Hasan TANRIVERDİ

Hasan TANRIVERDİ

Bediüzzaman'a göre sevgi

Sevgi öylesine büyük bir kaynaktır ki; denizler bile ondan beslenir.
Çünkü; kainatın hamuru sevgi ile yoğrulmuştur.

Sevgisiz bir toplum, çorak toprağa benzer.
Sevgisini kaybedenler, farkına varmadan özgürlüklerini de kaybederler.

Sevgilerin en büyüyü, en güçlüsü, en kapsamlısı, şüphesiz Allah sevgisidir. Allah sevgisinin yanında, diğer bütün sevgiler, güneşin
yanında yıldızlar gibi sönük kalır.
İlk peygamber Hz. Adem'den, son peygamber Hz. Muhammed (S.A.V)'e kadar bütün peygamberin her biri örnek sevgi fedaileridir.

"Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim." diyen son peygamber Hz Muhammed (S.A.V) bütün güzelliklerin ve sevgilerin üzerinde toplandığı eşiz bir örnektir.
İnsandaki fıtrattan gelen sevme duygusu, bazen öyle genişler ki; bütün kainatı kollarının arasına almak ister.

Bediüzzaman diyor ki;

İnsan, lezzetli ve güzel yiyecekleri sevdiği gibi, babasını ve annesini de sever, çocuklarını, eşini, evliya ve enbiyayı, hayatı,
gençliği, baharı, yazı, kışı, hasılı bütün dünyayı ve kainatı sever.

Muhabbet, kainatın sebebi vücududur diyen Bediüzzaman ; "Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur." diyerek, bütün insanlığa, barışın ve kardeşliğin mesajını vermiştir.

Sevgi  insanın elinde değil, yaradılıştan gelen bir duygu yoğunluğudur. Ancak insan,  muhabbetin yüzünü bir mahbuptan diğer bir
mahbuba çevirebilir. Mesela, mahbubun çirkinliğini göstermekle, veyahut asıl sevgiye lâyık olan diğer mahbuba  perde ve ayna olduğunu göstermekle, muhabbetin yüzü mecazi mahbuptan  hakiki mahbuba çevrilebilir.

Üstad  Bediüzzaman, alâkadar olduğumuz şeyleri sevebileceğimizi, ancak yaratılan bütün masnuat, Halık-ı Zülcelalin  isminin cilveleri olması hesabıyla, onları Cenab-Hakk'ın hesabına  ve onun muhabbeti namına sevmemiz gerektiğini işaret ediyor.
Mesela; lezzetli yiyecekleri ve güzel meyveleri Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ve Rahman-ı  Rahimin  verdiği nimet olması hasebiyle sevmek, aynı zamanda manevi bir şükürdür.

Hem anne ve babayı sevmek, bu çeşit muhabbet ve hürmet, şefkatle, sırf Allah( c.c.) rızası için sevmek.

Hem refika-i hayatını, rahmet-i İlahiyenin, munis, latif bir hediyesi olması ve  ebedi hayat arkadaşı olması hasebiyle sevmek.

Evlatlarımızı, o zat-ı Rahim-i Kerim'in hediyeleri olduğu için, kemal-i şefkat ve merhamet ile onları sevmek ve muhafaza etmek yine
Hakk'a aittir.

Hem dost ve arkadaşları sevmek ise; eğer onlar iman ve salih amel sahipleri iseler, Cenab- Hakkın dostları iseler, "Allah için sevmek"
sırınca o muhabbet dahi Hakk'a aittir.

Hem evliya ve enbiyayı sevmek; Cenab-ı Hakk'ın makbul kulları olmaları dolayısıyla, Cenab-ı Hakk'ın namına sevmek.

Hem hayatı sevmek; Cenab-ı Hakk'ın insana verdiği en kıymetli baki hayatı kazandıracak bir define olması ve baki mükemmellikleri içinde toplaması hesabiyle sevmek.

Hem gençliğin letafetini, güzelliğini, yüce yaratıcının latif, şirin güzel bir nimeti olduğunu düşünerek, kabul edip sevmek, güzel
kullanmak, bu gençliğin baki bir gençliğin anahtarı olduğunu bilerek sevmek.

Hem baharı, Cenab-ı Hakk'ın nurani isimlerinin  en latif , güzel nakışlarının sergilendiği bir sayfa ve  yaratıcın antika sanatı
olduğunu bilerek, Halık-ı Rahim adına sevmek.

Hem dünyayı ahiretin bir tarlası ve mezrası ve geçici bir misafirhane olduğu için sevmek, nefsi emmare karışmamak şartıyla Cenab- Hakk'a aittir.

"Dünyayı  ve ondaki mahlukatı mana-i harfiyle sev, mana-i ismiyle sevme"  "Ne kadar güzel yapılmış" de , "Ne kadar güzelmiş deme"
kalbin batınına başka sevgilerin girmesine meydan verme.

Bediüzzaman'a göre, sıraladığımız bu sevgi ve muhabbetler, eğer Allah adına olsa, hem elemsiz bir lezzet verir, hem de muhabbet-i İâhiyeyi ziyadeleştirir, artırır. Sevgi, Allah'tan kaynaklanırsa dostluklar da, düşmanlıklar da O'nun için olur.

Şüphesiz ki; Allah( c.c)  sevgisinden sonra, en büyük sevgi peygamber sevgisidir. Bediüzzaman bakın Peygamber efendimizi (S.A.V.) bakın nasıl tarif ediyor ;

Şu gördüğün büyük aleme bir kitap nazarıyla bakılırsa; Nuru Muhammed-i (A.S.M.) o kitabın katibinim kaleminin mürekkebidir. Eğer,
o alem bir ağaç olarak düşünülse, Nur-u Muhammed-i  hem çekirdeği, hem de meyvesi olur.

Eğer, dünya mücessem cisimleşmiş bir canlı farzedilirse, o nur, onun aklı olur. Eğer pek şaşalı bir cennet bahçesi tahayyül edilirse, Nur-u Muhammed-i onun andelibi olur, yani bülbülü olur.

Resul-u Ekrem  Efendimizi (S.A.V.) , ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Bediüzzaman'ın felsefesinde müsbet hareket ve müsbet düşünce esasdır."Güzel gören güzel düşünür" sözü bu manada gönüllerde yer etmiştir.

[email protected]

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum