olur. Belki o kadın elinden geldiği kadar kocasının kusurunu ıslaha çalışmalıdır ki ebedî arkadaşını kurtarsın. Yoksa o da kendini açık ve saçıklıkla yabancılara kendini göstermeye ve beğendirmeye çalışırsa her cihetle zarar eder.
Çünkü kadın, erkek gibi değildir. Kadın nâmahremlerin nazarlarından fıtraten korkar, sıkılır, çekinir, nâmahrem yirmi erkeğin on sekizinin nazarından hoşlanmaz. Erkek ise nâmahrem yüz kadından ancak birisinin nazarından hoşlanmaz. Kadın o cihetten azab çektiği gibi sadakatsizlik ithamı altına da girer. Zâfiyetiyle beraber hukukunu muhafaza edemez.
Sonuç olarak, kadınlar kahramanlıkta, ihlâsta şefkat itibariyle erkeklere benzemedikleri gibi erkekler de o kahramanlıkta, o ihlâs ve şefkatte kadınlara yetişemezler. Nitekim kadınlar sefahatte de hiçbir vechile erkeklere erişemezler. Onun için kadınlar fıtraten ve zayıf hilkatleri itibariyle nâmahrem erkeklerden şiddetli korkarlar, çekinirler, güzelliklerini saklamaya kendilerini mecbur bilirler. Çünkü erkek sekiz dakika zevk için sefahate girse ancak sekiz dakika kadar bir şey zarar eder. Fakat kadın sekiz dakika sefahatteki zevkin cezasını sekiz ay ağır bir yükü karnında taşımakla çektiği gibi sekiz sene de o hamisiz çocuğun terbiyesinin meşakkatine katlanmaya mecbur kalır. Bu itibarla kadın sefahatte erkeğe yetişemez. Yüz derece fazla cezasını çeker.
Az olmayan bu nevi vukuat da gösteriyor ki mübarek taife-i nisaiye, fıtraten yüksek ahlâka menşe olduğu gibi fisk u sefahatte dünya zevki için kabiliyetleri erkek derecesinde değildir. Demek kadınlar terbiye-i İslâmiye derecesi içinde mes'ud bir aile hayatını geçirmeye mahsus bir nevi mübarek mahlûkturlar. Bu mübarek mahlûkları ifsad eden komiteler kahrolsunlar. Allah, bu muhterem hemşirelerimi de bu serserilerin şerlerinden, muhafaza eylesin!
Risale-i Nur'un müellifi, son olarak Ehl-i iman âhiret hemşirelerine şu tavsiyede bulunur:
"Sizin hanenizdeki mâsum evlâdlarınızla mâsumane sohbet yüzlerce sinemadan daha ziyade zevklidir..."
Milli Gazete
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.