Bediüzzaman'a herkesten önce ben düşman kesilirdim!
Vefat yıldönümünde rahmetle andığımız Selahaddin Çelebi, vali Nevzat Tandoğan'ın yüzüne böyle haykırmıştı
1913 doğumlu Selahaddin Çelebi, vatanî görevinin bir kısmını Kastamonu'da tamamladı ve 1936 yılında terhis oldu. Bu sırada Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de buraya sürgüne gönderilmişti. Selahaddin; terhis olduğu zaman şehre âlim bir zatın sürgün geldiğini, bir karakol karşısında yapayalnız yaşadığını, kendisi yüzünden kimseye zarar gelmesin diye insanlarla görüşmediğini öğrenir.
İnebolu'ya geldikten sonra durumu babasına anlatır. Babası hemen Bediüzzaman'ı hatırlar ve 1908 yılından beri tanıdığını ifade eder. Ayrıca, o tarihlerde İnebolu'ya geldiğini, yörenin büyük âlimlerinden olan Hacı Ziya Efendi ile birlikte şehri gezdiklerini, camide abdest alırken büyük bir kalabalığın kendilerini ilgiyle izlemiş olduğunu, İstanbul gazetelerinden yazılarını okuduğunu sözlerine ekler ve "yarın Kastamonu'ya gidip ziyaret edeceğim" der. (Necmeddin Şahiner; Son Şahitler, 2. C. s. 106).
Selahaddin'in babası Ahmet Nazif ertesi gün Kastamonu'ya gider ve döndüğünde beraberinde Dördüncü Şuâ'yı getirir. Eldeki nüshayı çoğaltarak bir tanesini de oğluna verir. Daha sonra babası Selahaddin'i Kastamonu'ya yollar ve Bediüzzaman'ı nasıl bulacağını da tarif eder. Kastamonu'ya giden Selahaddin Çelebi, Ahmed Kuzu'yu bulur ve oğlu Selahaddin Kuzu ile birlikte Bediüzzaman'ın kaldığı eve giderler. Ancak evde yoktur. Bunun üzerine İnebolulu büyük Selahaddin adaşının küçük olması sebebiyle sadece yolu tarif etmesini ve yalnız gideceğini söyleyerek yola koyulur. Karadağ'ın tepesinde bulunan bir ağacın dibinde namaz kılan Bediüzzaman Hazretleri ile ilk defa karşılaşmış olur.
Selahaddin, babasının çoğalttığı eseri Bediüzzaman'a verir. Bediüzzaman yazılan eseri dikkatle okuyarak düzeltmeleri yapar. Selahaddin'e yazı yazmayı bilip bilmediğini sorar. "Evet" cevabını alınca Selahaddin'e bir cümle yazdırur. Yazısının güzel olduğunu görünce; "Maşaallah… Keçeli güzel yazıyorsun, sana bir Risâle vereceğim, yazar mısın?" diye sorar. Selahaddin büyük bir memnuniyetle kabul eder. Bunun üzerine Bediüzzaman Hazretleri birden dokuza kadar olan Küçük Sözleri yazıp çoğaltması için kendisine verir. Böylece hem Bediüzzaman ile tanışmış hem de Risâle-i Nur hizmetine hemen başlamış olur (age. s. 107). Ayrıca bu vesile ile İnebolu'da Risâle-i Nurl'a tanışmış olur.
Vali Tandoğan ile Said Nursi arasındaki şiddetli tartışma
Risâle-i Nur ve iman hizmetine kalemiyle katılan Selahaddin babası ile birlikte büyük hizmetlere vesile ve aracı oldu. İstanbul'a yaptığı bir seyahat esnasında bir ticarethanede teksir makinesini görür. Dakikada yüz sayfayı bastığını öğrenince hemen satın alıp İnebolu'ya getirir. Babası ile birlikte Ayetü'l-Kübra Risâlesi'ni teksir makinesi ile çoğaltır. İlk nüshayı da Bediüzzaman Hazretlerine götürür. Duruma çok sevinen Bediüzzaman; "Ya Rabbi! bir kalemle beş yüz nüsha yazan Nazif Çelebi ve mübarek yardımcılarını Cennetü'l-Firdevste mesûd kıl" demek suretiyle duâ ve duygularını dile getirir.
Selahaddin Çelebi 1942 yılında Kars Gümrük Muhafaza Teşkilâtı'na girer. Ardından kurs için Ankara'ya gönderilir. Kursu devam ederken Lütfü Karapınar Paşa tarafından çağrılır ve hemen tutuklanır. Eşyaları müsadere edilir. Kaldığı otel odasında arama yapılır. Bu arada kendisine hiçbir bilgi verilmediği gibi ne aradıkları da söylenmez. Selahaddin ne aradıklarını sorunca, "Risâle-i Nurları aradıkları" cevabını alır. Bunun üzerine, "niçin kendisine söylemediklerini ve boşuna yorulduklarını, aradıkları kitapların gardıropta olduğunu" ifade eder.
