Bediüzzaman'dan Ahmet Hakan'ı darp edenlere bir çift söz

Bediüzzaman'dan Ahmet Hakan'ı darp edenlere bir çift söz

Yavuz Bahadıroğlu Hürriyet yazarı Ahmet Hakan'ın darp edilmesi olayı ile ilgili kaleme aldığı yazısında farklılıklara saygı gösterilmesi gerektiğine dikkat çekerken fikirlerin şiddetle değiştirilemeyeceğinin altını çizdi...

Risale Haber-Haber Merkezi

Yavuz Bahadıroğlu, "Bediüzzaman, Süleyman Hilmi Tunahan, Abdülhakim Arvası, Gönenli Mehmed Efendi gibi pek çok ehl-i hizmet, ehl-i himmete de yıllar boyu “devlet terörü”ne maruz kaldı. Hicranlara, zindanlara atıldılar" dedi.

Yeni Akit'teki yazısında Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın darp edilmesine değinen Bahadıroğlu, "hiç kimse farklı inandığı, farklı düşündüğü, farklı yaşadığı, farklı yazdığı ve farklı giyindiği için şiddet görmeyi hak etmez!" dedi.

“Hak” tespitinin mahkemelerin işi olduğunu, hak edene hak ettiği cezayı hukukun vereceğini, hukuk yanılsa bile Allah'ın asla yanılmayacağına dikkat çeken Bahadıroğlu, "Allah’ı vekil ettim” der, sabırla bekleriz." şeklinde yazdı.

Farkları yok etmenin mümkün olmadığını belirten Bahadıroğlu, yazısını şöyle sürdürdü:

"Yani insanları döverek, aşağılayarak, hakaretler yağdırarak değiştirebilir misiniz? İnancından, itikadından, şeriatından, tarikatından, cemaatinden, siyasetinden, kıyafetinden döndürebilir misiniz?.. Tabii ki, hayır! Bunu devletler bile başaramadı: Baskıyla, şiddetle, terörle insanları bastıramadılar, yıldıramadılar, yollarından döndüremediler.

Tarih bize gösterdi ki, insanları korkutarak, yıldırarak, hatta öldürerek yollarından döndürülemiyor.

Bu tecrübenin imbiğinde kendini damıtmış bir mütefekkirimiz “Medenilere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir” diyerek, öfke tutkunlarını yıllar öncesinden uyarıyor (Bediüzzaman).

Nitekim şiddete, hiddete, suikaste ve her türden saldırıya maruz kalanların ilk beyanları hep aynı oluyor: “Bizi yıldırmaya, sindirmeye çalışıyorlar, ama yılmayacağız!”

Suikaste uğrayan Murat Sancak da böyle demişti, Ahmet Hakan da böyle diyor.

Hz. Bilal-i Habeşi’yi düşünün: Çöl güneşinde kor gibi kızmış kumların üstüne yatırılmış, göğsüne ağır bir kaya konmuş, kırbaç altında inkâra zorlanmıştı...

Fakat her kırbaçtan sonra, Kelime-i Şahadet getiriyor, imanını haykırıyordu.

Bediüzzaman, Süleyman Hilmi Tunahan, Abdülhakim Arvası, Gönenli Mehmed Efendi gibi pek çok ehl-i hizmet, ehl-i himmete de yıllar boyu “devlet terörü”ne maruz kaldı. Hicranlara, zindanlara atıldılar. 

Siyasi liderlerden bazıları asıldı, bazıları sürüldü, bazıları aşağılandı, bazılarına siyasi yasak getirildi...

Kimi yazarlar ve sanatçılar hapishaneleri mekân tuttu (Namık Kemal), ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldı (Mehmed Âkif, Nazım Hikmet); Hapishaneye atıldı (Necip Fazıl); vatandaşlıktan çıkarıldı (Ahmet Kaya); işkence yapıldı (pek çok yazar ve sanatçı), buna rağmen kimse istikametini bozmadı, duruşunu değiştirmedi, kıblesini şaşırmadı, yılmadı, yıkılmadı...

Ama baskıyla, zulümle, terörle, kısacası zorla insanları değiştiremeyeceğimizi hâlâ anlayamadık.

Şiddet hiddetin çocuğudur! Şiddet olan yerde akıl olmaz, mantık olmaz, fikir olmaz! Sadece intikam hissi ve öfke olur...

Bunlar nefsanî duygulardır: Rahman, affetmeyi, bağışlamayı, hoş görmeyi emrediyor.

Kısacası, farklı düşünenlerin, farklı inananların, farklı yaşayanların, farklı giyinenlerin, farklı yazanların yok edilmeleri gerektiğine dair ferman dinden gelmiyor. 

Medeniyetten de gelmiyor: Medeniyet, insanların bir birlerine karşı müsamahakâr olmalarını, sorunları konuşarak çözmelerini öneriyor...

Geriye kontrolsüz öfke, nefsanî tatmin ve tabii “provokasyon” ihtimali kalıyor.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum