Ahmet ÖZKILINÇ
Bediüzzaman Said Nursi'nin Ankara günleri-3
1922 yılı Kasım ayı; Yer Ankara
Bediüzzaman Said Nursi Ankara’da iken yaşanan gelişmeler
1922 Kasım ayında İsmet İnönü Başkanlığındaki murahhas heyet, Lozan barış görüşmeleri için İsviçre’ye gönderilmiş ve ana gündem Lozan görüşmeleri olmuştur. Ankara’nın en çok cevap aradığı, konuştuğu ve tartıştığı, "neler oluyor Lozan'da?" sorusu olmuştur.
Bir yandan zaferden yeni çıkılmış zafer sarhoşluğu içindeki Ankara tablosunda bu yoğun siyasi tartışmalarla meclisteki ruhani hava dağılmaya yüz tutmuştur. Bu durumu şöyle ifade eder Bediüzzaman:
“1338'de (1922) Ankara'ya gittim. İslâm ordusunun Yunan'a galebesinden neş'e alan ehl-i îmanın kuvvetli efkârı içinde, gâyet müdhiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüm. Eyvah dedim, bu ejderha îmanın erkânına ilişecek!”
Ardından bu zındıka fikrine karşı, her zamanki gibi fikri mücadele zeminini seçer. Tabiat Risalesi isimli eserini Arapça olarak kaleme alır ve Yenigün Matbaasında bastırır. Ancak Arapça bilen az olmasından dolayı eser Bediüzzaman’ın beklediği tesiri meydana getirmez. Bu duruma ilişkin üzüntüsünü, ‘Ankara’da yaşadığı en kara bir halet-i ruhiye’ olarak özetlemesinin yanında yaşananları kendisi şöyle ifade eder;
“Fakat maatteessüf [üzüntüyle beraber], gâyet muhtasar ve mücmel [öz-özet] bir surette o kuvvetli bürhan [delil] tesirini göstermedi. Maatteessüf [üzüntüyle beraber], o dinsizlik fikri hem inkişaf etti, hem kuvvet buldu.”
Bütün bunlardan anlaşılan Bediüzzaman Ankara’da beklemediği bir tablo ile karşılaşmıştır. Ümit ettiği havayı bulamamıştır. Hele meclisteki milletvekillerinin namaz konusundaki ihmali ve ‘garplılaşmak’ –batılılılaşmak- fikri ile savrulmaları, onu fevkalade yaralar ve üzüntüye sevk eder.
Ardından milletvekillerine hitaben, namaz ve ibadet konusunda titizlik göstermeleri için on maddelik bir beyanname kaleme alır. Bunu bastırarak tüm milletvekillerine ve Kazım Karabekir Paşa vasıtasıyla da bir örneğini Millet Meclisi Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal’e gönderir. Bu beyannamede, kazanılan zaferin büyük bir şükür gerektirdiğini, namazın Allah’a şükretmenin ve teşekkürün en önemli bir vesilesi olduğunu, ayrıca bu büyük inkılâbın, yeni kurulacak devletin temel taşlarının sağlam olması gerekliliğini ısrarla vurgular.
Bu beyanname sonrasında namaz kılanlara 60 kadar milletvekili daha ilave olur. Mustafa Kemal, bu beyannameden ve milletvekilleri üzerindeki etkisinden rahatsızlığını açıkça söylemekten çekinmez. Mecliste milletvekillerinin de bulunduğu bir ortamda sert bir tartışma geçer.
Mustafa Kemal, “Sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzımdır. Sizi, yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilâf verdiniz” der.
Bu söz üzerine, Bediüzzaman, birkaç mâkul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve hiddetli bir biçimde, “Paşa! Paşa! İslâmiyette, imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur –şahitliği reddedilir- ” der. Fakat Paşa tarziye verir, Bediüzzaman’a ilişemez.
Bu beyannamenin ne zaman basılıp dağıtıldığını bilmiyoruz. Ancak muhtemelen bu görüşme 9 Kasım 1923–25 Kasım 1923 tarihleri aralığında gerçekleştirilmiş olmalıdır. Çünkü sert ve tartışmalı bu görüşmeden sonra Mustafa Kemal ile Bediüzzaman Said Nursi arasında 25 Kasım 1923 tarihinde uzun bir görüşmenin gerçekleştiğini Karahisar-ı Şarki (Giresun) milletvekili Ali Sururi Tönüğün günlük şeklinde kaleme aldığı hatıralarından okumaktayız;
"25 Teşrinisani/(Kasım) 1338/(1922) Cumartesi:
Halife hazretlerinden Meclis’e bir cevap gelmiş. Okunacağı sırada kaimen dinleyelim diye bir teklif dermeyan olmuş. Derken gürültü çıktı. Ben de hemen o sırada teneffüs salonuna çıkmıştım. …
Takriben akşam namazı sıralarında Meclis dağılırken baktım, Divan-ı Riyaset odasında Kemal Paşa ile Bediüzzaman Molla Said-i Kürdî arasında bir mubahase –tartışma- var. Ben de dinledim. Bir saat kadar imtidat –devam- etti. Mubahasenin iptidası –tartışmanın başlangıcı- Bediüzzaman’ın Kemal Paşa’ya ve daha bazı arkadaşlara yazdığı mektupta namaz kılmalarını tavsiye etmesi ve Mezheb-i Şafiîde târik-i salât etse –namazı terk etse- Meclis’in hükümlerinin medhul ve gayr-ı nafiz olması lazım geleceğini beyan eylemesinden dolayıymış.
Kemal Paşa meal-i mektubun siyasete derkâr olan mahâzirinden ve hiç olmazsa yalnız kendisine yazılsaydı, bu mahzurun o kadar vârit olmayacağından bahisle Bediüzzaman’a darıldı.
…O, bilhassa Kemal Paşa’ya hitaben; “Siz Kur’an’ı ve İslam’ı kurtardınız. Kur’an’ı omzunuza kaldırdınız. Kur’an ise her sahifesi salât (namaz) ile emrediyor. Mademki Kur’an’ı böyle muhafaza ettiniz onun emri olan salata da beynelmüslimin te’min-i müdavemet için teşebbüs etmeniz lazımdır. Ve mektubu size onun için yazdım. Sizden başkalarına yazdığım doğru olmayabilir. Fakat böyle bir teşebbüsü sizin hatırınıza onlar da getirsinler diye yazdım.”
25 Kasım 1922 tarihli bu görüşme Celal Bayar’ın hatıralarında yer aldığı gibi Mustafa Kemal’in talebi ile gerçekleşmiş bir görüşmedir. Bu görüşmede Mustafa Kemal, Bediüzzaman’ı yanına çekmek ve nüfuzundan istifade etmek ister. Bu sebeple Bediüzzaman'a bir kısım dünyevi makam ve ünvanlar, diyanet işleri azalığı, doğu vilayetleri umumi vaizliği gibi tekliflerde bulunur. Ancak Bediüzzaman bu teklifleri kabul etmez.
Bir islam âlimi olarak; dinde ve dini olanda lakaytlıkla başlayan ve sonrasında dini olana karşı olmaya ve ardından da dini olan her şeye düşman olmaya kadar varan büyük tehlikeyi öncesinde fark eden bu tutum gerçekten çok kıymetlidir. Mustafa Kemal'in Takrir-i Sükun Kanunu sonrası hürriyet ve özgürlükleri kısıtlayan ve dini olan her şeye karşı topyekün bir mücadeleye gireceğini erken teşhis edenlerin başında gelir Bediüzzaman.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.