Tutuklanan Selahaddin birkaç gün sorguya çekilir. Kimlerle görüştüğü ve eserleri kimlere verdiği öğrenilmeye çalışılır. Bu arada birçok kişi de takibata uğrayarak rahatsız edilir. Yine bu tarihlerde Bediüzzaman Hazretleri de Ankara'ya getirilerek gözetim altına alınmıştı. Otele yerleştirilirken burada çalışanlar uzaklaştırılıp yerlerine sivil polisler ve güvenlik görevlileri yerleştirilir. Daha sonra Bediüzzaman ile Selahaddin Birinci Şube Müdürlüğü'nde görüştürülür. Bu görüşme sırasında Bediüzzaman Hazretleri Müdüre; "bunların vatan evlâdı olduğunu, imana hizmet ettiklerini, emniyet ve asayişe zarar vermediklerini, aksine muhafaza ettiklerini" söyler. Selahaddin'e de dönerek "korkmamasını" tembihler.
Selahaddin Çelebi Bediüzzaman'la görüştürüldüğü gün belediyeye gelen Vali Nevzat Tandoğan'ın huzuruna da çıkarılır. Vali, kendisini yanına çağırır ve omuzundan sarsarak, "Nasıl olur, sen Cumhuriyet çocuğusun. Böyle kimsenin peşine takılırsın? Bunun gayelerini bilmez misin?" diye bağırır. Kendisi de, "1936 senesinden beri Kastamonu'da ziyaretine giderim. Eserlerinden okudum ve neşrine çalıştım. Bu eserler imanî ve İslâmî'dir. Siyasî ve menfi milliyetçilik yoktur. Milletimizin ve devletimizin aleyhinde en ufak bir kelime görseydim ve kendisinden menfi bir düşünceyi hissetseydim, ihbar eder ve herkesten önce ben düşman kesilirdim. Tamamıyla yanlış bir kanaate sahipsiniz. Eserleri imanîdir. Kur'ân-ı Azimüşşanın bazı âyetlerinin tefsirlerinden ibarettir. Kastamonu'da herkes ziyaret ediyor. Polis karakolunun karşısında bir evde oturuyor. Polisler her gün giren çıkanı görüyorlar" diye cevap verir. İnsanlarla görüşmesinden rahatsız olan Tandoğan, Kastamonu valisine de kızar.
Ankara'daki bu sorgulamanın ardından İnebolu'ya sevk edilen Selahaddin Çelebi, İnebolu Cezaevi'ne konur. Daha sonra Denizli'ye sevk edilir. Birçok nur talebesi tutuklanıp zulmen hapse atılırken, cezaevinde bulunan birçok insanın imanının kurtulmasına vesile olurlar. Birçok mahkûm yaptıklarından tövbe edip ibadet etmeye başlar. Kısa zamanda hapishane Medrese-i Yusufiye hükmüne geçer. Bu arada Bediüzzaman Hazretleri de kibrit kutularına yazdığı notlarla talebelerine haber göndermektedir. Bediüzzaman'ı gören birçok mahkûm tövbekâr olur. Bir süre sonra Bediüzzaman ile birlikte bütün talebeleri hakkında beraat kararı çıkar ve böylece hapishaneden tahliye olurlar.
Hapisten kurtulan Selahaddin İnebolu'ya gitmek üzere yola çıkar ve önce Ankara'ya uğrar. Zamanın Diyanet İşleri Başkanı olan Şerafettin Yaltkaya ile görüşür. Beraat ettiklerini ve Risâle-i Nur'un neşredilmesini ister. Bediüzzaman'ın selâm ve taleplerini iletir. Başkan, "Diyanet Riyaseti Kurân ve hadisten başka hiçbir eserle ilgilenmez" diyerek talebi geri çevirir.
Uzun yıllar iman ve İslâm hizmetinde bulunan Selahaddin Çelebi 9 Ocak 1977 tarihinde vefat eder. Babası gibi kendisi de Risâle-i Nur'da ismi sık zikredilen simalardandır. Bediüzzaman hem kendisi hem de babası için, Nurun kahraman şakirtleri (26. Lem'a) ifadesini kullanır. Kastamonu Lâhikası'nda, (Otuz bir, otuz ikinci âyetlerin Risâle-i Nur'a işaretlerini istihrac etmeye muvaffak olan Ahmed Nazif ve oğlu Salahâddin, Risâle-i Nur'un ehemmiyetli şakirtlerinden olduğundan, Salâhaddin'in şu fıkrası, Yirmi Yedinci Mektubun fıkraları içine girmeye lâyıktır.) başlıklı mektubu yer almaktadır.
Risale-i Nur Enstitüsü
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.